13 Ocak 2016 00:49

Yine.... Yeniden... ‘Allah devletimize zeval vermesin' günlerine geldik...

Yine.... Yeniden...  ‘Allah devletimize zeval vermesin' günlerine geldik...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pek popüler sanırım o aforizma…
Sık sık hatırlatıyor Saray pratiği… Bugünlerde…
Roland Barthes der ki… “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.”
12 Eylül darbesinin ateşi harlı daha…
İşkencede ezilmiş tutsaklar, TRT ekranında ‘konuşturulur’… Kimi zoraki Türkçesiyle:
‘Allah devletimize milletimize zeval vermesin...’

***

Tayyiban rejimi, “ağır çekim” darbe günleri…
Ayşe Öğretmen Beyaz Show’a ‘Alo’ der…
Barış… Çocuklar öldürülüyor… Hassasiyet… bezeli, kırık dökük cümleler kurar…
Linç!..
Maiyet medyasından huruç harekatı…
Polisten tehdit…
Yargıdan “terör” soruşturması…

***

Roland Barthes der ki… “Faşizm konuşma yasağı değil susma mecburiyetidir.”
Kanal D(*)konuşur:
“Devletimizin yanındayız…”
Beyaz konuşur:
“Devletimizin yanındayız…”
Fark şu:
12 Eylül’de söylemek mecburiyetinde bırakılanlar “bölücü” ve “terörist”… idi.
Şimdi… Tayyiban rejiminde söylemek mecburiyetinde bırakılanlar…
TV ve gazeteler…
“Beni politikaya malzeme etmeyin” diyen şovmenler…
“Aydınlar...”
İlkinde fiili kaba işkence esastı…
Şimdi?..
….ile kuşatılmış “özgür” irade…

(*) Kanal D, Beyaz Show’da söz alan Ayşe Öğretmen’i suçlayarak “dava” sopasını kaldırdı… Utanç verici… Demirtaş’ın deyimiyle “Pişmanlık beyannamesi yayımlayan Kanal D’nin yapacağı tek şey kaldı: “İtirafçılık” yasasından faydalanmak için başvurmak!..

NEDEN BU KADAR YOĞUN SALDIRIYORLAR?

Soru, Selahattin Demirtaş’ın…
Cevap da ondan:
“Geri kalanları korkutmak istiyorlar, Ayşe Öğretmen’i değil. Televizyon programcıları ürkmeli, korkmalı. Saldırının bu kadar yoğun ve orantısız olmasının nedeni bu” (10 Ocak 2016

SATIR ALTINDAN NOTLAR…

NASİPSE ‘CUMA’DAN SONRA…

Bi’kaç yıl önceydi…
Taşıtlar vergi nakil bilmem ne dairesindeyim…
Uzun sayılmayacak kuyruktayız…
Öndeki muhteremin memurla konuşmasına kulak misafiriyim…
Badem bıyıklarındaki sinyalin kafi gelmediğine kani olmalı:
“… Nasipse ‘cuma’ya yetişeceğim de…”
Torpil istiyor… Lüzumsuz… Zaten sıra onda… İktidar şımarıklığı acelesi var… Nasipse ‘cuma’ya yetişecek…
Aptal değil ya memur; anlasın istiyor…

**** 

Geldik bugüne…
Başbakan açıkladı:
Devlet dairelerinde mesailer cuma namazına göre ayarlanacak (5 Ocak 2016)
Yani…
Sıra bana geldiğinde memur… Muhtemelen, ayıplarcasına… Ters ters bakacak… Ve:
Namaza yetişeceğim… Nasipse ‘cuma’dan sonra…
“İşler aksamayacak şekilde…” faslı işin tıraşı…
Ön alma… Olmaz ya… Gelecekse eleştirileri savma/gaz alma teşebbüsü…
‘Cumaya giden memurun yükünü diğer kamu çalışanı niye çeksin!
Hele mimlenmek… ‘cumaya gitmeyenler’ listesine girmek de ceremesiyken…
Olmadı… Gider ‘cuma’ sotasında keyfine bakar; kim kınayabilir ki?
Camide/mescitte yoklama/imza föyü hemen devreye girecek değil ya…
Ağır çekimde İslamcı gidiş nereye?
Adım adım devlet/resmi mekanizmanın İslami kurallara göre düzenlenmesinde…
Laiklik?
La bi’git la!

MÜMİN MUHALEFET

‘Cuma’ya müsadede AKP’nin gerisinde kalma telaşıyla “destek” yarışına girenlere ne demeli?
CHP
HDP
Öpüldünüz canım… Elbette, din ve ibadet özgürlüğü hesabına… Münasip şekilde…
Hem ne o?
Geç mi kaldınız şeriatçı gericiliğe selam çakmakta…
Kıskanmayın AKP’yi…
Erken davranın, itiraz edin ‘pazar’ yatmasına…
Tatil günü ‘cuma’ olsun, diye, kanun teklifi verin…
Tepelemeyin birbirinizi; CHP-HDP ortak önergeniz olsun…
Milletin değerleriyle barışmaya ortak olursunuz…
Alkışı kaparsınız…
Selametle…   

MCCARTY ‘SARAY’DA ÇARKI ÇEVİRİYOR

Saray/iktidar-yargı- medya mekaniğini işlemeye devam eder…
Maiyet medyası 4 Ocak (2016) taarruzunu (*) başlatır
Hedefte Dicle Ü. Tıp Fakültesi… Diyarbakır’daki sağlık emekçileri var:
Güneş: Hastanede hain var
Star: Hastane değil PKK karargâhı
Bugün: Hastane değil, PKK karargahı
Takvim: Hastanede terör
Akit: Hastane değil PKK karargahı
Medyadan yükselen topa RT Erdoğan çakar…
Pası yargıya atar…
Elbette öncelik “seçilmiş”lerde:
“Terör örgütü gibi hareket edenler konusunda Meclisin ve yargının harekete geçmesi şarttır!” (6 Ocak 2016, Muhtarlara nutuk)
Sıra “atanmışlar”a gelir aynı konuşmada…
Ve Tayyip Bey McCarthy’ci “Büyük temizlik”in işaretini çakar:
“Üniversiteler ve hastanelerde terör örgütünün yanında yer alanların süratle ayıklanması gerek.”
Süratle…
Etyen Mahçupyan test yapabilir:
Bakalım o yakındığı ‘Zaman zaman direnen bürokrasi’ bu kez nasıl hareket edecek?
(*) A Haber arkadan gelir: PKK’lılar devlet hastanesi binasını karargah yapmış (6 Ocak 2016)
Takvim devam eder: Beyaz önlüklü teröristlere dikkat! (6 Ocak 2016)

TEK TÜRKİYE!

“Başyüce”miz… Reis’imiz… Şunumuz bunumuz… Her bi’şeyimiz Tayyip, yüreğimize su serpti…
“Şu ülke bize karşıymış, şu güç bizim aleyhimizdeymiş; hiçbiri önemli değil.”
Dosta düşmana ilan etti:
“Ne bölgemizde oynanan oyunlar, ne de içimizde ateşi canlandırılan fitneler milleti yolundan alıkoymayacaktır.”
“Millet” sen ben biz… AKP/Saray-Tayyipçi olmayanlar… da “millet”ten sayılıyor mu?
Galiba… ise… Biz… ‘Total’ olarak hepimiz…yani:
“Millet”… Hangi “yolundan” alıkonulamayacak?..
Tayyip’in tayin etiği istikametten:
“Türkiye, 2023 hedeflerini de 2053, 2070 vizyonlarını da yerine getirecektir.”

HANGİ ARA BELİRLEDİK 2023’Ü

Nasıl?
“Çanakkale’deki, Dumlupınar’daki, Malazgirtte’ki ruhla savaş”maya devam ederek…
Şimdi duralım…
Yedi düvel bi’ araya gelse bizi “Alıkoyamayacak” ya yolumuzdan…
Yani… Tayyip’in ifadesiyle…
“2023 hedeflerine de 2053, 2070 vizyonları…”ndan…
Soru:
Çanakkale, Malazgirt ruhuyla savaşarak gerçekleştireceğimiz bu “hedef” ve “vizyon”ları biz ne zaman tayin ettik. 
Benim haberim yok! Sizin?
Tekrar ediyorum:
Ne zaman 2023… 2050… 2070… “Hedef” ve “Vizyonları”nı…
Hepimizi bağlayacak…
Türkiye’nin “hedef” ve “vizyonları” olarak tespit ve tayin ettik?
Dedim ya, ben bilmiyorum…

VİZYONUMUZ, AKP’NİN SEÇİM BEYANNAMESİ

Ama şunu biliyorum:
Tayyip’in hepimizi bağlayan Türkiye’nin/milletin ortak hedef ve vizyon olarak lanse ettikleri, benim/senin/bizim değil…
AKP/Saray-Tayyip’in hedef ve vizyonu…
Hatırladınız değil mi… Yine bi’seçim arifesinde…
Tayyip henüz Saraylı değilken…
Başbakan iken… AKP’nin seçim beyannamesi olarak ilan edilmişti bu 2023… 2050… 2070… dalgaları…
Bu şu demek mi oluyor?
AKP/Saray-Tayyip demek -artık- Türkiye demek…
İktidarın hedef ve vizyonu Türkiye’nin/milletin vizyonu… demek.
Galiba…
Ve Tayyiban faşizminin bi’kez daha itiraf namına deklaresi…   

SARAY İCADI

Açayım:
Tayyip’in 6 Ocak 2016 tarihli muhtar nutku…
Tek parti, tek lider, tek Türkiye anlayışının tipik örneği ve açıkça ilamı…
Tayyip’in başbakanlığı döneminde AKP’nin kendine (seçim beyannamesinde) belirlediği “vizyon” ya da seçim propagandası/vaadi…
Ne zamandan beri bir (iktidar) partisinin “vizyonu” vaadi hepimizi bağlayan Türkiye’nin ortak perspektifi ve istikameti oluyor!
Bunun sonu şu:
Bu AKP/Saray perspektifine karşı çıkmak/benimsememek vatana ihanet olarak damgalanacak…
Ki adım adım buna gidiyoruz… AKP diktasının sözcülerinin diline sinen bu bakış haber gidişatı haber veriyor…

YENİ PUTU SAVAŞ BALTALARI YONTUYOR

Zira artık AKP/Saray/Tayyip demek Türkiye demek…
Tayyip’in çizdiği rota Türkiye’nin milli rotası demek ve bunun dışında politika geliştirmek ihanettir…
Diğer partiler AKP/Saray/Tayyip’in çizdiği perspektif içinde olsa olsa nüanslarda farklılık gösterebilir…
O/Tayyip artık sadece partisinin “Reis” i değil milletin/ülkenin… hepimizin “başyücesi”dir…
“cumhurbaşkanına hakaret” davaları terörü de bu politik hedefin aparatı/ aracıdır…
Faşizmdir!
Bu yönelim çerçevesinde…
Tayyip’in yeni dönem açan yeni Atatürk olarak Tayyip putu yontulmaya devam ediyor…
İktidarın savaş hali yönetiminde…
Saray’ın askerileştirilmiş politik savaşı çerçevesinde bu put… AKP vizyonu… Tek parti… Tek lider… yönetimi, tek Türkiye’nin dokunulmazı olacak…
HDP’nin (ve ardından tüm muhalefetin) dokunulmazlığının kaldırılması planlanırken, AKP/Saray/Tayyip diktasının mutlak dokunulmazlığı inşa ediliyor…
Durduramazsak… Tökezletemezsek…
Savaş makinesine dönüşen AKP/Saray hepimizi yakacak…

AKP, SARAY’IN SAVAŞ MAKİNESİ

RT Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut da işaret etti:
“Yeni Türkiye’nin askeri gücü diplomaside kullanması kaçınılmaz!” (6 Ocak 2016)
Aynı “savaşmaya mecburuz” bildirimi daha önce de yapılmıştı…
Yeni Şafak’ın GYM İbrahim Karagül’ün kaleminde, Bulut’unkine benzer ifadeyle dile gelmişti:
“Artık sadece diplomasi devri kapanmıştır.”(16 Aralık 2015) Neredeyse aynı cümlenin kullanılması tesadüf mü?
Devlette tek başlılık ve devamlılık hüküm sürüyor…
Halklarımızın haysiyetle bir arada yaşama şartları berhava edilirken…
Türkiye savaşla yaşama psikolojisine hazırlanmaya devam ediyor…
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa