İpotekli insanlık
Fotoğraf: Envato
İpotekli kimlik diye bir kavram var psikolojide… Kimlik gelişimi konusunda çalışma yapan önemli kuramcılardan biri olan James E. Marcia’nın bir kavramı bu… Marcia, dört farklı kimlik statüsünden söz ediyor. Buna göre, özellikle ergenlik çağında, kişi, yaşadığı çatışma, kargaşa, bunalım ve/veya ikilemlere yönelik geliştirdiği tutumlara ve toplumsal rol belirlenimlerine göre gösterdiği araştırma ve karar verme düzeyine dayalı olarak bu kimlik statülerini geliştiriyor. Bunları geliştirirken de irdeleme, sorgulama ve karar verme şeklinde yaşanan bir süreçten geçiyor. Bu sürecin bir ideolojik (dini inançlar, politik seçimler, meslek seçimi, felsefi yaşam biçimi) bir de kişilerarası (arkadaşlık, flört, cinsiyet rolü ve serbest zaman uğraşısı, vb.) boyutu var.
Marcia’nın kimlik statülerininadları şöyle: Dağınık kimlik, ipotekli kimlik, askıya alınmış kimlik ve başarılı kimlik… Dağınık ve ipotekli kimlik statüleri daha düşük, askıyla alınmış ve başarılı kimlik statüleri ise daha yüksek kimlik statüleri olarak kabul ediliyor. Ben bugünkü yazıda ipotekli kimlik statüsü üzerinde duracağım ama diğerlerine de kısaca bir göz atmakta fayda var. Dağınık kimlik statüsündeki bireyler kimlik arayışında gelişigüzel keşif yapıyorlar ancak ideolojik veya kişilerarası ilişkisel boyutta herhangi bir adanmışlık veya bağlanma yaşamıyorlar; belirli bir yönelimleri yok. Bu kimlik statüsünün kişilik dağılmasına ve psikopatolojiye neden olması olasılığı da var. Askıya alınmış kimlik statüsündeki bireyler seçenekleri araştıran, denemelerde bulunan ancak kalıcı herhangi bir bağlanma yaşamayan bireyler olarak görülüyorlar. Başarılı kimlik statüsündeki bireyler ise etkin olarak araştırma sürecini yaşayan ve çeşitli rolleri deneyerek kararlı bağlanmalar oluşturuyorlar; ahlaki gelişim düzeyleri diğerlerine göre daha yüksek ve daha güvenli bağlanmalar gerçekleştiriyorlar.
İpotekli kimlik statüsündeki bireyler ise herhangi bir araştırma yapmadan bağlanma yaşıyorlar; ana baba, akraba ya da diğer önemli kişilerin beklentilerine göre kimliklerini oluşturuyorlar. Sorgulama yapmak da yok bu kimlik statüsünde. Dolayısıyla çocukluk yıllarındaki değerlere sıkıca bağlanmak söz konusu… Yani başka bir deyişle toplumdaki çeşitli otorite figürlerinin sunduğu seçeneklere (ideolojik, kişilerarası ilişkiler) bağlanmak bu kimlik statüsündeki kişilerin yaptığı şey oluyor. Örneğin küçük yaşlarda bir dini topluluğa, cemaate katılma veya bir ustanın yanında küçük yaşta işe başlama gözlemlenen davranışlardan bazıları. Başkaları onların ne olmasını istiyorsa onu olmaya karar veriyorlar. Genellikle kendilerini mutlu ve güvende hissediyorlar ve güçlü aile bağlarına sahipler. Kanuna ve düzene saygı duyuyorlar ve güçlü bir liderin izinden gitmekten hoşlanıyorlar. Yapılan araştırmalarda cinsiyet farkı olmaksızın ipotekli kimlik statüsündekilerin otoriter tutum sergiledikleri, onaylanma ihtiyacında oldukları, başkalarının fikirleri doğrultusunda davrandıkları görülmüş. En az kaygılı ve yeni deneyimlere en az açık olanlar bu kimlik statüsündeki kişiler… Karmaşık bilişsel yöntemleri çok az kullanıyor olmaları, ahlaki akıl yürütmede düşük düzeyde olmaları, kişilerarası ilişkilerinde iyi huylu, uysal olmaları, başka kişilere daha az güvenerek bağlanmaları ve şüpheci bir tutum sergilemeleri diğer özellikleri…
Yukarıdaki bilgiler, 2011 yılında Hasan Atak (Psikiyatrist Doktor) tarafından yazılmış bir makaleden alındı. Kimlik meselesi ve bununla ilgili olarak kimlik mücadelesi, kimlik adına öldürmek veya ölmek, siyasi otoritelerin farklı kimlikleri ezmeye, yok etmeye çalışması gibi konular fazlasıylagündemde olduğu için bu konuyu işlemek istedim. Bu konuların fazlasıyla gündemde olmasına kaynaklık eden mücadeleler, çatışmalar ve savaşlar görüldüğü kadarıyla milliyetler, dinler ve siyasi ideolojiler arasında gerçekleşiyor. Fakat bunların da arkasında temel olarak ekonomik kaynakların paylaşımı, sermayenin oluşumu ve bunlara dayalı bir iktidar savaşını görmek mümkün… Yani milli, dini, siyasi kimliklerin birbiriyle çatışması sermaye ve buna dayalı iktidar çatışmasının sadece yanıltıcı bir gölgesi; mağara dibinden bakışla duvarlara yansıyan bir gölgesi gibi… Bireylerin milli ve dini kimlik arayışı çoğunlukla içine doğdukları grupların kimliklerini peşinen kabul etmek şeklinde,yani ipotekli kimlik statüsüyle sonuçlandığından ki bu da nüfus cüzdanlarında yer alan bu özelliklere çoğunlukla bireylerinsorgusuz sualsiz bağlanmasında kendisini göstermektedir, bu sermaye ve siyasi iktidar çatışmaları sanki milletler, etnik gruplar ya da dinler arasında yaşanıyormuş gibi bir izlenim yaratmaktadır.
İnsanlığımız ipotek altında. İpotekli kimlik statümüz nedeniyle bu böyle. Bize doğumda verili olanı sorgusuz sualsiz kabul ederek, başka bir deyişle insan kimliğimizi, varlığımızı topluma ipotek ederekve onu temel özelliklerimiz olarak yaşayarak başka insanlara karşı davranışlarımızı da ipoteklendirmiş oluyoruz. Milli kimliğimiz, dini kimliğimiz, kısaca bize doğuştan dayatılan özelliklerimiz… Hiçbiri bize ait değil… Bize dayatıldı bunlar. Milli ve dini ipotekli kimliklerimiz yüzünden insani değerlerimizi kaybettik. Bu ipotek, başka milli, etnik ve dini kimliklerin çektiği acıya duyarsızlaşmamıza neden oldu. Dini kimliğimiz başka dini kimliklere saygı duymamızı engelledi. Etnik kimliğimiz başka etnik kimlikleri hiçe saymamıza yol açtı… Bize doğuştan dayatılan kimlik hangi kimlikse o bizim körleşmemize neden oldu. Bazen milli, etnik ya da dini kimliğimize yabancılaştığımız eleştirisinde bulundular bu kimlikleri sorgulamadan temel özellik olarak kabul edenler. Onların yaptığı aslında bir tür yansıtma. Çünkü esas yabancılaşma ipotekli kimliklerimiz, başka deyişle milli, etnik ve dini kimliklerimiz.
Marcia’nın bu kavramının orijinali aslında şu: “Foreclosure”. Bunun karşılığı da ipotekli malın haczi, hakkın kaybolması, peşin tercih, vs. şeklinde geçiyor sözlüklerde. Bunu ipotekli kimlik olarak çevirdiğinizde kurtarılacak bir şeyler varmış gibi bir algı doğurabiliyor. Bu da zaten Marcia’nın kuramına göre uygun olanı. Yani Marcia bu kimlikler arasında geçişlilik öngörüyor. Bir tek başarılı kimlik statüsünden geriye dönüş yok. O da zaten bireyin nihai hedefi… Ama bu kelimeyi Türkçe’ye tam olarak çevirdiğimizde kurtuluşu olmayan bir durum çıkıyor ortaya. Yani ipotek altında olan esas kimliğimiz, insanlığımız haczediliyor ve artık bizim olmaktan çıkıyor, kendi insan kimliğimiz üzerindeki hakkımızı kaybediyoruz. Dolayısıyla başka kimliklerdeki insanların ölümüne özgürce üzülme, yas tutma; başka milli, etnik ve dini kimliklerde çekilen acılara serbestçe üzülme, onlar hakkında endişe duyma hakkımızı da kaybediyoruz.
Marcia, ticaret, ekonomi ve hukukta yaygın olarak kullanılan bu ipotek (foreclosure) kelimesini de boşuna kullanmamış. Büyük bir hırsla, derin bir boşluğa düşerek aslında sahip olmaya gücümüzün yetmediği nesneleri satın alıp, sürekli borçlanıp maddi varlıklarımızı ipotek altına sokup sermayenin tapınağı bankaları semirtip bir yaşam sürmeye çalışırken “insan” kimliklerimizden de fedakârlıkta bulunuyor olabiliriz. Kapitalizm, milli, dini, etnik farklılıkları, yani aslında ipotekli kimlik hallerini, birbirine kırdırarak ayakta durmaya çalışır, demiştim önceki yazılarımda. Demek ki, hem psikolojik boyutuyla hem de parasal boyutuyla bu ipotek halinden en çok çıkar sağlayan sermayeymiş.
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13