Teminimde güçlük
Fotoğraf: Envato
Babam Sultanahmetliydi. Muhtarlık işini amcam ve sonra halam devralmadan önce ölümüne kadar uzun süre muhtarlık yaptı. Sultanahmet Parkı’nı ve fıskiyeli havuzu yaptırırken günlerce parkın bitişiğindeki muhtarlık ofisinde yatmıştı. Bize her sabah, “Hayatınız boyunca nereye giderseniz gidin ama gittiğiniz her yerden 6 minareyi görün” derdi. Babama kalsa dünya Ahırkapı ile Alemdar arası ile sınırlıydı.
O yıllarda İstanbul henüz çirkin beton binalarla kuşatılmadığından 6 minare hemen her semtten görünüyordu. Draman’dan Balat’a inen yola yakın bir yerde oturuyorduk. Anneannemin evi 5, 6 evlik Çıkrıkçı yokuşundaydı. Bu yokuştan 5 profesör (3’ü Çantalı Cemile hanım teyzenin çocukları Yarman kardeşler), 1 ressam (Kadriye teyzenin oğlu Reha) çıktı sonradan.
Anneannem Bakırköy’e taşınınca annem de tutturdu Bakırköy diye. O güne kadar sadece askerlik için Gelibolu’ya giden babamın “Ben İstanbul dışına çıkmam” direnişi bir yıl kadar sürdü. Sonra annemin ısrarı kazandı ve Bakırköy’e taşındık. Annemin kiraladığı ev Hür sokaktaydı. Köşesinde, henüz televizyon, bilgisayar filan icat edilmediğinden çocukluğumuzun neredeyse yarısının üzerinde geçtiği 2 dev ceviz ağacı olan sokağımızın bir tarafında üç, dört katlı 5 apartman, diğer tarafında Rahmi Duman Akıl Hastanesinin dikenli telleri ve tellerin arkasında nefis incir ve kiraz ağaçları vardı. Dikenli tellerden para uzatarak Bedri Bakkaldan sigara almaya çalışan ılımlı delilere aracılık eder, aldığımız komisyonlarla günlük harçlığımızı çıkartır, hatta para bile biriktirirdik. Belki ayıptı ama biz çocukken deliye akıl hastası değil deli derdik.
Deliler türlü türlüydü, ama çoğu kendisini politikacı sanırdı. Paşa, her bahçe izninde hızlı hızlı ağaçları sayardı. Sabahları penceresinden nutuk çeken Süleyman Demirel ruhlu delinin sesiyle uyanırdık. Beklenmeyen saatte kapımız çalındığında, “Gelen mutlaka delidir” heyecanı ile evde bir telaş başlardı. Kaçmayı başaranlar genelde zararsız deliler olduğundan, aslında korkulacak bir şey yoktu. İntikamcı Haydar kaçtığında İncirli Caddesi’ne çıkar eline aldığı kocaman taşı, yoldan tek tük geçen Amerikan arabalarına atıyormuş gibi yaparak sürücülerini korkutur, sonra deli(?) gibi gülerdi. Hemen hepsinin hedefi kaçmak, yakalanıncaya kadar ilaçla durgunlaşmış ruhlarıyla özgürce deliliklerini yaşamaktı. Efsaneler öyle büyüyordu ki, biz neredeyse herkesin buradan kaçan deliler olduğuna inanmaya başlamıştık.
Ama “Şef” başkaydı. Delirmeden önce memurdu. Bahçe molasında baskın kişiliğiyle diğer delileri sıraya dizer, onlara “Çök, kalk” yaptırırdı. Bedri Bakkaldan sigara ister, “Şefler para vermez” diye sigaranın üstüne yatardı. Özel tel arkası sohbetlerinde bize, “Benim teminimde güçlük var. Şimdilik şefim, ama buraya bir müdür lazım. Yakında müdür olup hastabakıcıları da sıraya dizeceğim, gazoza da para vermeyeceğim.” derdi.
Müdürlük hırsı o kadar ileri gitmişti ki, tehlikeyi anlayan doktorlar Şef’in bahçe iznini iptal ettiler. O günden sonra Şef’i hiç görmedik.
- Esaaad 12 Aralık 2024 05:18
- Zekai Çıngıllıoğlu 05 Aralık 2024 04:49
- Niye dövüyoruz? 28 Kasım 2024 04:37
- Kanal İstanbul 21 Kasım 2024 04:54
- Ormanlarımız için direneceğiz 14 Kasım 2024 04:31
- Zııt Erenköy 07 Kasım 2024 04:22
- BARIŞ 31 Ekim 2024 04:21
- Bölünmez bütün 24 Ekim 2024 04:41
- Martı başı 1 buçuk 17 Ekim 2024 04:28
- Öcü 10 Ekim 2024 04:50
- Siyaseten palavra 03 Ekim 2024 04:38
- Gömün 26 Eylül 2024 04:16