Zulmün top sesleri ve zalimin 'kaderi'!
Fotoğraf: Envato
Genelkurmay başkanlığı, “etkisiz hale getirilen terörist” (yani katledilen Kürt) ve “şehit düşen kahraman asker ve polis” envanterini yayımlamayı sürdürüyor. Kürt kentlerinin Genelkurmay ve Erdoğan iktidarı komutasında tank ve topçu birlikleri tarafından “dövülmesi” ve onbinlerce polis ve asker desteğinde yıkımı sürüyor. Genelkurmayın savaş envanterindeki ölü “teslim alınmış” Kürt sayısı 400’lerdeyken, bununla tatmin olmayan Erdoğan 3 bin 100’e kadar çıktı. Kürtler katledildikçe “dört köşe olan” Davutoğlu, “kahraman milletimiz” edebiyatıyla aynı güne yüzlerce gerçek dışı açıklamayı sığdırmayı sürdürerek “memleket yönetiyor!”
Bölge ateş hattında, emperyalistlerle birlikte taşeron yönetimler birbirleriyle rekabet içinde, ama halkların tümü için daha büyük yıkım ve düşmanlaşma ile karakterize politikayı sürdürüyorlar. Biçim ve yöntemi değişkenlik gösteren güç ve etki alanı kapışması, askeri-iktisadi-diplomatik-mali cephelerde giderek kızışıyor. Militarizmin öne çıkarılmasının etkileri bölge ülkelerinin içlerine, burjuva iktidarlarıyla halk kitleleri ilişkilerine daha fazla baskı ve devlet terörü olarak yansıyor. Din ve mezhep farklılıklarının sermaye çıkarları için ve burjuva iktidarları-devletleri tarafından kullanılması; bölge ülkeleri toplumlarının yaşamına dini önyargı ve doğmaların daha fazla etkin olması yönündeki faaliyet yoğunluk kazandı. Çok yönlü istikrarsızlık o denli büyüdü ki, onu halkları yedeklemek ve ezmek için kullananları dahi endişelendirmeye başladı.
ALDANMANIN FATURASI
Buna rağmen ama, tüm bu saldırıların, düşmanlıkların, çelişkilerin keskinleşmesinin yükü altında düne göre daha fazla sindirilmiş farklı uluslardan, dini inanç ve mezheplerden emekçi kitleleri büyük çoğunluklarıyla asıl düşmanlarına; yani emperyalistlerle işbirlikçi ülke yöneticilerine karşı öfkelerini birleştirerek ayağa kalkacaklarına, özellikle Arap ülkelerinde birbirlerini kitlesel katletmeyi sürdürüyorlar. Türkiye’nin bu ülkelerin iktisadi-sosyal koşulları ve toplumsal gelişme düzeyleriyle farklılık gösteren daha ileride bir ülke olmasının getirdiği farklılıklar bir yana, Erdoğan diktatörlüğü de, bütün görevlilerinin gece-gündüz sürdürdükleri kara propaganda eşliğinde dini-mezhebi ve ulusal-etnik bölünmüşlük ve farklılıkları kullanarak baskı ve şiddeti yoğunlaştırıyor. Türkiye’nin gaspçı iktidarının en değme burjuva diktatörlüklerini yaya bırakacak barbarca yönetim politikalarını bu denli pervasızca uygulamayı sürdürmesinde bu bölgesel ve iç durumla birlikte sınıf güç ilişkilerinin sömürülen ve ezilenler aleyhine sürmekte olan düzey ve durumu dolaysızca rol oynuyor.
Kürtlere karşı inkar ve barbarca yoketme savaşının Türk halk kitlelerinin geniş kesimleri tarafından suskunlukla karşılanması ya da küçüksenemez bir kesiminin desteğinde sürdürülmesi bu “genel durum ve koşullar”dan güç alıyor. Bu o denli böyledir ki, bir televizyon kanalına bağlanarak bölgede katledilen ve cenazelerinin kaldırılmasına dahi olanak tanınmayan Kürt bebekleri, çocukları gençleri ve yaşlılarının durumundan sözedilmesi, kanalın yönetimi, sahibi, ve proğram sunucusu tarafından “provokasyon” olarak nitelenmekte ve protesto edilerek, “devletin-ordunun, güvenlik kuvvetlerinin yanında olunduğu” üzerine yemin billah, barbarlığa ortak olunabilmektedir.
DURUMUN DEĞİŞMESİ İÇİN
Değişmesi için ilerici-devrimci-sosyalist kişi, örgüt ve partilerin ve ileri işçi ve emekçilerin, “vicdan sahibi” halka bağlı ve halktan yana aydınların, yüreğini ve beynini patronlara satmamış sendikacıların, iktidar barbarlığına kul köle olmayı kabullenmemiş kişi ve çevrelerin daha fazla çaba göstermesi gereken durumdur bu!
Kuşkusuz önemli zorluklarla karşı karşıya bulunulan bir dönem ve durumdayız: Erdoğan-AKP iktidarı, halk kitlelerinin taleplerini reddeder ve bu talepler doğrultusunda girişilen mücadeleleri, küçüklü-büyüklü olmalarına da bakmadan ezmeye çalışırken, kendi gaspçılığı ve özgürlük karşıtlığını milliyetçilik ve din istismarı üzerinden yürüttüğü kara propagandanın devasa kabusuyla örtmeyi başarabilmiştir! İktidar sadece rantı yukarıdan aşağıya azalan şekilde zehirleyici ve uşaklaştırıcı bir “ilaç” olarak dağıtmıyor; sadece ucuna zehir iliştirilmiş küçücük taviz havuçlarıyla halk avcılığı yapmıyor; Kürt sorununu “bölücü terör sorunu” göstererek Türk milliyetçiliğini çoşturmaya; Sünni dinciliği kullanarak halk kitlelerini mezhefpve dini inanç farklılıkları temelinde birbirinden uzak ve bölünmüş tutmaya çalışıyor. Ülke ve bölge düzeyindeki aktüel politikalarının saldırgan-fetihçi, çatışmacı ve savaşçı karakterini örten bu “gölge”nin büyüklüğü ve etki gücü-ne yazık ki-hâlâ çok fazladır.
Kürt kentlerindeki iktidar-devlet barbarlığının sona ermesi için ülkenin “Batısı”na onca sesleniş karşışında yeterli bir mücadelenin görülemeyişinin asıl nedeni ve dayanağı bu dönemsel nesnel ve öznel durumla doğrudan bağlıdır. Kürt kentlerini işgal edilmiş farklı ülke toprakları gibi tarumar ederek ana karnındaki bebeklerden 80’lik ihtiyarlara katledenlerin sokaklarda, morglarda, evlerin önünde günler-haftalar boyu beklettikleri ve alınmalarına silah zoruyla imkan tanımadıkları bir vahşet, birey insanların “vicdanları”nda bir isyanı doğurmuyorsa; Erdoğan iktidarı hem katlediyor hem de katlettiklerinin cenazelerinin alınmasına olanak tanımıyor, ve Türk halkının çoğunluğu buna sessiz kalıyorsa; bu toplumsal mücadelenin en önemli ve temel sorunlarının denebilir ki başında gelen bir sorundur ve savaşanların zaferi de dahil olmak üzere, sermaye ve gericiliğe karşı mücadelenin başarısı için bu beton ve sis perdesinin aşılması zorunlu gerekliliktir!
KAÇINILMAZLIK VE ACİLİYET!
Bu “gidişat”ın böyle sürdürülemeyeceği doğrudur: değişmesi olanaklıdır ama bu kendiliğinden olmayacaktır. Toplum, evet sadece Hitler örneğini vererek “Führer” olmaya can atan ve politikalarına muhalif kesimleri ezmek için Ergenekoncu-Kontracı tüm güçlerle işbirliği içinde yasa tanımaz bir barbarlığın hakim kılınmasını dayatan “biri” ile onun tekelci çıkarlarla takviye mali-iktisadi dayanağı; ranttan beslenen kastı, yalaka takımı ve tebaasından oluşmuyor; bu belli! Sömürülüp-ezildiklerinin farkında olup olmamalarından bağımsız olarak on milyonların derinden mayalanmak ve yükselmek potansiyeline sahip gücü bir yana; direnişi sürdüren; direnen; hak talep eden ve hakları için ölümü dahi göze alanlar da var! Kürtler direniyor; ulusal haklarına sahip olmak istiyorlar. İşçilerin ileri kesimleri çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek için direniyorlar. Alevi halk kitleleri, IŞİD barbarlığının benzeri bir imhanın kendi başlarına da gelmemesi için daha çok uyanık olma ihtiyacını daha fazla duyuyorlar. Diktatörlük kısa sürede başarı sağlayabilir, ama bu başarısı, zulmün kılıcıyla sağlanan bir alçaklıktan öteye varamaz. Korkutarak hakim olan, korku duvarını aşan halkın gazabından kurtulamaz. Öylesi günlere çokça tanık olundu. Bundan sonra da olunacaktır. Bu bir temenni değildir. Farklı çıkarlara sahip toplumsal sınıf ve kesimler arasındaki çelişkiler ve çatışmalar ilişkisinin zorunlu kıldığı sonuçlardan biridir. Boşuna denmemiştir; “Rüzgar eken fırtına biçer!” Kürtler, direnişleri bastırılabilse dahi, artık özyönetim-bölgesel özerklik vb talebinden başlayan yeni bir daha büyük ayağa kalkışla hareket edeceklerdir. İşçi sınıfı ve emekçiler, büyük kitlesinin henüz küçük ve kısmi bir bölümünü kapsayan bugünkü direnişini büyütecek ve sermaye ile onun her türden uşağına hakettikleri cezayı keseceklerdir.
Bu zulüm iktidarı, baskıyla susturulmaya ve esir tutulmaya çalışılanların “korkunç(!)” etkiye sahip yumruğunu yiyecek; işlediği cinayetlerin, yaptığı barbarlıkların hesabını vererek sona erecek/erdirilecektir. Tiranların, diktatörlerin yıkıldığını gördük. Hiç biri Saray’sız değildi. Türkiye’nin kanunsuz-zorba diktatöründen aşağı kalır yanları da yoktu. Şah Pehlevi, Ben Ali kaçtı. Efendileri bile kucak açmadı onlara; kullanılmış çöplük atıklarıydı artık. Hitler intihar etti. Diğerlerini saymaya bile değmez!
Bütün bunlar doğrudur!
Ancak, tespit ve çağrı yetmiyor; barikatların aşılması için, özellikle Türkiye’nin büyük Batı kentlerindeki ilerici-devrimci-marksist kişi, örgüt, partiler olmak üzere, iktidarın kara propagandasıyla aldatılanların gerçekleri görmesi; milliyetçi-şovenist önyargıyla katliamları meşru sayan anlayışların değişmesi; halkların ve ulusların birlikte, dostça, kardeşçe ve barış içinde yaşamaları için temel koşulun hak eşitliği olduğunun anlaşılması için daha çok, daha çok, ve evet daha çok çalışmak gerekir. Burjuva diktatörlüğünün tüm karanlık politikalarıyla mücadeleci ileri kesimlerin üzerine çöktüğü böylesi bir dönemde, bu politikanın ileri kesimleri daha geriden gelen büyük kitlelerden tecrit etmeyi de içerdiğini göz önünde tutarak, bu çalışmanın biçim, araç ve yöntem zenginliğiyle sürdürülmesi; ve bunun bir unsuru olarak pratik etkinliklerin daha güçlü ve yaygın gerçekleştirilmesi, acil önemdedir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40