15 Ocak 2016 01:00

'O zaman saygın yasalar yapsınlar'

'O zaman saygın yasalar yapsınlar'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen yüzyılın başındaki kadın hareketinin İngiltere’deki en önemli talebi, erkeklerle eşit haklara sahip olmaktır, eşit işe eşit ücret, çocukların velayeti ve eşitliğin simgesi, oy hakkı. Kadınlar cam kırma ve bombalama dahil kimi eylemlerinden dolayı hükümet ve medya tarafından fena halde kriminalize edilmiştir. Zaten onları aşağılayanlar bir de verdikleri mücadele nedeniyle demediklerini bırakmamaktadır. Süfrajet, yani oy hakkı mücadelesinin önderlerinden Emmeline Pankhurst’ü balkondan binlerce kadına seslenirken görürüz. Pankhurst, hareketlerinin yasalara uymamakla suçlanmasına değinir: “Biz yasaları çiğneyen değil, yasaları yapanlardan olmak istiyoruz.” Başka bir yerde mücadeleci kadınlardan birinden de şöyle bir replik duyarız: “Yasalara saygı duymamı mı istiyorlar, o zaman saygın yasalar yapsınlar.”
Şimdi, aradan yüzyıl gibi kısa bir süre geçtikten sonra dahi (Birçok ülke için daha da kısa, mesela İsviçre için elli yıldan bile az) kadınların ve erkeklerin eşit şekilde oy hakkına sahip olması, bu çağın insanına dünyanın en normal şeyi gibi gelebilir. O zamanlar kendilerini çok haklı sanarak “Kadınları erkekler ne güzel temsil ediyor” gibi lafları bugün, belki birkaç meczup dışında, kimse ciddiye almıyor da olabilir. “Çocuklar ölmesin” demenin, barış istemenin suç sayılması da bir o kadar vakit sonra böyle olur olmasına ya, olan şimdiye oluyor. Parlamentonun dünyanın en mükemmel temsil organı olmaktan çok uzak olması bir yana, oy hakkıyla da her şey bitmiyor, hâlâ belediye başkanlarını görevden alarak, milletvekili dokunulmazlığını kaldırarak, yasa yapanların, temsil edilenlerin arasına alınmamaya çalışılanlar var ve aynı şekilde, yasalara uymamakla, saygı duymamakla suçlanıyorlar, tam filmdeki gibi.
Filmin adı Diren: Zamanı Geldi, orijinal adı Suffragette. Oy hakkı mücadelesini ve öne çıkan birkaç kadını anlatırken, özellikle aynı çamaşırhanede çalışan Maud ile Violet’in peşine düşer. Maud önce tesadüfen bir eylemin ortasında kalır, derken yavaş yavaş eşitlik mücadelesine katılmaya başlar. Hapse girer, açlık grevine katılır, zorla beslenir, sokak eylemlerine gider. Bu arada Maud’un kendisini “utandırdığını” düşünen kocası, oğlunu ona göstermez, hatta tek velayet sahibi olduğundan onu başka bir aileye evlatlık verir. Violet işinden olur. Ama kadınlar mücadeleyi bırakmaz ve bildiğimiz gibi, sonunda kazanırlar.
Son yıllarda İngiltere’de yakın tarihe dair epey film çekiliyor, bunların bir kısmı işçi sınıfı tarihinin ve kadın hareketinin önemli dönüm noktalarını gözler önüne seriyor. 1968’deki eşit ücret talebiyle kadınların başını çektiği Ford grevini anlatan Kadının Fendi (Made in Dagenham) böyledir, geçen yıldan, ’80’lerdeki madenci grevine LGBTİ desteğini konu alan Onur (Pride) kısmen böyledir. Her üç filmde de kocalarına rağmen hakları ve gelecekleri için mücadeleye sarılan kadınların, yaşanmış olaylara dayanan hikayeleri anlatılır. Aynı ülkeden, sınıf düşmanlarının maceraları da epey filme konu oldu, Oscarlı Zoraki Kral’da (King’s Speech), VI. George’un konuşma güçlüğü nedeniyle ne kadar zor bir hayatı vardır, Kaçak Prenses’te (Royal Night Out) Elizabeth ile kardeşi Nazilerin yenildiği en mutlu günde bile prenses olmanın baskısının ağırlığı altında nasıl da ezilir. Bunlar sadece 2010’lu yıllardan İngiliz filmleridir ve hepsi bir enteresan bütün gibidir: Kekeme kralın babası ve Elizabeth’in dedesi V. George, süfrajet Emily Davison’un atının önüne atladığı kralın kendisidir. Demir Leydi filminin de bu filmle bir ilgisi var, çünkü işçi düşmanı Başbakan Margaret Thatcher’ı, Diren’de Pankhurst’u oynayan Meryl Streep oynar ve iki filmin senaryosu da Abi Morgan’a aittir.
Diren! de bu tarih filmleri dizisinde yerini almış oldu. Kadın hareketi tarihine dair, fazla detaya girmeyen, algılanması kolay, derin bir araştırmaya değilse de konuya dair taze bir merak duyan seyirci için gayet uygun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa