17 Ocak 2016 00:54

En iyi akıl devlete takıl

En iyi akıl devlete takıl

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çeşitlilik, farklılık, eşitlik.

Alın size üç kavram. Temellerini biyolojide arayın, bilişsel kurgulayın, kurguladığınızı toplumsal kalıba sokun, kültür üretin.

Yapabilir misiniz ?

Batılıysanız yapabilirsiniz. Yapabilirsiniz,  çünkü en azından MS 1500 yılından bu yana Batıda bilimin ve bilimin güvencesi özgürlüklerin tarihi, yani kültürü bunu yapabilmeniz için verilen mücadelelerle yazılmıştır. Bu mücadeleler aydını üretmiş, aydın, aydın olabilmenin ön koşulu özgürlüğü önce kendi sanal varlığının sanal DNA’sına,  sonra siyasal örgütlenmenin yasal düzenlemelerine işletmiştir. Batılıysanız bilirsiniz ki, ceza hukuku ne, ne söylediğinizle ne de ne zaman ve nasıl söylediğinizle veya tek başınıza ya da başkalarıyla birlikte söyleyip söylemediğinizle ilgilenmez; ceza hukuku özgürlüğü kullanırken gerçekleştirdiğiniz davranışla ilgilenir: Davranışınız, hukuk dilinde ‘kişi’ olarak tanımlanan somut varlıkların özgürlüklerini somut olarak kullanmalarını engelliyorsa, bu davranışınızın müeyyidelendirilip, müeyyidelendirilemeyeceği, müeyyide olacaksa ne olabileceği tartışılır, o kadar. Batıda devletin siyasi organizma kalıbında canlanarak kendisini devlet ruhuna bürünüp yönetenlere, onların da yönetildikleri varsayılanlara dağıttığı bir akıl, fikir, gereklilik vb. yoktur. Çünkü Batıda devlet siyasi organizma kalıbında canlanmaz, hiç kimse  devlet ruhuna bürünüp devleti yönetmeyi akıl etmez. Bu nedenle devlete takılmak hiç kimseyi akıl ve fikirle mücehhez kılmaz.     

Türkiyeliyseniz yapamayabilirsiniz. Yapamayabilirsiniz, çünkü kuruluşundan bu yana, doğaldır ki MS 1500 yılından sonrasında da, Osmanlının ürettiği, bilimsel olmasa da bilişsel ve en etkilisi giderek kültürleşen toplumsal kurgu şudur: Devlet siyasal organizma kalıbında varlığını sürdüren, uğruna varlığına varlıklar armağan ettiğimiz tahayyül de olsa bir canlıdır ve kendisini devlet ruhuna bürünerek yönetenlere, onların aracılığıyla da yönetildikleri varsayılanlara üst aklı, en doğru fikri, kaçınılmaz gerekliliği vb. başarıyla aşılar. Cumhuriyet bu temel kurguyu değiştirmedi; devlet ruhuna bürünerek devleti yönetecekler silsilesinde sürekliliği sağlayan kan bağını kaldırdı yerine yönetildikleri varsayılanların oy kullanarak seçmeleri yöntemini getirdi. Osmanlıdan beri kabullenegeldiğimiz bilişsel ama toplumsal kurgu şudur: Devlet yönetimine seçildiniz mi, ya da atandınız mı, o an nasıl olduğu bilinmez, görülmez, duyulmaz, anımsanmaz salise anlık bir süreçte sanki beyniniz açılır, birkaç yüzyıllık deneyimin sorgulanamaz bilgi birikimi, yönetildikleri  varsayılanlar için en iyi, en güzel, en doğru bilgiler ve fikirler beynin en gerekli ve işlevsel bölgelerine, kıvrımlarına özenle yerleştirilir. O bilgiler, o fikirler, herkes için en iyisi, en doğrusu ve en güzeli olan o her şey, seçilişinizin ya da atanmanızın sona ermesine kadar özenle yerleştirdikleri yerde, devletin sonsuzluğunun, vatanın el sürülemez manevi şahsiyetinin kutsallığını ışıldatırlar. Sonra seçilmişlik ya da atanmışlık sona erer, beyine özenle yerleştirilmiş olan tebahhur eder, yeni seçilmiş ya da atanmışın beyni çerçevesinde uçuşur. Formül şudur: ‘En doğru akıl, devlete katıl.’ Devlete katılmıyorsan da nimetten yaralanmanın formülünü benimse: ‘En doğru akıl devlete takıl.’ 

Milli irade devleti kuruluyor. Çok başlılık, yani çeşitlilik sona ermeli ki farklılıklar aynı yönde yeknesaklaştırılmalı. Yeknesaklaşan herkes kanun önünde eşit olabilmeli; yani Türk olana da, Kürt olana da, ne olmak istenmişse onu olana da aynı Medeni Kanun’un mesela evlenmeye ilişkin aynı hükümleri uygulanabilsin. Milli irade devletini kuran devlet yönetimine seçilmiş ve atanmışlar bizler için en iyisini, en doğrusunu, en güzelini öneriyorlar, yapıyorlar. Çünkü onlar devlete katılmışlar. Tarihimizin deneyimi ve kültürümüzün aşıladıkları ışığında, coğrafyamızda aydın olanlar onlardır. 

Milli irade devletini kuranları coşkuyla kutsayıp, taçlandıran ve onların isteklerini anında karşılayan ‘en iyi akıl devlete takıl’ tekerlemesindeki herkes, bu arada selam olsun bazı üniversitelerin bazı rektörleri de coğrafyamızdaki kültürel mirasçı aydınlardır.

MS 1500 yılı sonrası Batı kültürüne bulanmış bazı akademisyen ve aydınlar ki, coğrafyamızda onlara kültürümüz gereği aydın denmez hain denir, bildiri yayımlayarak tarihimize ve kültürümüze meydan okumuşlar.

Sözün kısası: Ben bu ‘bazı akademisyen ve aydınların’ safındayım. İnanıyorum, gün gelecek devlete katılmayanların da takılmayanların da bu coğrafyanın aydınları ilan edilecekleri devlet biçiminin temellerini akıllarını devletten almayanların mücadelesi kuracaktır. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa