Korkmuyoruz!
Fotoğraf: Envato
Türkiye’de gazetecilik alanında en etkin ve en saygın öz denetim mekanizmalarından biri olan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi “Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz” der. Ben böyle değerlerle gazeteci yetiştiren bir okuldan mezun oldum şimdi de aynı okulda insan haklarına, barışa, gazeteciliğin evrensel değerlerine saygılı gazeteciler yetiştirmeye çalışıyorum diğer hocalarım ve arkadaşlarımla birlikte. Burada da bir süredir hem ülkenin gidişatı hem de medyanın tutumu ile ilgili görüşlerimi ve endişelerimi sizlerle paylaşıyorum. Başından beri herhalde hemen her yazıda abluka altındaki yerlerde yaşanan hak ihlallerinden bahsediyor ve medyanın bir kısmındaki duyarsızlığı, yanlış ve yanlı haberciliği eleştiriyorum. Böyle bireysel çabalarımızın yeterli olmadığını düşünüp geçtiğimiz hafta “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı bir bildiriye imza verdik. Ayşe Gül Altınay’ın 12 Ocak’ta Bianet’teki yazısında belirttiği gibi farklı alanlardan bu kadar akademisyenin bir araya gelip bu kadar hızla bir metin ortaya çıkarması pek kolay rastlanır bir durum değil ve aslında herkesin yaşananlara tepki vermekteki gayretini gözler önüne seriyor. İmzacı sayısının bu kadar hızla artması da öyle, bu yazı yazılırken sayı 2 bini geçmişti.
Bildiriye gelen tepkiler de beklemediğimiz kadar şiddetli oldu. Barış istemenin, hak ihlallerinin önlenmesini istemenin suç olduğunu altını çize çize söyledi siyasetçiler. Bildirinin muhatabının devlet olması bizi “terörist” yapmaya yeterli sayıldı, hepimiz bu ülkenin vatandaşıysak insan haklarının korunması, çocukların ölmemesi için kime seslenmeliydik? Derslerimizde sürekli bu konuları işlerken “Söz konusu devletse gerisi teferruattır” dememiz mi bekleniyordu?
Birkaç hafta önce Gazetecilik Geliştirme Derneği olarak Umut Vakfı ve Conrad Adenauer Stiftung Derneğinin desteğiyle düzenlediğimiz Röportaj Atölyesine JİNHA Muhabiri Beritan Canözer gözaltına alındığı için katılamadı. Beritan hâlâ tutuklu. Diyarbakır’dan katılan genç gazeteci arkadaşlar “Hocam bize iyi bakın bir daha görüşemeyebiliriz, annem beni her sabah dualarla işe uğurluyor” demişti. Onlara ‘Korkmayın’ dedik. İyi ve doğru yapılan gazeteciliğe ne kadar ihtiyacımız olduğundan bahsettik. Avukat Fikret İlkiz ifade ve basın özgürlüğünü koruyan uluslararası sözleşmeleri, gazetecilerin haklarını her fırsatta ayrıntılarıyla anlattı. Ayrıca içinde bulunduğumuz durum gibi kriz ve çatışma dönemlerinde de ifade ve basın özgürlüğünün devlet tarafından korunması gerektiğinin altını çizdi. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 1996’da “Çatışma ve gerilim durumlarında gazetecilerin korunmasına ilişkin R(96) 4 No’lu Tavsiye Kararı ve 2 Mart 2005 tarihli “Terörizme karşı mücadele kapsamında medyada ifade ve haber alma özgürlüğüne ilişkin bildiri”yi ayrıntılarıyla anlattı. Bu iki tavsiye kararı da Türkiye’nin de dahil olduğu üye devletlerin demokratik ve çoğulcu bir toplumun temel bir unsuru olan ifade ve haber alma özgürlüğüne saygı duyulmasını kriz zamanlarında da temin etme hususundaki kararlılıklarını ve kriz dönemlerinde ifade ve haber alma özgürlüğü sorununa ilişkin yürürlükte veya hazırlanmakta olan kanun ve yönetmeliklerin, Avrupa düzeyinde tesis edilmiş olan ilkelerle uyum içerisinde olması gerektiğini vurgular.
Bizler öğrencilerimizi iyi gazetecilik için yüreklendirirken onların canlarını tehlikeye attıkları, gözaltına alındıkları, tehdit edildikleri bu sürece sessiz kalamazdık. Onlara gazetecinin savaştan değil barıştan yana olması gerektiğini söylerken çözüm olanaklarına odaklanın dedik her zaman toplumdan, sesi duyulmayanlardan, ezilenlerden yana olun dedik. Şimdi de bizler bu taleplerimizi akademik sorumluluğumuzun bir parçası olarak dile getirdiğimiz için hedef gösteriliyoruz. Mafya babaları tarafından en ağır şekilde tehdit ediliyoruz. Meslektaşlarımız gözaltına alınıyor, tehdit ediliyor, kapıları işaretleniyor. Bizler sözümüzün arkasındayız, korkmuyoruz, bize destek veren başta öğrencilerimiz ve gazeteciler olmak üzere tüm meslek gruplarına, dayanışma içinde olan herkese teşekkürler. Unutmayın ki bizler gazetecilerin haber yapma hakkı da dahil olmak üzere toplumun her kesiminin ifade özgürlüğünü savunuyoruz ve savunmaya devam edeceğiz.
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50