19 Ocak 2016

Çocuk milleti bu, kendini herkesten akıllı sayar. Hatta başkaları için “akıllı” lafına bile tahammülü yoktur. Böyle olunca çocuk sor
       muş tabii babasına:
“Baba, akıllı telefon” nedir?
Babası açıklamış:
“Oğlum” demiş babası, “eğer sen onu değil de, o seni kullanıyorsa, bu telefona AKILLI TELEFON denir!”
Behiç Ak’ın bir karikatüründen aldım bu soru ve cevabı…
Gelelim benim telefonun hikayesine:
Benim telefonum “babadan kalma” değilse de 14 yıldır kullandığım küçücük bir telefon.
Benim telefonum, bugüne kadar elimden kayıp her yıl en az üç kere yere düşmüş bir alettir! Varın hesaplayın bakalım kaç kez yere düşmüş?   
Kaç kez olursa olsun, düştü ve hiçbir şey de olmadı!
Benim telefonum, iyi huylu bir telefon: Bozulmaz etmez, beni katiyen üzmez… 
Benim telefonum iyi huylu, tam anlamıyla barıştan yana! 
Barıştan yana da n’oldu?
N’olacak? Benim telefonum suçlandı!
Ne diye suçlandı?
“Barışçı” diye suçlandı. 
Evdekiler dahil, akraba, dost, ahbap çavuş, kimse buna inanmadı.
“Barışı savunmak suç mu oluyormuş bu memlekette?” dediler.
Oluyormuş işte! Her kim “barış” ister ise ya işten atılır, ya da tıkılırmış içeriye!
Bir ülkenin siyasi iktidarı, haftalarca süren “sokağa çıkma yasağı” adı altında vatandaşlarını açlığa ve susuzluğa mahkum edip sonra da onun evine barkına ağır silahlarla saldırma kararı alırsa, nerede kaldı anayasanın ve uluslararası sözleşmelerin hak ve özgürlükleri?
Benim telefonum o mazlumane haliyle bakıyordu yüzüme.
“Merak etme” dedim ona, “Mazlumun ahı yerde kalmaz”.

Evrensel'i Takip Et