Bizler vicdanımızın ve aklın yolundan gidenleriz
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz hafta cuma sabahı, vaktinden önce öten bir horoz gibi çalan telefonun sesiyle uyandık. Telefondaki, bir arkadaşımızın gözaltına alındığını bildiriyordu.
Bir gün öncesinde Kocaeli Üniversitesi Senatosunun da aldığı kararı hepimiz biliyor ve bir soruşturmanın yaklaşmakta olduğunu biliyorduk.
Telefon görüşmesi bitmeden çalan kapı zili ile “Emniyete ifade vermek üzere davet” edildik. Böylece Kocaeli Üniversitesinden 14 öğretim üyesi olarak “İfademiz alınmak üzere” Kocaeli Emniyetine götürüldük.
Bu arada biz kimiz diye merak ediyorsanız söyleyeyim.
Bizler, barış metnine imzamızı veren 1128’lerdeniz. Bugünlerde 2128’den de fazla olanlardanız.
Bizler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uykularını kaçıran, “Akademisyen müsveddesi” diye aşağıladığı bir grup öğretim elemanıyız.
“Bunlar aydın değil karanlık karanlık” diye söylenenleriz...
Bizler, “Bunlar zalim, bunlar alçak” diye bahsedilenleriz...
“Adlarının önünde profesör, doçent, bilmem ne olanlar” olarak ifade edilenleriz...
Bizler Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilen, mafya babalarının faşist fantezilerinin öznesi olmuş kişileriz.
Bizler iktidarın değil vicdanımızın ve aklının yolundan gidenlerdeniz... Çünkü bizler akademisyeniz. Ne Hükümete ne de başka bir yere bağlı değiliz.
Kimsenin emir kulu değiliz, olmayız. Bu zaten akademinin doğasına aykırıdır. Kendi düşüncemizi üretme yeteneği olan, daha da ötesi özgür düşünceyi, özgür aklı savunan kişileriz. Yani aklı fikri olan, evrensel hukuku bilen ve tarih dışı olmayan bir grup akademisyeniz.
Diktatörlüklerin en korktuğu insanlar, tarih boyunca bilim insanları olmuş. Bunun en dramatik halini Nazi Almanyası’nda görürüz. Çünkü bilim insanları dogmaların değil eleştirel düşüncenin yolundan gider, çünkü bilimin yöntemi budur.
Bu nedenle de bastırmaya, susturmaya, sindirmeye çalışırlar.
Bu imza metni vesilesiyle Erdoğan, her fırsatta akademisyenlere nefret kusuyor, hedef haline getiriyor. Erdoğan’ın suç duyurusuna gerekçe bulmakta zorlanan AKP’nin Adalet Bakanı soruşturma gerekçesini şöyle açıkladı: “Akademisyenlerin altına imza attıkları metni PKK hazırlamış gibi duruyor.” Ne diyelim, bu da başka türden bir fantastik bir düşünce.
İmza metninde olmayan, zorlama yorumlarla imzacıları halkın gözünde kriminalize edecek, akademik unvanlarına saldırarak değersizleştirecekler. Daha önce başkalarına yaptıkları gibi…
Yeri gelmişken, Ocak ayının ilk günlerinde TBMM’de yaşanan bir olayı hatırlayalım. HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan kürsüde bir metin okur, AKP sıralarından bağrışmalar başlar, “O metni eline Kandil mi verdi?” diye. Garo Paylan’ın okuduğu metin, Erdoğan’ın 30 Mart 2013 tarihinde yaptığı metindir.
AKP teorisyenleri tarafından, en iyi ihtimalle ortalama zekaya sahip olan AKP milletvekillerinin anlayabileceği şekilde geliştirdikleri bir şablon: Kandil, PKK ya da KCK yazdı, yaptı, bunlar onların taşeronluğunu yapıyor.
Önünde profesör, doçent olanlar olarak zeka, algılama, yorumlama ve düşünme kapasitemizin farkında olmadıklarını sanmıyorum. Ama burada hem tribünlerdekilere gösteri hem de diğer kesimlere gözdağı var.
Cuma günü bizlerle birlikte olan, dayanışma mesajlarını ileten herkese teşekkür ederim. Bu dönem dayanışma ve mücadele dönemi…
- On bin adım için birkaç adım gerekiyor 31 Ocak 2017 01:00
- Torunlar, yaşlılar, hastalar 24 Ocak 2017 00:09
- Türkiye usulü terör mücadelesi 10 Ocak 2017 01:00
- Yaz saatinin sürdürülmesine dair sorular 20 Aralık 2016 01:00
- Sağlık çalışanlarına şiddet 06 Aralık 2016 00:53
- İstismarı 'Ak'lamak 22 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları -2 15 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları! 08 Kasım 2016 01:00
- Savaşı konuşabilmek 11 Ekim 2016 00:54
- Kötülüğün sıradanlığı ve iyilik 04 Ekim 2016 00:44
- Cinler, iblisler ve zavallı bilim! 27 Eylül 2016 01:00
- Biz çoğaldık, ya siz? 13 Eylül 2016 00:13