Diyarbakır izlenimleri
Hafta sonu dört meslek örgütü başkan ve sorumlularından oluşan bir heyetle Diyarbakır’a gittik. Zorlu koşullar altında görev yapmaya çabalayan gazetecilere deste vermek, ilk elde yardımcı olabileceğimiz acil sorunlarına çözüm bulmalarına yardımcı olmaktı amacımız. Diyarbakır’da görev yapan muhabir, foto muhabiri, kameraman arkadaşlarla bir araya geldiğimiz toplantıda en çok vurgu yapılan sözcük “dayanışma”ydı. Gazetecilerin yurt düzeyinde bölünmüş, savrulmuş hali basını yurttaşların güveneceği iktidarı denetleyen bir güç olmaktan uzak tutuyordu. Açık yüreklilikle şikayetlerini sıraladılar. Sahada görev yapan gazetecilere kolluk güçlerinin gazeteci değil terör örgütü üyesi muamelesi yaptığını anlatıyor örnekler veriyorlardı. Hemen her olayda gözaltına alındıklarını, hırpalandıklarını, kötü muamele gördüklerini söylüyorlardı. Yaygın basının haberlerine sansür uyguladığını bazen de haberleri üzerinde oynadıklarını iddia ediyorlardı. Gazeteciler arasında birlik ve dayanışma eksikliğinden yakınıyorlardı. “Savaşın değil barışın haberini yapmak istiyoruz” diyorlardı. Polislerin kendilerini “Neden Kürt televizyonunda çalışıyorsun?” diyerek sorguya çektiğini anlatan kameraman da habere rahat ulaşamamaktan yakınmaktaydı.
Cizre’de olay yerinde yaşananları görüntülediği için bacağından vurulan ve Mardin’de hastanede ameliyata alınan kameraman Refik’in odasının dışında gözaltı kararını uygulamak için polis bekletilmesine isyan ediyorlardı. Onca engele karşın halkın haber alma, bilgilenme hakkı için habercilik yapmaya kararlı olduklarını da ifade etmekten kaçınmıyorlardı. Bu meslektaşları görünce yaygın basında devlete ve iktidara iliştirilmiş gazeteci esnafına diyecek bir söz bulamıyorum. Çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı basın özgürlüğünü, düşünceyi ifade özgürlüğünü görmezden/bilmezden gelen, iktidara yaranma adına meslektaşlarını ihbar eden, tehdit eden kişilerin meslek onuruna verdikleri zarar onulmaz yara açıyor toplumda. 4. güç diye bellenen basına halkların güveni her günü biraz daha eksiliyor. Diyarbakırlı gazetecilerle vardığımız ortak nokta tüm bu güçlüklere karşın özgür habercilik için çalışma kararlılığıydı. Barışın haberini yapacaktık, insan odaklı olacaktı haberlerimiz, habere bakışımız nesnel olacaktı. Haber dilimiz şiddetin dili, ayrımcılığın dili, ırkçı bakışın dili olmayacaktı. Ayrılırken dürüst, meslek etiğine saygılı, gazetecilik heyecanını bütün güç koşullara rağmen yitirmemiş gazeteci kardeşlerde kaldı aklımız. Daha sık aralarında olacağımıza söz vererek ayrıldık.
Diyarbakır temaslarımız Vali Hüseyin Aksoy, Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak’la yaptığımız görüşmelerle de sürdü. Belediye bahçesine çadır kuran SES üyesi doktorlarla da görüştük. Diyarbakır halkının gönülden sevdiği, öldürülen Baro Başkanı Tahir Elçi için Baroya taziye ziyaretinde bulunduk. Şu günlerde Diyarbakır’ın tarihi ve kültürünü barındıran nice uygarlığa simge olmuş Sur bölgesi yasaklı. Devlet güçlerinin operasyonu sürüyor. Tank paletlerinin ve top atışlarının gece karanlığında başladığını seslerden anlıyoruz. Diyarbakır karanlıkla birlikte korkuyu örtünüyor, sokaklar caddeler boşalıyor. Gönlümüz barışın yaşandığı, bir dönem doğunun Paris’i, uygarlıkların beşiği diye bilinen Diyarbakır’a takılı, uçağımızın yolunu tutuyoruz.
Ne tuhaf, insanın insana kıydığı dünya savaşlarının sonu geldiği sanılan 21. yüzyıl savaşların, çatışmaların tüm gezegeni kapsadığı bir kâbus gibi çöktü insanlığa. Üstelik yüzyılın henüz ilk çeyreğine bile varılmadan. Özgürlükler görkemli bir biçimde yıkılan duvarların altında mı kaldı dersiniz?
Evrensel'i Takip Et