27 Ocak 2016 00:56

İpotekli düşünceler, ipotekli üniversiteler

İpotekli düşünceler, ipotekli üniversiteler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Düşünmek zor zanaat, düşünceleri ifade etmek ise daha zor, daha doğrusu riskli… En zoru da bir başkasının düşüncesini anlayıp, benimseyip başka bir yerde ifade etmek… Bu, sosyal medya kanalıyla ya da çeşitli haberleşme grupları kanalıyla çok sık yapılan bir davranış haline geldi. İnsanların düşünmesini ve tartışmasını durduramayacağın gibi, birilerinin düşüncelerini alıntılamasını da durdurmak, engellemek abesle iştigal… Düşünce bu, yayılır, engelleyemezsin. Bundan korkanlar var, tahammül edemeyenler var. Bu yüzden tarih boyunca faşist iktidarlar kitap yaktılar, yasakladılar. Bizim ülkemizde de yeni meydana gelmiş bir olay… Fransız filozof Foucault’nun bir sözünü whatsapp durum bilgisinde paylaşan bir öğretmen okulun idarecileri tarafından sorguya çekildi, buna tepki duyan bir başka öğretmen de isteği dışında bir İmam Hatip Lisesinde görevlendirildi. Foucault bu, tehlikeli hakkaten… Onun paylaşılan sözü şu: “Hapishanelerin, fabrikalara, okullara, kışlalara, hastanelere ve bütün bunların da hapishanelere benzemesi şaşırtıcı değil mi?” Gerçekten tehlikeli bir benzetme…

Foucault’nun böyle tehlikeli düşünceleri var. Hatta o kadar tehlikeli ki bu düşünceleri, onları okuyan bazı kişilerin etkilenerek akciğer kanseri olduğu tespit edilmiş. Daha doğrusu, “Ben bugüne kadar nasıl oldu da fark edemedim bunu, ay nefessiz kaldım, boğuluyorum galiba” diyerek oracıkta şak diye yıkıldıklarına şahit olunmuş. Şaka şaka… Foucault’nun 1971’de Noam Chomsky ile yaptığı bir söyleşide bu tehlikeli düşüncelerin bir kısmına rastlamak mümkün: “Bana her şeyden daha acil gelen görev şu: Toplumsal bütünü fiilen denetleyen, ezen ya da bastıran bütün siyasi iktidar ilişkilerini, gizlenmiş olsalar bile, işaret etmemiz ve gözler önüne sermemiz gerekir.”Ne kadar tehlikeli bir düşünce… Bunu okuyan otoriter kafalı bir devlet yöneticisi Foucault’nun, devlet aleyhinde casusluk yapmayı özendirme suçundan içeriye atılmasını isteyebilir. Özellikle de “… gizlenmiş olsalar bile …” ifadesinden dolayı devletin gizli bilgilerinin düşman ülkelere satılmasını kastettiğini düşünebilir, paranoyakça da olsa… Fransa’da onun başına böyle bir şey gelmemiş tabii ki. Zaten onun kastettiği,“siyasi iktidarla hiç alakası yokmuş, sanki ondan bağımsızmış gibi görünen –oysa aslında öyle olmayan- belli kurumlar”dır. Aileyi de bu kurumlardan biri olarak görüyor Foucault… Gizli olmayan kurumlar ise yani millet ya da devlet adına belli kararlar alıp herkese bildirmek, bunları uygulatmak ve onlara uymayanları cezalandırmak işini doğrudan ve açıkça yapan kurumlar ise polis, ordu ve devlet aygıtı.

Foucault aileden başka öğretim kurumlarını da böyle görüyor: “üniversitenin ve genelde sadece bilgi yayıyormuş gibi görünen bütün öğretim sistemlerinin iktidardaki belli bir toplumsal sınıfı muhafaza edecek ve bir başka toplumsal sınıfı iktidar araçlarından dışlayacak şekilde oluşturulduğu da bilinir.” Foucault, gerçek siyasi görevin hem tarafsız hem de bağımsız gibi görünen kurumların işleyişlerini eleştirmek olduğunu söylüyor. Tabii bunları söylerken “bizimki gibi bir toplumda” ifadesini kullanıyor. Burada kastettiği ya Fransız toplumu ya da modern kapitalist toplum… Arkasından da daha başka değerli ve tehlikeli düşünceler ifade etmiş ama bu yazının amacı için şimdilik bu kadar alıntı yeterli…

Foucault’nun kendisi gibi aydınlara yüklediği eleştiri görevinin yerine getirilebileceği kurumlardan biri de üniversite… Gerçi, üniversite gibi kurumların da, eleştirilmesini gerekli görüyor ama bu eleştirinin dayandığı temel yöntem bilgisinin öğretildiği ve üretildiği en vazgeçilmez kurumlardan biri de üniversite. Zaten bu yüzden üniversite gibi bilgi üreten kurumların özerk kalması gerekiyor. Foucault’nun vurguladığı gizlenmişlik bağlamında bu kurum mevcut siyasi iktidar ilişkilerinin sürdürülmesini sağlıyor ama alternatif düşüncelerin üretilmesine de kaynaklık etme potansiyeline sahip olduğu için üniversitenin özerkliği de elzem. Fransız toplumu gibi toplumlarda ya da oturmuş bir sisteme sahip olan gelişmiş batılı kapitalist toplumlarda bu özerklik mümkün oluyor çünkü üniversite sistemin arzu ettiği veya gerektirdiği şekilde, yani mevcut düzeni devam ettirmek anlamında, amaca hizmet ediyor. Daha oturmamış, gelişmekte olan ya da gelişmemiş ve otoriterliğin sosyokültürel olarak hâkim olduğu bizimki gibi toplumlarda ise görünürdeki siyasi otorite üniversiteyi kontrol altına almaktan kendini alamıyor.

Bugüne kadar olanlar dışında, bu kontrol arzusu kendisini yeni bir düzenlemede gösterecek gibi görünüyor. YÖK’ün yeni bir çalışma yaptığına dair bir haber çıktı geçenlerde medyada. Buna göre, artık rektörlük seçimlerinin yapılmayacağı ve bunun yerine YÖK’ün belirlediği kriterlere göre belirlenen adayların Cumhurbaşkanlığına sunulacağı ve üniversite müdürlerinin, pardon yanlış oldu rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanacağı belirtiliyor o haberde… Anlaşılan, Foucault’nun sözünü ettiği gizlenmiş misyon su yüzüne çıkacak bu durumda…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa