Tecavüzün kıymetli haber değeri
Fotoğraf: Envato
İstanbul Kadıköy’de bu hafta yaşanan bir tecavüz haberi Türkiye gündeminde büyük yer kapladı. Öylesine büyük bir haber değeri verildi ki bu olaya medyada, Cizre’nin bir mahallesinde, sokağa çıkma yasağı ve olağanüstü hal uygulamaları nedeniyle ölümle burun buruna ambulans bekleyen, ama bir türlü tıbbı yardım alamayan 27 yaralıdan bile daha büyük yer kapladı basında. Sadece basında değil, sosyal medyadaki binlerce kullanıcı da “Caddede” yaşanan tecavüz haberine büyük ilgi gösterdi.
Halkımız insan hayatlarına değer veriyor; ama sadece o insanın hayat hikayesinde “seksi” çağrıştıran bir unsur olduğu müddetçe. Basınımız da insan hayatlarına değer veriyor, o insanın başına gelen felaket haberi tiraj, reyting veya tıklama rekoru kırdıracaksa. Hakikaten çok ciddi bir insaniyet, vicdan ve adalet krizi içinde olduğumuzu düşünüyorum. İstanbul’un göbeğinde yaşanan, elbette çok talihsiz ve üzücü, ama en azından kimsenin hayatını kaybetmediği, suçlunun da derhal yakalandığı bir kriminal vaka, Doğu’da bir şehrimizde savaş mağduru olan, yaraları kangren olmuş, onulmaz acılarla kıvranan bir grup sivil insanın ölümüne seyirci kalışımızdan daha büyük haber değeri taşıyor.
Sosyal medyada takip edebildiğim kadarıyla ne sıradan Türk insanı ne de büyük basın çalışanları doğuda yaşanan insanlık suçlarını görmek, yazmak niyetinde değil. Buna mukabil, büyük yer ayırıp, süper haber değeri gördükleri tecavüz vakasında da aslında mağdurun yanında değiller. Tecavüze uğrayan kişi haber okuyucusunun gözünde “Gece çıkan kadın” veya “Tecavüzü hak eden kadın”. Basın çalışanının gözünde ise aynı mağdurun yeri “seks var mı seks?” diye bağıran editoryal iştahın dışa vurumu. Gerçekten kusmak istedim bazı gazetelerin internet sayfasında yayımlanan “Bağdat Caddesi’ndeki tecavüzün videosu” başlıklı haber linkini görünce. Elbette tıklamadım. Ama bu başlığı görünce tıklayacak yüzlerce insan olduğunu düşünüp, o başlığı atan editör adına hicap duydum. Aynı haber bazı büyük TV kanallarında da yayımlanınca, görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Altında yazılan yorumlara baktım, tahmin edeceğiniz gibi, suçludan çok mağduru kınayan, tecavüze uğrayan genç kadını olan bitenden sorumlu gören bir sürü dangalakça şey… Acaba tecavüze uğrayan kadın kendi annesi, kızı veya eşi olsaydı o editör yine aynı başlığı atabilir miydi diye düşündüm? “Tecavüzün videosu çıktı” başlığı size tıklanma rekoru kırdırabilir, ama insanlıktan ve sorumlu, etik gazetecikten çok uzakta bir noktaya iter. Nitekim, Bağdat Caddesi’nde tecavüz haberi performanslarıyla bizim gazetecilerin durduğu yer de budur.
Tecavüzün pornografik haber değerini, acı ve yaklaşan ölümün aciliyetinden büyük gören ve en önemli kamu hizmeti olan “acil ve uyarıcı” haber verme görevini bile doğru dürüst yapamayan bir gazetecilik anlayışı var ülkemizde. Cumartesiden beri 17’si ağır, 27 yaralının bir evin bodrum katında kendilerini kurtaracak ambulansı bekliyor olması mesela. Ambulans bir türlü gelmediği için 2’si üniversite öğrencisi, 3 kişinin hayatını kaybetmesi mesela… Yaraları tedavi edilmediği için kimi organları kangren olan insanların varlığı mesela… Yeterince seksi mevzular değil, biliyorum. En azından bizim basınımızın bakış açısıyla öyle. Tecavüzün haber değeri yok demiyorum, ama basınımızı bugünkü haline getiren erkek egemen editörler ordusunun tecavüz vakalarında baktığı, gördüğü büyük reyting değerinin çok hastalıklı ve çirkin olduğunu da söylemeden edemiyorum.
1128 İMZACI
Bugünlerde kendimi 300 Dalmaçyalı, 300 Spartalı veya Kilyos sahillerine piknik saldırısına geçmiş 300 günübirlikçi gibi hissediyorum. Adımız 1128 imzacı ya… 1128 günah keçisi... 1128 hedef… Yok edilmesi, her türlü darbedilmesi, mümkünse sokağa çıkamaz hale getirilesi gereken 1128 akademisyen. ‘Ak’la Kara bir olmuş, bizim kanımızı içmeye ant içiyor. Sosyal medyada yazdıkları girdi başına para alan troller bizim kısırlaştırılmamız, sınır dışı edilmemiz gerektiğini haykıran metinleri ortalığa saçıyor. Ağız ishali olmuş beyinler, şeytan taşlar gibi bu ülkenin sağduyu sahibi, vicdanlı ve onurlu 1128 akademisyenine öfke kusuyor.
Akademinin ve bilimin hakikate karşı sorumluluğu var. Biz 1128 akademisyen olarak insan hayatlarının savaş dumanları arasında son derece hiçe sayıldığını gördüğümüz ve buna dur denmesi gerektiğini düşündüğümüz için bir metin yazıp imzaladık. Ülkemizde yaşanan insan acılarına sessiz kalamadık. Sadece Kürt oldukları için çocuk, kadın, yaşlı, hasta, yaralı denmeden sivillerin yaşam hakkının engellendiğini gördüğümüz bir noktada bu açıklamayı yaptık. Sivillerin can güvenliğinin sağlanmasını “terör örgütünden” de talep etmemiz gerekirmiş. Saçma. Sivillerin can güvenliğini bizim devletimiz koruyamayacaksa, orada ne işi var? Kiminle savaşıyor? Bölgede sivillerin yaşam haklarının engellendiğini biz 1128 akademisyen kafamızdan uydurmuyoruz. Daha bu hafta açıklanan İnsan Hakları Örgütü (HRW) Türkiye raporundan alıntılıyorum: “Çözüm sürecinin sona erdirilmesinin ardından insan hakları ihlallerinin arttığının vurgulandığı raporda, güneydoğuda yaşanan şiddetin keskin bir biçimde yükseldiği, basına ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) siyasi muhaliflerine karşı ciddi bir baskı operasyonu uyguladığı dile getirildi.” Prestijli İngiliz gazetesi Independent, elinde beyaz bayrak taşıyan sivillerin Türk askeri tarafından öldürülüşünün görüntülerini yayımlıyor. Uluslararası Af Örgütü de Türkiye’yi, bizim vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuz ülkenin yetkililerini, bölgede “toplu cezalandırma”, yani sivil/değil ayırt etmeden insanları topluca öldürmekle itham ediyor.
Şimdi bu vahim durum karşısında bu ülkenin çalışan beyinlerinin susması, muktedirlere boyun eğmesi, ortaya çıkıp iki laf etmemesi bekleniyor. Ama bu akademinin fıtratında yok ki. O akademilerde verilen diplomayı alabilmek için ancak ÖSYM sınav sorularını çalıp kapısından girebilenler akademinin, bilimin, hakikat karşısındaki sorumluluğunu anlayamıyorlar. Onlar ancak içinde bolca “T” sözcüğü geçen cümleler kullanarak vatanperver olunduğunu sanıyorlar. Oysa aslolan, hayattır. Aslolan, insan hayatlarının bu derece hiçe sayılmasındaki kendi sorumluluğumuzu görüp, bu feci durumu sona erdirecek acil önlemler alabilmektir.
1128 akademisyen, dünyanın her köşesinden onurlu, hakikati arayan, cesur ve dayanışmacı meslektaşlarımızdan alığımız destekle giderek güçleniyoruz, büyüyoruz. Her gün barışa ve insan haklarına saygılı akademik camiadan yeni bir destek mesajı alıyoruz. Akademinin ve bilginin yerel veya milli değil, evrensel olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz. Düşünce ifade etmenin, zor da olsa hakikati dile getirmenin hâlâ bedel ödemeyi gerektirdiği bir ülkede yaşadığımızın farkındayız. Hakkımızda açılan soruşturmalar, işten uzaklaştırmalar, tehditler, hedef göstermeler ve ucuz hainlik yaftalamaları devam ediyor. Birileri 1128 akademisyenin akla hayale gelebilecek en ağır cezalarla cezalandırılması için hain planlar yapıyor. Üniversite yönetimleri ve soruşturmalarda yer alan meslektaşlarımız bu şuursuz planlara alet ediliyor. Türkiye 1128 akademisyenle uğraşırken, doğuda siviller ölmeye devam ediyor. İleride geriye dönüp baktığımızda hepimizin utanç içinde hatırlayacağımız büyük ayıplar döneminden geçiyoruz. Bu kritik ve zor dönemde yan yana durduğum 1128 akademisyenin her biriyle gurur duyuyorum.
- Twitter'da haber patlatmak 29 Haziran 2018 00:23
- Suruç katillerini sandık cezalandırsın 22 Haziran 2018 00:31
- Barış kazansın 14 Haziran 2018 23:12
- Seçimleri TRT değil Youtube kazandıracak 18 Mayıs 2018 00:29
- Polis kafalı gazetecilerden medya saçmalamaları 11 Mayıs 2018 01:33
- Cumhuriyet davası açık bir öç alma davasıdır 26 Nisan 2018 23:13
- Haberciyi öldürdüler ama haber yaşıyor 20 Nisan 2018 00:15
- Dumanla haberleşmeye hazırlanın 30 Mart 2018 00:55
- Doğan Yayın Holding'in satılması: İmam nikâhı resmi nikâha dönüştü 22 Mart 2018 06:56
- Ali Baba'nın çiftliğinde her şey yasal 16 Mart 2018 00:15
- Beton mikseri ve adalet sarayı 09 Mart 2018 00:57
- Siyasette ‘parlak’ fikirler 16 Şubat 2018 00:55