‘Hakları konuşmak istiyorsan önce hangi tarafta olduğunu söyle!’
Yazının başlığı bir film repliği. McCarthy döneminde başlatılan cadı avından Hollywood’un payına düşenlerin anlatıldığı ‘Trumbo’ filminden.
2015 yılında Uluslararası Toronto Film Festivali’nde de yer alan bu filmde; politik görüşleri dolayısıyla işsiz bırakılmış, kendi adına yer veremediği çalışmalarıyla iki kez Oskar kazanmış, Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi tarafından “kara liste”ye alınarak tutuklanmış Yazar-Senarist Dalton Trumbo’nun yaşamından kesitler yer alıyor.
Çoğunlukla “cadı avı” veya “hukuksuzluğun yasalaşması” olarak tanımlanan McCarthy dönemi, sadece Amerikan tarihinin değil, tüm insanlık tarihinin utançla hatırladığı bir dönem. Bu utancın siyasal sorumluluğu ise sadece kendisine yıkılamayacak kadar ağır.
Başta, resmi ideolojiyle çelişen meslektaşlarını “hain” ilan edip muhbirlik yarışına giren, liberal aydınlar olmak üzere sükut ile ikrar edenlerden ya da ikrar etmeyen ama sükutunu da bozmayanlardan hareketle önemli dersler çıkarılması gereken bir dönem. Nitekim bugün en az McCarthy’nin yaptıkları kadar; yapmasına seyirci kalanlar, sırtını sıvazlayanlar ve yaratılan korku imparatorluğunu fırsata çevirmeye çalışanlar da tartışılıyor.
ABD’de siyaset, medya ve istihbarat ekseninde gelişen McCarthyizm; Prof. Dr. Emre Kongar’a göre “…Demokratik bir biçimde ele geçirilen siyasal gücün nasıl kötüye kullanıldığını gösterir.” Ona göre adalet sistemi de buna alet edilmekte ve trajik hak ihlalleri ortaya çıkmaktadır.
Nitekim söz konusu dönemde Hollywood yıldızlarından askerlere, bilim insanlarından sendikacılara kadar başta komünistler olmak üzere tüm muhaliflerin hedef tahtasına konması da işleyen bir dizi “hukuksal süreç” çerçevesinde olmuştur. Muhalif gazetecilerin fişlenmesi ve işten atılması, yüzlerce akademisyenin üniversitelerden uzaklaştırılması, bunların yeniden iş bulabilmelerinin yolunun “ıslah” olup “özür dilemelerinden” geçmesi de aynı “hukuksal süreçlerin” himayesinde gerçekleşmiştir.
Hukukun hak ve özgürlükleri düzenlemek yerine baskı ve kısıtlama aracı haline getirilmesini en iyi anlatan ifadelerden biri ise bu yazının başlığına da konu olan “Hakları konuşmak istiyorsan önce hangi tarafta olduğunu söyle!” repliğidir.
Sırf egemenden yana oldukları için “kahraman” ilan edilenlerin, muhalifleri “vatan haini”, “casus”, “terörist”diye suçlayabilmesinin yegane dayanağı olan bu meydan okuma; benzer koşullardaki tüm rejimlerde egemenlerin hukuka yüklediği işlevi ortaya koymak bakımından da oldukça önemlidir.
Son olarak unutmamak gerekir ki; ‘Korku siyasetine verilecek başlıca örneklerden biri’ diye tanımlanan McCarthyizm’in fitili, Amerikalı bir senatörün seçilememe korkusuyla ateşlenmiştir. *
Yani diktatör Hitler’in, darbeci Sissi’nin ya da “Esed”in döneminde değil, burjuva demokrasisinin kalesi sayılan bir rejimde serpilip gelişmiştir.
*Altuğ Günar (2014): “Amerika Birleşik Devletleri’nde McCarthy Dönemi ve Dış Politika Üzerindeki Etkileri”, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4 (2014), s.62- 78.
Evrensel'i Takip Et