Defterin ortasından konuşmak
Fotoğraf: Envato
* Ev enteresan bir şey. Dile “canlı” denir, esas canlı ev. Ses çıkarıyor (gecenin kör sessizliğinde anlamadığınız bir yerden geliveren “çıt” sesi en tuhafıdır), susuyor (bazı günler gıcırdayan kapı aniden vazgeçer gıcırdamaktan), hastalanıyor, temizleniyor. Hastalanıyor: İki senedir civarına varmadığım musluk 15 gün önce tamir edildi. Şimdi başka yerinden su sızdırıyor. “Hastayım benimle ilgilen” çağrısı tamam ama sanki o ilk tamir olmazsa, ikincisine de hiç ihtiyaç olmayacaktı duygusu da peşimi bırakmıyor. Bizim buraların ustaları da hep aynı ailedenmiş: Altı erkek kardeşin tamamı tesisatçı ve çocukları da baba mesleğini yapıyor. Bir öncekinden şikâyet ediyordum ki, kısık sesle yanıt geldi. “Amcam dikkatlidir aslında...”
* “Defterin ortasından konuşmak” diye bir şey yok sanırım; söylenecek şeyi erkenden söylemek, bunu da rahatsız edici bir dürüstlükle yapmak manasında “kitabın ortasından konuşmak” deniyor yanılmıyorsam. Ama şimdi ben uydurdum, defterin ortasından konuşuyorum. Çünkü hakikaten defterin ortasındayım. Şimdi.
* Her şey değişir. Ama her şey. Değişmez sandığın yastık adedi ve âdeti de değişir. Hepsi, her şey. Uyku, hep nasip işi.
* Marmaray yaklaşırken, kendi görünmezken, rüzgârı değiyor surata. Kendi gelmeden rüzgârı gelen şeyleri seviyorum, diye düşünüverdim. Sonra bulamadım. Ne var kendi gelmeden rüzgârı gelen? Deniz mi? Deniz biliyor muyum ki ben?
* Zambra’yı çok severek okudum, Eve Dönmenin Yolları gayet temiz kitap. Öteki kitaplarını da alayım dedim –Notos basmış onları da–, birinin adı Bonzai. Türkiye isimli kara parçasında o kitabın metroda kolaylıkla okunamadığını biliyor mudur acaba Alejandro ağabey? “Kızım bak bu abi gibi olma, gitmiş bonzai kitabı okuyor. Sen doğru düzgün şeyler oku e mi güzel kızım?”
* Cansever okumaya çalışacağım bugünler, nedenini bilmiyorum. Sokakta müzik dinlemeye başlarım belki. Birkaç yıl evvel sokağı duymadığımı fark edip vazgeçmiştim dışarıda müzik dinlemekten. Sokağın sesi de zamanla aynılaşıyor. Sokak değişmemişse. Değiştirilmemişse. Değiştirememişsek.
* Televizyon öyle bir yer ki, üzerine düşünmesi bile sadece kendini dayatmasından. Radyo öyle değil; ses var ve bu bir yere kadar seni koruyor. Ama televizyon? Her şeyin bir görüntüsü var, sen de görüntüsün, bir şey varsa onun görüntüsü de olmalı, ve senin görüntünü şimdilik çok insana göstermiyorum, zaten lüzum da yok. Diyor sanki televizyon. Demiyorsa da diyor. Demeye getiriyor.
* Sürdürülebilir polemik diye bir şey var. Kimi köşe yazarı falan mazot olarak onu kullanıyor. Sürdükçe evet; bittiğinde aks, muhatap, nesne değişiyor. Rahat uyuyorlar. Çünkü oksijenle dövüşmek yorar insanı.
* Kimyevi mi, kimyasal mı? Polisiye mi, cinai mi? Şu –sel, –sal’a hiç ısınamadım. Isınamamaksal.
* Mersin’in Mut diye ilçesi var. “Sen nereliydin sahi?” “Mutluyum ben abi.” Adıyla kıyak yapıyor memleket.
* Toplu taşımada birbirlerinin kitabına bakmaya çalışan, acaba ne okuyor diyen bir topluluk var. Şirin bir topluluk bu. Geçen gün Calvino okuyan birini gördüm.
* Meral Danış Beştaş milletvekili. Faysal Sarıyıldız da milletvekili. Beştaş, Sarıyıldız’ı zaten hakkı olan kürsüye, telefonla bağlamaya ve sesini duyurmaya çalışıyor. Sıralardan homurtu; tüzüğe uygun değilmiş. Konuşamıyor Sarıyıldız. Şöyle bir görüntü hayal edelim: Ev yanıyor, millet toplanmış başında, biri dayanamıyor ve ölüm pahasına pencereyi kırıp giriyor içeri, içeridekileri kurtarmak için. İzleyenler o an, pencere-cam fiyatlarını konuşmaya başlıyorlar. Türkiye Büyük İzleyiciler Meclisi. Ellerinde çekirdek noksan ama. Şık olmaz.
* Aynı meclis kürsüsü. Osman Baydemir ağlıyor Cizre’den söz ederken. Ağladığı esnada aynı homurtular. Bu defa şöyle hayal ediyorum: Aynı ev, içerideki yangından bir anne kurtulmuş, çocuğuna ağlıyor. Aynı izleyici kalabalığı bakıp –bu defa çekirdek de edinmişler, şıklıktan vazgeçilmiş–, kadının elbisesi hakkında ahkâm kesiyor. Türkiye Büyük Ahkâmcılar Meclisi. Çekirdek hariç değil.
* Size genç bir yazar takdim etmek isterim. Henüz yayımlanmış bir metni yok. Esasında müzisyen: Cem Şivan Ergül. Eski ahbabımdır, şimdilerde 14,5 yaşında. “Siz! Dolananlar ve var olduklarına inananlar, daha yakındakini göremeyip yıldızlara bakanlar. Evet sizi biraz üzebilir sözlerim, fakat beni anlayamama acınız daha çok güldürür beni.” (Genç yazar Ergül’ün “Karanlık” başlıklı metninden.)
- Berberistan nereye düşer usta, Britanya nereye? 17 Temmuz 2016 01:00
- Lîs e* 03 Temmuz 2016 00:24
- Ramazan Demir için başıbozuk alıştırma 26 Haziran 2016 03:32
- Şimdilik afiyet olsun 19 Haziran 2016 03:57
- Hurşit Külter nerede? 12 Haziran 2016 04:15
- Yer yerinden oynamıyor 29 Mayıs 2016 00:57
- 15 Mayıs 2010 15 Mayıs 2016 00:52
- Urfa Mardin’e bakar, Toledo Diyarbekir’e 08 Mayıs 2016 01:00
- Nisan 30 01 Mayıs 2016 01:00
- Zekât kadar özgürlük 24 Nisan 2016 01:00
- Durakta üç kişi 10 Nisan 2016 01:00
- Kamulaştırılan kimindir? 03 Nisan 2016 01:00