31 Ocak 2016 01:00

'Püf noktası' meselesi

'Püf noktası' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Özellikle şu son yıllarda cennet vatanımızın siyaset sahnesinin en etkili  ve de yetkili koltuklarında oturan “devletlu”ların hemen hemen nerdeyse büyük çoğunluğu, şu ya da bu nedenlerle memleketimizin içine sürüklendiği maddi veya manevi “mesele”ler karşısında bocaladıklarında, çözüm babında öncelikle aynı kakafonik şarkının “nakarat” faslını bıkıp usanmadan tekrarlayıp duruyorlar:
“Birlik ve bütünlük...”
Sihirli bir değnek misali ülkenin tüm sorunlarını anında çözecek olan bu birlik ve bütünlük “formül”ünü zırt pırt ısıtıp ısıtıp temcit pilavı gibi önümüze koyarken, her defasında da dibi tutmuş veya lapaya dönüşmüş yavan, yağsız bir pilavı sofraya sürmekle, belki de acemi birer aşçı yamağı olduklarını da ister istemez kanıtlamış mı oluyorlar ne!
Başımız her sıkıştığında “can simidi” misali sarıldığımız bu “birlik bütünlük türküsü”nü, zaman tüneli boyunca şu veya bu makamlarda dilendirip, keza ağızlarımızda  sakız gibi çiğnediğimiz halde, bugün bu saat memleket sathındaki nahoş olaylar karşısında yine sil baştan dönüp dolaşıp birlik ve bütünlükten yana laflarken acaba boşa kürek mi çekiyoruz?
Önceleri, tüm sorunlarımızın çözümünün birlik ve bütünlükten geçtiğini, bunu becerebildiğimiz taktirde gerek yurdumuzda, gerekse uluslararası arenada milletçe sırtımızın asla yere gelmeyeceğini sıkça tekrarlamamıza rağmen bu konuda yaya kaldığımızı gördükçe, bu kez de sadece birlik ve bütünlük sloganıyla yetinmeyip, buna ilave olarak ayrıca “milli”lik kulvarında bir müddet daha yalpaladıktan sonra, aynı sorunların daha da katmerleşip ülkenin gidişatının giderek içinden çıkılmaz boyutlara doğru yelken açtığını geç kalmış Tatar ağaları misali fark edince, yine aynı minvalde, çareyi, çıkış yolunu önceki sloganların kuyruğuna eklediğimiz “kardeşlik” kavramıyla harmanlayıp, dolayısıyla “milli birlik ve kardeşlik” türküsünü çığırmaya başladık...
Eskiden beri sürüp gelen, bir nevi “pehlivan tefrikaları”nı andıran, birbirinin peşi sıra dizilip gelen bu sloganların zerre kadar kıymetiharbiyesinin olmadığını, bu tarz sloganlarla yola devam edilmesinin sadece havanda su dövmekten öteye gitmediğini, şu sıralar ülkemizin özellikle güneydoğusunda yaşadığımız acı olaylar maalesef kanıtlıyor.
Nitekim görünen köy kılavuz istemez misali etrafında dönenip durduğumuz bu sloganlardan bir bakıma medet umarak sözde tesis etmeye çalıştığımız “birlik, beraberlik, kardeşlik” peşinde zaman öldürmektense, bunun yerine sadece ve sadece aynı ülkenin birer “vatandaş”ı, keza demokratik hukuk devletinin “anayasal” teminatı altında yaşayan “eşit yurttaş”ları olduğumuzu, bunu da lafta değil, tam aksine “devlet baba”mızın öncülüğünde ve onun icraatlarıyla kanıtlayabilseydik, ehh o zaman birlik veya beraberlik denen içi boş bu sloganların peşi sıra tazı gibi koşuşturup durmanın ne alemi olabilirdi ki!
Olmadı, bunu beceremedik; beceremedik çünkü kendi vatandaşları arasına son zamanların moda deyimiyle “nifak tohumları” ekip, hatta bunu zamanla şu ya da bu şekilde yeşerten bizatihi devlet babamızın tepesindeki koltuklarında oturan, üstelik hemen hepsi de hesapça vatan, millet aşkıyla yanıp tutuşan “devletlu”larımızın kerameti kendilerinden menkul çarpık, çağ dışı zihniyetleri engelledi...
Mesela fi tarihinde yedi düveli kışkışlayıp, kimilerini denize döküp, akabinde de cumhuriyeti kuran bilumum “unsur”lar arasında ayrı gayrı gözetmeyip, dolayısıyla mülkün, devletin temelinin “adalet”e dayandığını evvelemirde dillendirip, bunun önemini her fırsatta vurgulaması gereken, Cumhuriyetin İlk Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt o yıllarda ne mi buyuruyordu:
“Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir, saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı, dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler”
Vee... Bugünlerde ülke genelinde dönüp dolaşıp, “birlik, beraberlik, kardeşlik” ten yana semaverler dolusu demli çay demleyip, huzurla, keyifli keyifli birlikte içmek için çırpındığımız halde, bunu başarmakta zorlanıyorsak, acaba bunun temelinde yatan asıl “mesele” veya “püf noktası”, bir zamanların adalet bakanının yukarıdaki cümlesinin satır aralarında mı gizlidir, bilemiyorum Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa