Cenevre IV'e doğru
Fazla naz aşık usandırır” derler. Aralıkta Riyad’da kurulan Suudi Arabistan, Türkiye, Katar tarafından desteklenen sözde “Sünni cephesini” temsil eden Yüksek Müzakere Komitesi (YMK) cumartesi günü zor bela Cenevre’ye teşrif etti. Belli ki YMK masaya oturmadan önce Lazkiye’de Rusya destekli rejim güçleri karşısındaki kayıpları durduracak bir hamle yapmaya çalıştı. Ancak savaş sahasındaki gelişmeleri diplomasi masasında böyle telafi etmek mümkün değildir. Bu aşamada YMK’nin taleplerini kabul ettirebilmesi ancak Suudi Arabistan ve Türkiye’nin Rusya’nın Esad’a desteğini karşılayacak bir destek sunmalarıyla mümkün olurdu. ABD’nin mevcut politikası çerçevesinde askeri ve diplomatik koşulların böyle bir desteği kısıtlaması YMK’ye fazla bir şans bırakmadı. Esad yönetimi ve Rusya-İran cephesi diplomasi masasına gelirken, YMK’nin diplomasiden kaçmasının doğru olmayacağı başta ABD Dışişleri Bakanı Kerry olmak üzere tüm Batılı diplomatlar tarafından Riyad’daki muhaliflere iletildi. Anlaşılıyor ki Batı desteğinin sürebilmesi için Riyad grubuna Cenevre’ye katılmasını şart koşmuş.
Batı’nın bu aşamada yapmaya çalıştığı Esad ve Riyad grubu arasında temasları başlatmak. Türkiye’nin baskısıyla Cenevre’den dışlanan PYD’nin ise bu temaslar bir kez sağlandıktan sonra görüşmelere ekleneceği belli oluyor. Bu yazı yazılırken Obama’nın temsilcisi Brett McGurk’ün içinde Britanyalı ve Fransız temsilcilerin de olduğu bir heyetle Rojava’yı ziyaret etmesi PYD’nin dışlanmayacağının en önemli göstergesi. Cenevre öncesinde Türkiye’yi ikna için İstanbul’a gelen Biden’ın gergin ziyareti sonrası ABD bu diplomatik ziyaretle önemli bir mesaj vermiş oluyor. Hükümetin PYD’yi dışlama taktiğinin ne kadar miyop bir görüşe dayandığı da ortaya çıkıyor. Çünkü ileride PYD görüşmelere eklenirken, Türkiye’nin bekleme odasında alınması içten bile değil. Unutmayalım ki YMK’nin merkezi İstanbul değil, Riyad.
Gelelim ABD’nin diplomatik stratejisine. Suriye için tahayyül edilen diplomatik çözümün Bosna veya Irak gibi dini ya da etnik aidiyetlere dayanan bir federasyon olacağı açık. Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de ABD’yi meşgul eden kimlik grubu Sünni Araplar. Bu grubu yabancılaştırmadan, oluşturulan yeni siyasi rejime entegre etme düşüncesi Irak’taki başarısızlığa rağmen devam ediyor. Bu durumda tıpkı Bosna’da olduğu gibi Suriye’de de ABD diplomasisi mümkün mertebe kimlik açısından yeknesaklaşmış bölgeler yaratmak ve sonuçta meseleyi hangi kimliğin ne kadar toprak kontrol edeceği noktasına taşımak isteyecektir. Sonuçta diplomatik pazarlık ancak paylaşılabilen bir şey üzerinden yürüyebilir ve bu tabii ki ilk planda toprak olacaktır. Suriye’de Alevi, Sünni ve Kürt bölgelerinin oluşturulması gibi bir plan 1990’lardan beri benzer çatışmaların çözümünden Batı’nın uyguladığı bir yöntem oldu.
Ancak IŞİD tehdidinin ortadan kaldırılması an şu anda acil sorun . Esad-YMK tarafları daha çok birbirleriyle savaşırken, IŞİD’e karşı savaşan en etkili güç Kürtler olarak belirmiş durumda. Bu bağlamda Cenevre III’ün amacı Esad-YMK taraflarını temasa zorlamak, IŞİD’le mücadele etmek değil. Biri diplomasi masası, diğeri askeri sahada ilerleyen iki süreci birleştirdiğinde belirleyici olan hangi gücün hangi toprağı kontrol altında tuttuğu olacak. Ortada dolaşan haritalardan bağımsız bir değerlendirme yapacak olursak ABD için temel sorunun IŞİD’in kovalandığı ve Sünni Arap nüfusun ağırlıkta olduğu bölgenin kim tarafından yönetileceği. Bu anlamda YMK ve onu destekleyen güçlerin Şam ve Halep gibi şehirleri ele geçirme arzusunun gerçekleşmeyeceğini, esas olarak IŞİD’den boşaltılan bölgenin bu yapının kontrolüne verileceğini öngörebiliriz. Başka bir deyişle YMK’nin toprak ve iktidar pazarlığı ancak IŞİD geriletildikten sonra başlayacak ve bu noktada belirleyici güçlerden biri PYD olacağa benziyor.
Evrensel'i Takip Et