04 Şubat 2016 01:00

İşçi simsarlık büroları

İşçi simsarlık büroları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İşçi sınıfının özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürüttüğü zorlu mücadelelerle kimi zaman kulaklarının kesilmesiyle, kimi zaman hak mücadelesi yolunda canlarını feda ederek kazandıkları 8 saatlik çalışma süresi hakkında ciddi anlamda geriye gidişlerin, hak kayıplarının yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.  
Türkiye’de 2003 yılında 4857 Sayılı İş Yasası’nın çıkmasıyla birlikte işyeri tanımı değiştirilerek belirsiz hale getirildi. Patronların işçilerle ‘geçici iş ilişkisi’ kurarak yasal sorumluluklarından sıyrılması sağlanırken, hem özel sektör hem de kamuda taşeron istihdamında ve diğer güvencesiz istihdam uygulamalarında anormal bir artış yaşandı. Patronların kendi işyerinde çalıştırdığı işçinin bir başka işyerine ‘ödünç’ olarak verilmesinin önü açılırken, 2011 yıllında çıkarılan 6111 sayılı torba yasa ile tıpkı işçiler gibi kamuda da ‘ödünç memurluk’ uygulaması yasal hale getirildi ve uygulanmaya başlandı.
İşçi ile işyeri arasında geçici iş ilişkisi sağlayan taşeron istidam uygulamalarının artmasıyla birlikte standart istihdam biçimleri kural olmaktan çıktı, neredeyse istisna haline getirildi. Patronlar da “istisnalar kaideyi bozmaz” diyerek işi abarttıkça abarttılar. Haftanın ya da ayın belli dönemlerinde işçileri yoğun çalıştırıp, işler azalınca işçileri ücretsiz izne göndermeye, asgari ücret artışlarını ‘ikramiye gaspı’ ile telafi etmeye çalıştılar. İtiraz edenleri işten atıp, işsizlik tehdidini işçilere karşı sürekli bir sopa olarak kullanıyorlar.
Türkiye’de esnek çalışma uygulamaları 2003 yılından itibaren yasal dayanaklarıyla birlikte kamu-özel fark etmeksizin bütün yönleriyle uygulanıyor. Özellikle kadınlara yönelik olarak yaygınlaştırılan ‘kısmi süreli çalışma’ üzerinden kadın işgücünün dörtte biri şimdiden ‘esnek çalışma’ uygulamasının bir parçası haline getirilmiş durumda ve mevcut oranın en az iki katına çıkarılması hedefleniyor.   
Kadınların esnek çalışmasına yönelik düzenlemenin yasalaşmasının hemen ardından ‘İşçi simsarlığı’nın günümüzdeki adı olan ‘Özel istihdam büroları’yeniden gündeme getirildi. Özel istihdam büroları üzerinden yeniden yapılandırılacak olan ‘Geçici işçilik düzenlemesi’nin kısa süre içinde TBMM gündemine gelmesi bekleniyor.
Yapılmak istenen değişikliklerde işçi simsarlık faaliyetinin konusunu oluşturan geçici iş ilişkisi; ‘Özel istihdam bürosu işvereninin iş sözleşmesine dayanarak istihdam edeceği işçisinden, iş görme borcunu talep hakkının geçici süreyle bir başka işverene devri’ şeklinde tanımlanıyor. Bu büroların faaliyet alanlarının ve çalışma şekillerinin sınırlı olacağı iddia edilse de, taşeron sisteminin de aynı mantıkla uygulanmaya başlandığını ve bugün geldiği noktayı unutmamak gerekiyor.
Güvencesiz ve geçici çalışma uygulamasının hedef kitlesi, gençler, kadınlar, az eğitimli, vasıfsız ve göçmen işçiler. Patronlar, bu şekilde güvencesiz işçilere karşı mali ve yasal yükümlülüklerinden ciddi anlamda kaçınarak ‘işgücü maliyetlerini’ daha da aşağıya çekebiliyorlar. Bu nedenle işçilerin sosyal sigorta, emeklilik, fazla mesai ödemeleri, izinler, iş güvenliği ve işçi sağlığı vb haklarından kaynaklı riskler tamamen Özel İstidam Bürolarının sorumluluk alanına giriyor. Hatta bu durumdaki işçilerin, çalıştığı işyeri ile yasal anlamda bağı olmayacağı için, sendikal örgütlenmenin de, çalışılan işyeri üzerinden değil, bağlı olduğu istihdam bürosu üzerinden gerçekleştirilmesi gibi ilginç bir durum ortaya çıkıyor.   
Çalışma ilişkilerinde yaşanan güvencesizlik, esneklik ve kuralsızlık, asgari ücret artışı ve işgücü maliyetlerinin aşağıya çekilmesi tartışmaları gölgesinde gündeme getirilen, taşerondan bile beter bir düzenleme olan ‘işçi simsarlık büroları’nın önümüzdeki dönem çalışma yaşamında daha despotik bir çalışma rejiminin yaratılmasından başka bir sonuç ortaya çıkarmayacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa