Sorunun cevabı Güneşi Gördüm'de
Kürt açılımı tartışmalarının iyice hararetlendiği, TRT Şeş’in Kürtçe şarkılar eşliğinde lanse edildiği ve bir takım sanatçıların Kürt kimliklerini kamuoyu önünde kucakladıkları günlerdi. Bir kaç ay arayla iki sinema filmi vizyona girdi. Kasım 2008’de Bahoz/Fırtına, mart 2009’da Güneşi Gördüm seyirciyle buluştu. İki film de Kürt meselesine odaklanıyordu.
Bahoz üniversiteyi kazanıp Dersim’den İstanbul’a gelen Cemal’in siyasallaşma sürecini işliyor. Cemal İstanbul’da Kürt kimliğini keşfeder, ayrımcılığa uğrar, gözaltına alınır, polisten dayak yer, nihayetinde devletle ilişkisini tanımlar. Onu yok etmeye çalışan devleti o da karşısına alır.
Bahoz belirli bir izleyici kitlesine ulaşsa da yaygın dolaşıma girmedi. Ana akım sinema mecralarında yok sayıldı. Sinema eleştirmenlerinin dikkatini fazlaca çekmedi. Yazılan sınırlı sayıda eleştiri, filmi genellikle propagandist buldu. Bir sinema yazarı, ‘Bahoz bir savaş filmidir, dolayısıyla sanat bile sayılmaz’ dedi.
Bir kaç ay sonra Mahsun Kırmızıgül imzalı Güneşi Gördüm filmi perdedeydi ve kısa sürede iki buçuk milyon seyirciye ulaştı. Her kademede övgüye değer bulunan film, bir sonraki yılın Oscar aday adayı bile oldu. Önemli sinema yazarları Güneşi Gördüm ve yönetmeniyle ilgili taltif edici sözler sarf etti. Kimi, Kırmızıgül’de ‘Yılmaz Güney damarı’ gördü, kimi ‘Bu film teröre karşı önemli bir çözüm sunuyor’ dedi.
Güneşi Gördüm’de, doğuda bir köyde yaşayan Altun ailesi bölgedeki savaşın yarattığı çıkmaz nedeniyle göç etmek zorunda kalır. Ramo ve kuzeni Havar’ın beş kız çocuktan sonra bir erkek çocukları olur. Ramo’nun amcası Davut’un oğullarından biri askerde, öteki dağdadır. Bir diğer oğul mayına basıp sakat kalmıştır. Çatışmalar artınca askerlerin ‘Lütfen köyünüzü terk edin anonsları’ eşliğinde göç yoluna düşerler. Devlet hem seven hem de döven bir baba gibidir. Feodal köylülerin büyük şehirde dertleri bitmeyecektir. Ramo’nun kızları, bebeği cehaletten çamaşır makinesine atıp ölümüne sebep olunca devlet şefkatli elini olaya koyar. Davut ve ailesi ise Norveç’e iltica etmiştir.
Bahoz’un göz ardı edilmesi ve Güneşi Gördüm’ün bunca ilgi ve övgüye değer görülmesini salt estetik değerler üzerinden anlamlandırmaya çalışmak, sanatsal metinlerin kamusal alanda kendi kendilerine dolaşıma giriyor olduklarını varsaymak olur. Kültürel ve sanatsal ürünler, etraflarındaki söylemlerle birlikte var olurlar. Bu söylemler bazı metinlerin dolaşımını yavaşlatırken, mesela Bahoz’un popüler sinema mecralarında yer almasının önünde engel oluştururken, bazılarının dolaşımını hızlandırabilir.
Güneşi Gördüm’ü iki buçuk milyon seyircinin izlemesi, film hakkında onlarca olumlu yazı yazılması rastlantı değil, tersine çok anlamlıdır. Film, kamusal alanda dolaşımını hızlandıracak söylem bütününü ustalıkla yakalamıştır. Güneşi Gördüm’ün başarısı, açılım bağlamında yeni bir şey söyleme illüzyonunu Kürt meselesi ile ilgili kemikleşmiş kurgularla bir araya getirmesinde saklıdır. Kürt meselesine, Kürt demeden değinmek; Kürtlüğü aksanlı Türkçe, erkek egemen aile, cahil toplum olarak imlemek; bölgedeki savaşı nedensiz, temelsiz, tarihsiz bir savaş olarak kurgulamak; dağdaki oğulu çoktan gözden çıkarmış olmak; devleti ‘Evet kötülükler de yapan ama özünde sıcak kucağını kim olursa olsun herkese açan, şefkatli elini yeri gelince uzatan bir baba’ sanmak... Güneşi Gördüm’deki bu temsiller bütünü cumhuriyet tarihinin Kürt meselesi külliyatından geliyor. Filmin hızlı kabulü bu temsillerin çok tanıdık olmasından, yaygın ilgi görmesi ise bu tanıdıklığın yenilik illüzyonuyla birleşmesinden kaynaklı. Filmin hümanist damarının yarattığı yenilik illüzyonu, açılımın yarattığı yeniliğe eş. Görüntüde yeni olan ama tarihsel söylemleri yeniden üreten ve iktidar mekanizmalarını gizleyen bir yenilik illüzyonu bu.
Bahoz’un görmezden gelinmesi de buradan bakınca anlamlı. Kürtlerin politik iradesini vurgulayan, devletle karşı karşıya gelmelerinin bağlamını irdeleyen, savaşın tarihini yok saymayan bir filmin, kaygan bir dolaşım zemini bulamaması doğal. Kürt kimliğini, politik iradeden ve bu iradeyi ortaya çıkartan tarihsel bağlamdan sıyırarak görmek varken bir gencin dağa çıkma hikayesini anlatmak, görülmek istenmeyen bir gerçekliği gündeme getirmek demek.
Açılımın şafağında Mahsun Kırmızıgül’ü yere göğe sığdıramayan gazeteler bugün ‘Kırmızıgül terör örgütüne destek verdi’ başlıkları atıyor. Nedeni, geçtiğimiz hafta Twitter hesabından Başbakan Davutoğlu’ya yönelttiği ‘Nasıl bu kadar zalim oldunuz?’ sorusu. Davutoğlu Kırmızıgül’e ‘Merhametimize herkes şahit, zulmümüze ise şahit olan olmadı’ diye karşılık verdi. Oysa ki yönetmen sorusunun cevabını kendi filminin nasıl bu kadar alkışlanmış olduğunu düşünerek bulabilir. Aslında sorduğu sorunun yanlış, zalimliğin halihazırda devlet geleneğine içkin ve şefkatli devletin elini bir gösterip bir vurmasının rıza üretmenin incelikli bir aracı olduğunu biraz yol gidince belki fark eder.
Evrensel'i Takip Et