Cenaze sahiplerine 'Gözünüz aydın' tulûatı!
Fotoğraf: Envato
T. Erdoğan’ın yönetimindeki devlet Kürt halkına karşı yeniden ilhak savaşını ilan ederek Kürt direnişini kırma; Kürt ulusal eşitlik istemini askeri zor ve şiddet aracıyla ezme; özgürlük ve eşitlikten yana demokratik ve ilerici hareketi sindirme kararlılığını hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu ve sürdürüyor. Bu, “ya herro ya merro!” noktasıdır. Ötesi, tuluat ile gerçeği ayırtetme sorunudur. İktidarın kimliği, siyasal karakteri, ahlaki “değeri” vatanın süretine vurmuş. Sosyal yapı, siyasal-kültürel “kimlik” baştan başa alabora! Kürt kentlerini yıkıma girişenlerin Türk işçi ve emekçilerine karşı “ulu gönüllü olacakları” aldanmadan ibaret. Cenazelerini almalarına dahi “izin verilmeyen” ana-baba-kardeş-akraba Kürt halkına, Ahmet Davutoğlu, Mardin’den “gözünüz aydın!” tuluatıyla fetihçinin yeni “müjdesi”ni duyuruyor: Önce yıkıyoruz, sonra yapacağız diyor! Çocuklarınızı, direnmeye kalkan her kiminiz varsa onları hendeklere gömüp üzerlerine yeni ve modern binalar-sokaklar-caddeler yapacağız; kentleriniz yeşillenecek; çocuklarınızın, genç kuşaklarınızın cesetleri üzerinde gösterişli parklar kurulacak!... “Master Planı” tuluatı gerçekler perdesine böyle yansıyor. Ötesi içeriksiz hamasetten ibaret.
Bu, evet bir tür “ya herro ya merro!” noktasıdır; “ya teslim alacağız ya daha fazla kıyacağız” anlayışının tuluatçasıdır. Ama fethi bir türlü tamamlayamayan ve her ciddi direniş veya ayaklanmayla birlikte yeniden başlatan “Millet-i hakime”nin burjuva yeni temsilcileri için, askeri-polisiye zor ve şiddetin yoğunlaştırılması bir güç gösterisi olmasına ve halkın belirli kesimleri için-belkide çoğunluğu açısından- gözkorkutucu işlev görmesine karşın, kendi sonlarına yaklaşıldığına da işaret etse gerek. Uygulamakta ısrarlı oldukları terörist yıkım politikasına bakılırsa, ayrıcalıklarını ve saltanatlarını korumak ve sürdürmek için barbarlık, sığındıkları son “korunak”tır! Özgürlük ve eşitlikten ikiyüzlüce sözetseler de vidaları sıkıp mengeneyi daraltmaları bundan olmalı!
Ne ki, etki-tepki sadece bir fizik kuralı değildir; toplumsal karşılığı bulunuyor: baskı ve zorbalık, iktisadi-sosyal temel üzerinde toplumsal-sınıfsal gerginliklerin ve patlamaların ebesi olur! Örnekleri çoktur: uzak zamanlara gitmeye gerek bile yok. Halk yararına ne derecede kalıcı kazanımlar bıraktığından bağımsız olarak Arap halklarının birkaç yıl önceki ayaklanmalarıyla diktatörleri tahtlarından indirdiklerine tanık olduk. Tayyip Erdoğan ve baş tuluatçı Davutoğlu kabinesinin 2013 Büyük haziran Halk Direnişi’ne karşı onca karalama ve düşmanlığı sürdürmesinin nedeni, halkın çok çeşitli kesimlerinin(4,5 milyon) ülke düzeyinde sokaklara dökülerek baskı ve tiranlığa karşı öfkelerini dışa vurmalarıydı. Kürt direnişine karşı sürdürülen barbarlığın yalana dayalı, acımasız kara propaganda eşliğinde onca insanlık dışı biçimleriyle sürdürülüyor olmasının nedeni de, direnişten duyulan amansız korkudur! Mücadele çünkü özgürlüğün; haklarına sahip olarak yaşamanın koşuludur. Bundandır ki, direnerek-mücadele edilerek hak kazanılamayacağı, kentler ve ilçeler yakılıp yıkılarak, yüzbinler yerlerinden edilerek, toplu kıyımlara girişilip cenazeler sokaklarda teşhir edilerek, tank-top saldırılarıyla ve onbinlerce asker, polis ve korucu seferber edilerek kan akıtıcı ve ırkçı sermaye medyası eşliğinde kanıtlanmaya çalışılıyor. Ülkenin ilerici; hak eşitliği ve özgürlükten yana aydınlarına karşı barbarca saldırı seferberliğine girişiliyor. Polis gücüyle ülkenin zaptı ve yoğun polis baskısıyla “yaprak bile kımıldamasın!” anlayışının hakim kılınmak istenmesi bundandır.
T. Erdoğan ve AKP yönetimi, iktidarlarına karşı çıkan, politikalarına itiraz ederek sosyal-iktisadi ve politik taleplerle mücadeleye yönelen; uyguladıkları terör ve yıkım politikasını eleştiren herkesi “hain düşman!” ilan etti. Erdoğan, başında bulunduğu devlet makinesini-aygıtını ve çok yoğun ve güçlü propaganda cihazını kullanarak kendi yandaşları dışındaki kesimlere karşı uyulanacak terör ve sindirme harekatını “meşru” göstermeyi hak(kı) sayıyor. Başında bulunduğu devletin “millet” anlayışı, muhalifleri dışlayan; Kürtleri ve mücadeleci Türk ilerici kesimlerini düşman kampında sayan; Sünni Türklerin AKP’ci ve Erdoğancı kesimleriyle sınırlı bir “millet” anlayışıdır. Saflarını daha fazla sıklaştırmaları için sövenizm ve mezhepçilikle tahkim edilmiş sadaka ekonomisi ve raht paylaşımıyla bu daraltılmış “millet” bölümünü sağlam ve birlik içinde tutma çabasındadır. Kuşkusuz onca yalanın, onca barbarlığın, onca sanal oyunun yine de bir işlevi hala bulunuyor ve küçümsenemez bir kesimin yedeklenmişliğinden güç alınarak bu pervasız saldırganlık AKP ve Erdoğan’ın “millet”i desteğinde sürdürülüyor.
Gerçek şu ki, bir pankartta yer aldığı şekliyle vatanın bir yanı kan bir yanı gözyaşı ve acı! Karşımızda tesis edilmiş ve giderek artan şekilde tahkim edilerek vurucu-kıyıcı gücü artırılıp yoğunlaştırılan bir diktatörlük ile onun sayesinde halka zulm eden, aşağılayan, küfreden, halkın mücadeleci-ileri kesimlerini alçaklık ve ihanetle suçlayan bir tiran ve yönetimi duruyor.
Bu durumdan kurtulmak ise, bütün ezilenlerin, tüm milliyetlerden ülke işçi ve emekçilerinin; kent-kır yoksullarının, kent küçük burjuvazisinin yararına olacak. Ülkenin neresinde olursak olalım, en küçük halk talebimizin karşılık bulabilmesi için dahi güçlü birliklere ve direnişlere ihtiyaç var. Kürdistan’da girişilen barbarlığın durdurulması için yürütülecek mücadele demokratik-siyasal haklar mücadelesinin olduğu kadar sosyal-iktisadi halk alımları için de temel bir önem gösteriyor. Unutmamak gerekir ki, sömürülen ve ezilenlerin mücadeleye ulusal-etnik ve mezhebi-dinsel farklılıklar üzerinden yaklaşmaları; birbirlerinin talepleri ve mücadelesine uzak durmaları, yalnızca egemenlere güç verir. Ve yine unutmamak gerekir ki, bugün Kürt direnişini kırarak Kürtleri “teslim almak” isteyenin asıl hedefi direnen tüm toplumsal kesimleri teslim almak ve sindirmektir. Ona bu olanağı tanımamak için “direnişimize bir ses katın!” çağrısına ülkenin her yanında ve mümkün olan tüm biçim ve yöntemlerle güç katmak şarttır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40