Tak şak gazeteciliği de incelik ister
Fotoğraf: Envato
AKP iktidarı basına kapalı basın toplantısı yapmayı seviyor, bunu biliyoruz. Medya patronlarını, genel yayın yönetmenlerini, ki neredeyse hepsi erkek, topluyor ve onlarla basına sızdırılmayan bir toplantı yapıyor, biz sadece toplantının yapıldığını biliyoruz. Yüksekova ve Çukurca’daki baskınların ardından 2011 yılında o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan yine böyle bir toplantı yapmış, toplantıya Taraf adına katılan Yasemin Çongar “Millî’ gazetecilik ve ‘gayrimillî’ hislerim” başlıklı yazısında salonda kalmak üzere verilen tavsiyelerdense “gazeteci milletinin kendi kendini sansür etme konusundaki gönüllülüğüne” şaşırdığını yazmıştı sonrasında.
Geçtiğimiz hafta Başbakan Davutoğlu medya patronları ve üst düzey yöneticileriyle yeniden bir araya geldi. Çağrılan medya gruplarında hükümetin politikalarına karşı çıkan, eleştiren, farklı kaynaktan haber veren tek bir yayın kuruluşu yok. Doğan TV Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Dünya Web Ofset Yönetim Kurulu Başkanı Didem Demirkent’in katılımı yalnızca erkeklerden oluşan toplulukta kadın temsiliyeti açısından yararlı olmuş. Peki ne konuşulmuş? Bunu öğrenemedik. Devam eden operasyonlar, sokağa çıkma yasakları konusunda zaten askeri kaynaklar dışında haber vermeyen, sivil ölümleri, insan hakları ihlallerini yalnızca iddia boyutunda verebilen medya kuruluşlarına Başbakan ne tavsiye vermiş olabilir ki? Tahminlerimiz var tabii ki, son zamanlarda hükümete yakın medya kuruluşlarının verdikleri haberlerin bizzat hükümet tarafından yalanlandığını, geri çekmek zorunda kaldıklarını göz önünde bulundurursak pekala “Abartmayın”, “Bizi zor durumda bırakmayın” denmiş olabilir. Başka? Örneğin, Suriye politikasında kendilerini daha fazla desteklemeleri istenmiş olabilir mi? Günlerdir hükümete yakın medyada Suriye’de “Savaşa girmemizin kaçınılmaz” olduğu savunuluyor. Yeni bir 1 Mart sürecinin başında mıyız? Çağrılan medya kuruluşlarından toplumu buna ikna etmeleri istenmiş midir?
TECRÜBE KONUŞUYOR
Bunları düşünmeme sebep olan Hürriyet gazetesinin Eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün son yazıları. Özkök bir haftadır her koşulda hükümetin Suriye politikasını desteklememiz gerektiğini söylerken “tak diye emir veriliyor şak diye gazetecilik yapılıyor” diyor ama merak ettiği “tak” diye emri kimin verdiği(?) Örneğin 6 Şubat’taki yazısında Suriye sınırına yakın bölgede muhalif güçlerin yaptığı baskında 4 Rus 4 Esad generalinin öldürüldüğü haberini çok acemice bir dezenformasyon olarak nitelendiriyor. 11 Şubat’taki yazısında ise “PKK’nın sözde Cizre sorumlusu ‘Mamo’ kod adlı Mustafa D.’nin Şırnak Cizre’deki operasyonda etkisiz hale getirilen teröristler arasında olduğu değerlendiriliyor” cümlesine bakarak bu haberi asker yazdırmış diyor. Ardından da bu haberi yazı işlerindeki arkadaşlar mecburen kelimesine dokunmadan AA mahreciyle yayımlamışlar yoksa yaygara kopardı diye ekliyor. 12 Şubat’taki son yazısında ise Suriye politikasında bir hata yapıldığını söylerken artık iş işten geçti hepimiz devletimizin arkasında durmalıyız diye ekliyor ama bir şartı var önce “Kırgınlıkları ortadan kaldıralım ve barışalım”. Kiminle barışılacak, tabii ki hükümetle.
‘90’lı yılların gazetelerini hatırlayanlar medya ve iktidarın barış içinde nasıl haberlere imza attıklarını da hatırlarlar. Örneğin 1998’de Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın “Tak” diye emriyle uydurulmuş Şemdin Sakık ifadelerini Hürriyet ve Sabah gazeteleri sorgusuz sualsiz manşetlerine taşımışlardı. Özkök’ün başında olduğu Hürriyet gazetesinin 25 Nisan manşeti “Dehşet itiraflar”dı ve Şemdin Sakık’ın bazı gazetecilerin, siyasetçilerin ve sivil toplum kuruluşlarının PKK ile iş birliği yaptıkları yazılmıştı. Aynı gün gazetenin Başyazarı Oktay Ekşi’nin yazısının başlığı “Alçakları tanıyalım”dı. Basın tarihine “Andıç” olarak geçen bu hedef göstermelerin ardından Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand işlerini kaybettiler. Dönemin İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal ise haberlerin ardından silahlı saldırıya uğradı ve ağır şekilde yaralandı. Tek sorumlu Ertuğrul Özkök değil elbet, daha sonra hem gazetelere verdikleri demeçlerde, hem de 2012 yılında Darbeleri Araştırma Komisyonuna verdikleri ifadelerde dönemin gazete patronları ve yöneticileri, ki bir kısmı bugün hale mesleklerine devam ediyor, ordunun istediğini, yayımlamak zorunda kaldıklarını, büyük baskı altında olduklarını ama yaptıklarının yanlış olduğunu itiraf edecekti. Tek örnek mi? Değil, 19-22 Aralık 2000’de cezaevlerine düzenlenen 32 kişinin öldüğü “Hayata Dönüş Operasyonu”nda atılan manşetleri hatırlayın. Hürriyet gazetesi operasyonu “Devlet Girdi” manşetiyle vermiş, “suçluları” da “Telefonla Yak Emri/ Lider Talimatı: Bir Arkadaş Kendini Yaksın” haberleriyle ilan etmişti. Ertuğrul Özkök, “Hükümetin bu operasyona verdiği, ‘Hayata Dönüş’ adı dün gerçek anlamını buldu” demişti. En unutulmazı ise Milliyet gazetesinin attığı “Sahte oruç, kanlı iftar” manşetiydi (Hatırlamak için Ümit Alan’ın Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı, sf.187-224). Örnekler çoğaltılır; Ahmet Kaya’nın manşetlerde linç edilmesi, 28 Şubat Fadime Şahin programları…
Bugün atılan manşetlerin, yapılan haberlerin o günden farkı var mı? Yine tek kaynaktan, sadece askeri kaynaklardan alınan bilgilerle haber yapılıyor. Cizre’de ne olup bittiğini öğrenemiyoruz, giriş-çıkış yasak. Gazeteci Fehim Taştekin’in deyimiyle Cizre’den haber almak Suriye’den haber almaktan daha zor. Bütün bu şartlar altında Özkök ne diyor? ‘Biz yine sizin yanınızdayız ama önce şu geçmiş kırgınlıkları unutalım’. Bir yerde haklı çünkü bugün hükümete yakın medya kuruluşlarının yaptığı habercilik öyle müptezel durumda ki kimseyi ikna edemiyor. Üstelik internet var, sosyal medya var, dezenformasyon anında ortaya çıkıyor, daha kötüsü hükümeti zor durumda bırakıyor. Tecrübe konuşuyor; bu işler incelik ister, öyle köşelerden nutuk atmakla, tehdit etmekle olmuyor. Bunları da biz mi söyleyelim…
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50