17 Şubat 2016

Suriye savaşı nereye doğru?

Türk ordusunun Efrin ve köylerini bombalaması, Azez ve Tel Rıfat’ın el Nusra ve benzeri radikal cihatçı grupların denetiminden çıkmasını önlemeye çalışması bazı hukuksal terimlerin ya da Avrupa’nın mülteci korkusunun ardına saklanılarak açıklansa da esasen niyetlerin daha açık ifade edildiği bir süreci beraberinde getirdi. Bu niyet hiç kuşku yok, Suriye ve Rojava’ya karadan müdahale, diğer bir deyimle Türkiye’nin de içinde yer aldığı başta Suudi Arabistan destekli Sünni Koalisyonunun Suriye iç savaşına fiilen katılmak istemesidir.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz uluslararası hukukun ardına gizlenerek yaptığı açıklamada angajman kurallarını hatırlatıyor. Başbakan Davutoğlu yaşananları, Avrupa’nın korkusu olan mülteci krizi ile açıklamaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları Davutoğlu ve Yılmaz’dan daha net. Çok da uluslararası hukuka veya mülteci krizi ile açıklamaya gayret göstermiyor. Neredeyse her konuşmasında, Yüksekova’daki özel tim mensubunu aratmadığını belli edercesine “Size Türk’ün gücünü göstereceğiz” demeye getiriyor.

Tüm bu yaşananların gerekçesi –eğer yersek– angajman kurallarıymış, Avrupa’ya mülteci akınını önlemekmiş falan filan.

***

Bugünlerde Ankara’nın sık sık toplandığı, peşpeşe güvenlik toplantıları yaptığı, bu toplantılarda da Suriye’ye müdahale hazırlıklarının masaya yatırıldığını biliyoruz. Ön hazırlıklar neredeyse tamamlanmış durumda. TSK’nın tüm savaş unsurları sınıra konuşlandırılmış. Suudi Arabistan ile ortak müdahale kararının yansıması olarak savaş uçaklarının, belki de kara birliklerinin Türkiye’ye geçme hazırlıkları devam ediyor.

Türkiye her ne kadar takıyor görünmese de tüm hazırlıklara rağmen Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun bir meşruiyetle Suriye’ye girmesi zor. Türkiye için “Bir metre içeriye giremezler” diyen Rusya, Suriye’ye müdahalenin iki yolu olduğuna dikkat çekiyor. Ya Rusya’nın da davet edildiği gibi Suriye’nin meşru hükümeti tarafından çağrılacaklar ya da BM karar alacak. Küresel aktörler Rusya ve ABD’nin Türkiye ile çatışan çıkarlarının bize gösterdiği şu ki Rusya’nın dikkat çektiği iki yol da Türkiye ve destekçileri açısından pek mümkün olmayan yollar. Türkiye bunu bildiği için farklı gerekçeleri zorluyor. Ardına sığındığı en önemli gerekçe ise PKK. Türkiye’nin PYD, YPG ve YPJ’yi PKK ile eşitlemedeki ısrarı bundandır.

***

Peki, Türkiye ve destekçileri tüm koşullar aleyhlerine olmasına rağmen Suriye’ye müdahalede niçin bu kadar ısrarcılar?

İlk neden, sahada yenilmeleridir. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın başını çektiği Sünni Koalisyon, Suriye’de, giderek bölgede egemenliklerini pekiştirmek için sahada kime el attılarsa, kime vekalet verdilerse yenildiler. Hiç kuşku yok bunlara en büyük darbeyi de Rusya vurdu. Rusya’nın denkleme fiilen girmesi, hesaplarını alt üst etti. Kuşkusuz ABD politikalarının da etkisi var. ABD, Sünni Koalisyonun alandaki hiçbir vekilini güvenilir bulmadı, onların yenilmesinden üzüntü duymadı. Hal böyle olunca Sünni Koalisyon, yeni yolları zorluyor. Türkiye NATO üyesi olmanın avantajını kullanarak ülkenin güvenlik kozunu masaya sürüyor. Hatta bunun için dört gözle YPG/YPJ’nin, Rusya’nın, Esad rejimine bağlı güçlerin kendisine saldırmasını bekliyor. Sünni Koalisyonun diğer üyeleri de pek farklı düşünmüyor. Şiilerin varlığını kendi saltanatları için tehlike gören Sünni blok üyeleri, çareyi vekillerle yürüttükleri savaşa direk katılmakta buluyor. AB, özellikle de Almanya, ülkeme mülteci gelmesin de ne olursa olsun, modunda.

***

Durum zor. Siyasal çözüm yolları sahada yenilenlerin aleyhine olduğu için buna yanaşmıyor, engelleyici davranıyorlar. PYD, TEVDEM ve Demokratik Suriye Meclisi (MSD) gibi asıl aktörlerin olmadığı bir masada Ahrar-uş Şam, Cephet-ül İslam, el Nusra ile çözüm üretilemeyeceğini herkes biliyor.
Çözüm mü?

Ya yenilenler durumu kabullenecek ve sonuca razı olacak ya da savaş büyüyecek, daha da içinden çıkılmaz bir hal alacak.

İlki pek mümkün görünmüyor. “Yenilen pehlivan güreşe doymaz” misali yenilenler koşulları zorlayıp savaşı büyütme tehdidini kullanmayı sürdürecek. İkincisini, yani savaşın büyümesini engelleyecek olan ise alandaki asıl aktörlerin ortak tutum geliştirmelerine bağlı. Cihadçı çetelerin dışlandığı, herkesin kendini özgürce ifade edebildiği, küresel aktörlerin desteklediği ve dış müdahalenin önlendiği siyasal çözüm masası, olması gerekendir.

Bu mümkün mü?

Mümkün ama kolay değil...

Evrensel'i Takip Et