17 Şubat 2016 00:54

Savaş

Savaş

Fotoğraf: Envato

Paylaş

NATO üyesi bir ülkeyi bağlayan kuralları, BM kararlarını, diplomatik hukuku ve uluslararası meşruiyet normlarını ciddiye alan iyimserlik, Türkiye’nin Suriye’deki bir savaşın parçası olamayacağını iddia ediyordu. Bu, uluslararası hukuk referanslarının savaşı uzak bir ihtimal kapsamında tutamadığı, bir vaka haline gelmesini engellemediği görülüyor. ABD’nin Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesine izin vermeyeceğini bir güvence olarak görmenin hayal kurmakla eş değer olduğu da ortada. Suriye sathında beş yıldır biriken ve  Lavrov’un “3. dünya savaşı çıkar” beyanını boşa çıkartmayacak kadar kuvvetle bir büyük savaşı tetikleyen gerilim, diplomasinin ve hukukun imkanlarından barışı değil savaşı körükleyerek birikti.  
Rusya’nın rejim güçleri ve PYD ile sınırın hemen yakınında Azez’e doğru ilerleyişiyle Kürt fobisi daha yüksek sesle alarm çalan Hükümetin zıvanadan çıkmasında bu uluslararası örgütlerin hiç payı yok değil. 
Yoksa, bir soruya yanıt olarak “Ne yapayım Rusya ile savaşayım mı” diyen Kerry’nin sözünü  bir çaresizlik ifadesi olarak değil de “Ne yapayım Rusya ile ben mi savaşayım” olarak anlaşılmasını mümkün kılan gelişmeler olmasa AKP’nin bu zıvanadan çıkmış halinin nevi şahsına münhasır olduğu düşünülebilirdi. Rojava kantonlarının birleşmesini engelleme üzerine kurulu kırmızı çizgi şerhini her fırsatta dile getirerek çığırtkanlık yapan o olsa da. 

Unutulmaması gereken bir şey var.

Suriye sınırları içinde sadece AKP’nin kırmızı çizgileri yok. Cenevre 3 de bu kırmızı çizgilerin ne kadar çok olduğunu bir biçimde gösterdi. Tarafların oturur oturmaz masayı devirmeye hazır olduğu apaçık belli olan zirve, sahada çözülememiş bir sorunun diplomaside çözülmesinin mümkün olmadığını bir kez daha teyit ederek ertelendi. Fakat asıl önemli olan, Suriye’nin karışmasında en büyük payı olduğu halde masayı kurma konusundaki gayretkeşliğini herkesin gözüne sokan ABD’nin kendi kırmızı çizgileriydi. Suriye’de aşılan asıl bu çizgilerdir. 

IŞİD karşıtı koalisyona Rusya’nın dahil olması ile birlikte vebali paylaşacağını uman ABD’nin bu ülkeye koalisyon kapısını açmasının bir nedeni bunun açıkça kaçınılmaz hale gelmesi ise bir diğer nedeni de Suriye’de izlediği stratejinin yüzüne gözüne bulaşmasıydı. Rusya’nın varlığı ise beklenebildiği gibi uzlaşmayı değil çelişkiyi derinleştirdi. Zira Putin’in derdi IŞİD filan değildi.  Rusya’nın ABD’nin desteklediği silahlı güçlere yönelik operasyona ağırlık vermesi beş yıldır orada kendince bu güçlere yatırım yapmış olan koalisyonun stratejik hesaplarını öngörülebilir ve ABD açısından hoş görülebilir olandan daha fazla sarstı. Gözü hâlâ çöplükte olan ABD’nin, Rusya’nın IŞİD’i değil de ılımlı muhalifleri vuruyor olmasına düşük tonda da olsa defalarca itiraz etmesi Rusya’nın varlığına bir sınır çizme çabasındandı. 

Ancak ABD, İncirlik’i ve bütün hava sahasının kullanım hakkını vermiş olan müttefiki Türkiye ile müstakbel ilişkilerini bozmamak adına kendi yapamayacağı bir şeye Rusya’nın müdahil olmasını, PYD ve rejim güçleriyle birlikte sınıra doğru ilerlemesini veto etmedi. Hükümetin memnuniyetsizliğine yanıt olarak PYD terör örgütü değildir, sen de müttefikimsin” derken AKP’nin kırmızı çizgilerini de pek kaale alır görünmüyordu bu sırada. 

Ama eninde sonunda ABD için Rusya’nın Suriye’de bulunuşunun belli koşulları vardır. Rusya ile uzlaşmasının sınırlarını hem Suriye’deki kırmızı çizgileri hem diğer müttefikleri ile ilişkilerinin düzeyi hem de Irak işgaliyle kıyaslanan maliyet hesabı belirler. 

Öyle anlaşılıyor ki “Ne yapayım Rusya ile mi savaşayım” diyen Kerry aslında bu  sınıra gelindiğini işaret etmiştir. Bu noktadan itibaren Suriye savaşının bir başka boyut kazandığı da açıktır. Şu anda İncirlik’e konuşlanan Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Türkiye’nin yeni vekalet savaşının yürütücüleri olarak “seçildiği” söylenebilir. 

Kendisine oyun oynandığını düşünerek Suriye’yi bombalayan, Rusya’yla boy ölçüşmeye kalkan, ABD’ye çemkiren hükümet bölge halklarını ve ülkeyi savaş cehennemine sokacak hamlenin gönüllü öznesi haline gelmiştir ama kendisi ne düşünürse düşünsün bu, savaşın tek onun savaşı olduğunu göstermez. Halkın savaşı ise hiç. 

Türkiye vekalet savaşının unsuru olmaya sürüklenmiş, Hükümet de emperyal dürtüleri ve Kürt alerjisi sayesinde buna bodoslama dalmıştır. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa