Azez hesapları ve Selvi gazeteciliği
Fotoğraf: Envato
Şu anda Türkiye’de iktidarın etrafında gürültü kopardığı Azez, Türkiye’nin Suriye’deki çeşitli türden cihatçılara destek için kullandığı kritik bir noktayı oluşturuyordu. Bu gruplar zaman içinde en radikalinden ılımlısına kadar çeşitlilik gösterdi. Baki olan Türkiye’nin Suriye sahasındaki etkinliğinin silahşorları olarak gördüğü bu gruplara desteğiydi.
O desteği tartıştırmamak adına, TIR’larla yapılan silah sevkiyatını belgeleyen savcılar dahil, tüm yetkililer cezalandırıldı. O sevkiyatlara ilişkin haberleri nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül şimdi cezaevindeler. Haklarında casusluk gibi suçlamalarla müebbet hapis isteniyor.
Azez’in başka gazeteciler için de başka anlamları var. Savaşın ilk zamanlarında Türkiye’nin Suriye’de hak iddia etmesini meşru gören haberler yapan, yazılar yazan gazeteciler, Türkiye istihbaratının, yetkililerinin himayesinde Azez’e geçirildiler. Oradan, Türkiye’nin desteklediği cihatçı grupları, Suriye halkının demokrasi mücadelesinin neferleri gibi sunan haberler yaptılar, yazılar yazdılar. İsimlerini burada tek tek anmak istemiyorum. Google’dan bir çay içimlik zamanda aratın, en az birkaç tanesini bulursunuz.
Son olarak da Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak’taki “Türkiye’nin güvenlikli bölge planı” başlıklı yazısında, Demokratik Suriye Güçleri’nin, el Kaide bağlantılı el Nusra ve Ahrar’uş Şam’ın elinden aldığı bölgelere TSK saldırısını savunurken, bu konuda devletin planını da yansıtıyordu: “Başbakan’ın ‘Azez’in düşmesine izin vermeyeceğiz’ sözünü biraz açmak istiyorum. Azez-Tel Rıfat arası ele geçirilirse Türkiye’nin ılımlı muhalefetle bağı tamamen koparılmış olacak. Azez ve Tel Rıfat’ın YPG’nin eline geçmesi hayat damarımızın kopması anlamında görülüyor.
Peki böyle bir tehlike var mı?
Var. Hem de tehlike kapımıza dayanmış durumda.
Azez ve Tel Rıfat düştüğü andan itibaren 400-500 bin arasındaki Suriyeli göçmenin sınırlarımıza dayanmasından endişe ediliyor. (...)
Türkiye’nin bu durumda üzerinde durduğu bir planı var.
Planın özü Suriyelileri, Suriye sınırlarının içinde tutma esasına dayanıyor.
Zaten bir süredir uyguluyoruz.
Ama 400-500 bin sığınmacı kapıya dayanırsa, bu uzaktan sağlanacak idari önlemlerle mümkün olmayacak.
Türkiye’nin yeni Azez Planına göre, Türk askerinin 10 kilometre kadar derinliğe girip Suriye sınırlarının içinde ‘Güvenlikli Bölge’ oluşturması esasına dayanıyor.
Asker, sınırımızdan 10 kilometre içeriye girecek ve buraya gelen sığınmacılar, oluşturulacak ‘Güvenlikli Bölge’de tutulacak.
Bunun için ABD’nin desteğinin sağlanması gerekiyor. Çünkü Türk askerinin karadan girerek 10 kilometre derinlikte oluşturacağı Güvenlikli Bölgenin ABD’nin şemsiyesi altında olması gerekiyor.”
Suriye savaşının ilk zamanlarında Türkiye hükümeti, Suriye sahasında söz sahibi olabilmesinin bir hesabı olarak, Suriye’den Türkiye’ye göçü kışkırtan bir politika izliyordu. Şimdi ise, olası göç ‘tehdidini’ yine Suriye sahasında söz sahibi olabilmenin bir ‘meşru gerekçesi’ olarak tersinden devreye sokuyor.
Başbakan Davutoğlu da, partisinin dünkü grup toplantısında, Rusya’nın Suriye’de sivilleri vurduğunu öne sürdüğü bol hamaset dolu bir konuşma yaparken, “YPG, PYD kesinlikle Kürtlerin temsilcisi değil, Suriye’nin temsilcisi değil, kuklası, Rusya’nın lejyoner, paralı askerleridir” dedi.
Sormazlar mı, sizin Türkiye’de NATO imkanları ile eğitip donattıklarınız Suriye sahasına girer girmez çuvallarken, başkasının paralı askeri olduğunu iddia ettiğiniz YPG ve PYD nasıl bölgede en fazla toplumsal desteğe sahip güçler durumunda oluyorlar? Paralı askerlik anlayışı ile bu mümkün mü?
Ayrıca Rusya’nın Suriye’de sivilleri vurduğunu iddia eden iktidara daha yeni Cizre’de bir anda onlarca sivilin yaşamına son verdiğini hatırlatalım. Şimdi YPG, PYD, PKK, HDP Kürtlerin temsilcisi değil de, tank top atışı ile onların evlerini başına yıkan, bir anda onlarcasının yaşamına son veren siz misiniz Kürtlerin temsilcisi?
Bir hatırlatma da Selvi’ye. Hatay’ın Yayladağı ilçesinde sınırdan geçmeye çalışan şahısları önlemeye çalışan Uzman Çavuş Mustafa Uygun’un boğazı kesilerek öldürülmesini de yazacak mısın? Uygun, bir süredir Twitter’daki cihatçı hesaplar tarafından tehdit edilip hedef gösteriliyordu.
Uzman Çavuş Uygun, hangi politikaların sonucu öldürülmüştür? Onun öldürülmesi, iktidarın çöken dış politikasının sonuçlarından bağımsız olarak değerlendirilebilir mi?
Sorarken de biliyoruz aslında, sizin bu sorularla pek işiniz olmaz.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00