21 Şubat 2016 00:53

Halimiz ahvalimiz meselesi (3)

Halimiz ahvalimiz meselesi (3)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Geçen haftaki mektubumda, bir zamanlar cumhurumuzun başı olan Muhterem Abdullah Gül hazretlerinin, yedi yıl önce ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan Kürt meselesiyle ilgili “iyi şeyler olacak” babında verdiği “müjde”den bahsetmiş, sonra da gelecek olan o mutlu günlerin özlemiyle milletçe gözlerimizi ufuklara dikip, dolayısıyla da bunun hayaliyle yanıp tutuştuğumuzdan dem vurmuştum.
Hayallerimizi süsleyen o güzel günleri, iyi şeyleri hasretle beklerken maalesef hevesimiz kursağımızda düğümlendi; umutlarımız kaf dağının ardında kaldı...

Nitekim sadece şu son günlerde özellikle güneydoğu illerimizdeki memleket manzaralarının yanı sıra, keza İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerimizin meydanlarında çatapat misali birbirinin peşi sıra patlayan bombalara bakılırsa; görünen o ki, halimiz, ahvalimiz, tıpkı rengi, ruhsarı, her geçen günün ardından sanki açmadan solan güllere döndü, dönüyor.

Kirvem, “her köşesi cennet” olan güzel yurdumuzun Misakımilli sınırları dahilinde; arada bir, zaman zaman, bazen, nadiren, nispeten, tek tük de olsa meydana gelen kimi “nahoş” olaylardan yola çıkıp, akabinde de hani nasıl derler “felaket tellallığı” yapmak özümün “fıtrat”ına tamı tamına, milimi milimine yüz seksen derece tersoyken, öte taraftan da sık sık yıkayıp, yağlayıp, “periyodik” bakımını asla ihmal etmediğim halde, yine de doğru dürüst çalışmayan şu gariban beynimin kıvrımları arasında gezinip duran kimi “meseleler”in nedenlerini, niçinlerini araştırıp bulmak için sabahın köründen akşamın alaca karanlığına kadar ha babam uğraşmama rağmen, bunu bir türlü beceremeyince, doğrusunu söylemek gerekirse hem üzülüyorum, hem de andavallılığıma kızıp kahroluyorum!

Tamam! Bir zamanlar yani ta fi tarihinde, Diyarbakır Gavur Mahallesi’indeki tek gözlü, kireç badanalı kerpiç evimizde, beni anamın rahminden bir kış günü zorla, inatla çekip alan ebem kocakarı Kure Mama’nın, kafamın şekline şemaline bakıp daha o ilk andan itibaren benim ileride kesinlikle “ehmakın teki” olacağıma dair koyduğu bu “mübarek teşhis”te yanılmadığını, “hayat denen bu yolda” adım adım yürürken elhamdülillah hep kanıtlayıp durdum ama diğer yandan da, bu güzel ülkemizde, bu şirin yurdumuzda bilumum işlerimizin şu ya da bu nedenlerle hafif yollu da olsa rayından çıkıp, böylece “ devletiyle-milletiyle” tümümüzü derinden sarsan kimi tatsız tuzsuz olayları daha yolun başındayken mümkün mertebede önleyip, başımızdan savmak varken, bunun yerine hani mil pardon, affedersiniz, özür dilerim, amiyane deyimiyle tam da “yumurta kapıya geldiğinde” ya da iş işten geçince bu kez de can havliyle kollarımızı sıvayıp, evvelemirde de yanımızda, yöremizde, çevremizde, sağımızda ve de solumuzda illa da birilerini “suçlu”, “hain”, “bölücü” veya falan feşmekan adlar altında sobelemek için çırpınıp, akabinde de ister istemez hüsrana uğrayınca neden ahlayıp vahlıyoruz?

Okey! Ben özüm her defasında Kure Mama’yı haklı çıkaran andavallıca davranışlarımla bir bakıma “umutsuz bir vaka” olduğumu, üstelik sırf bu yüzden de benim gibi bir “gariban”dan ne köy, ne de kasaba olunmayacağını, zırt pırt karşısına dikilip durduğum tüm çatlak aynalar zaten aççık seççik yüzüme her vesileyle haykırıp dururken, diğer taraftan da şu bir tek çakıl taşı, veya bir kova suyu için uğruna bin can feda etmeye alesta beklediğimiz bu vatan topraklarında yaşayan, kimileri doğuştan “akil”, kimileri de “deneme-yanılma” usulüyle döne döne nihayet yıllardan beri bu memleketin en yüce makamlarında, en yetkili koltuklarında oturan siyaset erbabının memleketimizin meselelerine çözüm üretmekte bu denli neden “cimri”, niçin bu kadar “nekes” davrandıklarını anlamak için, acaba daha fazla oyalanmadan bir an önce Diyarbakır Ermeni Mezarlığının yolunu tutup, bütün bunları Kure Mama’ya sorup, belki de ondan öğrenmem çok daha doğru mu olur, gerçekten de bilemiyorum Kirvem!

Devamı haftaya...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa