Yedi iklim dört köşede...
Fotoğraf: Envato
* “Beyrut’ta nasıl yaşanıyormuş, diye düşünenimiz vardı, ona cevap veriyorlar sanırım,” dedi telefonda bir arkadaşım. Demedim bir şey. Ne diyeyim?
* Dövüşen konuşur. Karenin dört köşesi vardır. Şelaleden su akar. Dövüşen konuşur. Epey net.
* Bir film sahnesi gibi, defalarca yazdım ama doyamamışım, soğumamış içim belli ki. Ben 9-10 olduğuma göre, birader 5’inde en çok. Babam ve amcam karın kapadığı yolda kalmışlar Batman çıkışında. İlk defa gördüğüm kar âfet olmuş. Sağlıklarından haber yok, ince uzun salonun ucundaki divanda oturmuş, yanık yanık “Makber” söylüyor bizimki. Biraderim. Filmden duymuş, aklında da sadece “her yer karanlık” kısmı kalmış, geriye kalan melodisi. O “her yer karanlık” dedikçe ağlayanların farkında değil tabii. Çok kar yağdı o sene, babamlar salimen geldi. Ve Urfalı Kel Hamza çok müthiş müzisyen.
* “Baykuş sesini bülbül-i şeydâya değişmem.”
* Artvin’in ilçeleri: Ardanuç, Arhavi, Borçka, Hopa, Murgul, Şavşat, Yusufeli. Hepsini bir kere içinden geçir, nasıl bir yer olduğunu sesiyle söylüyor. Müşfik ama inançlı, gürültüsüz ama müzikli, yeşil ama çiğ değil. Cerattepe’yi de niyeyse, Cerratepe diye yanlış telaffuz ediyorum. Keşke orayla ilgili en büyük yanlış bu olsaydı.
* “Vahşet bodrumlarından iş makinalarıyla taşınarak Dicle nehrine dökülen hafriyattan insan parçaları çıkıyor.” Faysal Sarıyıldız, Şırnak milletvekili.
* Kemal Varol, “insan yaşlandığını en son ne zaman mizah dergisi aldığını hatırlamayınca anlıyor,” mealinde bir şey demişti. Görüyor ve eksiltiyorum: Alıyorum halen (Uykusuz muhibbiyim) ama ben de bant karikatürlere bakmıyorum artık. İnsan yaşlandıkça ferahlık ihtiyacı duyuyor sanki.
* İletişim’den İsyan Toprakları isminde bir kitap çıktı, “Türkiye’nin Unutulmuş Halkları Arasında” alt başlığı taşıyor. Yazarı Londra doğumlu gazeteci Christopher de Bellaigue. Kitabın kendisinden çok yazarın yaşadığı dönüşüm roman gibi. 1995’te muhabir olarak Türkiye’ye geliyor, gönül meselesi de var içinde. Mis gibi Türkçe öğreniyor, bir ev alıyor ve İstanbul’da yaşamaya başlıyor. İlk izlenimiyle, The New York Review of Books için 19. yüzyıl sonlarından Atatürk Türkiyesi’ne dek gelen bölüme dair bir yazı yazıyor. Kendini de –neredeyse– Kemalist olarak tanımlıyor o sıra. Yazının ardından Harvard’dan bir profesör yanıt yazıyor. Ermeni Çalışmaları hocası James Russell’ın yazısının ardından genç muhabirimiz duvara çarpıyor ve araştırmaya başlıyor. O arada İran macerası başlıyor, orada da bir gönül hadisesi vuku buluyor. Nihayet, kalkıp Varto’ya gitmeye karar veriyor ve böylece bahsi geçen topraklarda yaşamış azınlık halklarının geniş zamanda yaşadıklarını ve mücadelelerini aktarıyor. Ve bunu girişte olağanüstü bir tevazu ile anlatıyor. Hadisenin kendisi roman; sonuç olan kitap da hiç fena değil.
* “Ali’yi gördüm meşede/ Kırk mum yanar bir şişede/ Yedi iklim dört köşede/ Ali’yi gördüm Ali’yi”
* “Asıl siz teslim olun!”
* Amedspor kupayı alsa ve memlekette her şey bir anda değişse. 100 yıl sonra tarih kitapları, “Her şey Amedspor’un kupayı almasıyla başladı,” diye başlasa. Hayal mi? Daniskası. Güzel mi? Feriştahı.
- Berberistan nereye düşer usta, Britanya nereye? 17 Temmuz 2016 01:00
- Lîs e* 03 Temmuz 2016 00:24
- Ramazan Demir için başıbozuk alıştırma 26 Haziran 2016 03:32
- Şimdilik afiyet olsun 19 Haziran 2016 03:57
- Hurşit Külter nerede? 12 Haziran 2016 04:15
- Yer yerinden oynamıyor 29 Mayıs 2016 00:57
- 15 Mayıs 2010 15 Mayıs 2016 00:52
- Urfa Mardin’e bakar, Toledo Diyarbekir’e 08 Mayıs 2016 01:00
- Nisan 30 01 Mayıs 2016 01:00
- Zekât kadar özgürlük 24 Nisan 2016 01:00
- Durakta üç kişi 10 Nisan 2016 01:00
- Kamulaştırılan kimindir? 03 Nisan 2016 01:00