NATO'da Türkiye krizi
Fotoğraf: Envato
The Washington Post’ta çıkan bir değerlendirmenin başlığı Amerikan kamuoyunda yerleşen bir düşünceyi özetliyor: “Türkiye’nin giderek çaresizleşen durumu gerçek tehlikeler arz ediyor” (20.02.2016). Yazı, ekonomiden Kürt sorununa kadar her alanda işlerin kötü gittiği bir dönemde Suriye politikasının AKP rejiminin kaderini belirleyecek bir konuma geldiğini vurguluyor. Ancak bu politikanın Türkiye’yi Rusya’yla karşı karşı getirdiği ve bu çatışmada Türkiye’nin kazanmasının mümkün olmadığı belirtiliyor. Yazı müttefiklerini yabancılaştırmış, küstürmüş bir Türkiye için şimdiden sonra iyi bir senaryonun kalmadığı sonucuna ulaşıyor.
Hürriyet’in Washington Muhabiri Tolga Tanış’ın izlenimlerini bu tabloya eklemek lazım (Hürriyet, 21.02.2016): “2010 yılından beri Türk-Amerikan ilişkilerini yerinden takip ediyorum. ABD Dışişleri Bakanlığında sayısız basın toplantısına katıldım. Ancak Ankara ve Washington’ın böylesine temel bir ayrılık yaşadığını gösteren perşembe günkü brifing gibisini hatırlamıyorum... Washington, Ankara’nın Suriyeli Kürtler konusundaki pozisyonunu desteklemediği gibi Türkiye’nin öfkesini de umursamıyordu”. Tanış’a göre Türkiye’nin temel hesap hatası ABD’nin Türkiye’ye olan ihtiyacının, Türkiye’nin ABD’ye olan ihtiyacından daha fazla olduğu inancından kaynaklandı.
Benzer bir inanç, 1 Mart tezkeresi reddedilirken de Türkiye karar vericilerine hakim olmuştu. Eğer hal buysa Erdoğan’ın bahsettiği “1 Mart hatası” tekrarlanmakta. ABD hegemonyasından çok-kutuplu bir dünyaya geçildiği için ABD’ye karşı daha fazla nazının geçeceğini düşünen birçok küçük müttefik benzer hataya düştü. Suudi Arabistan ve İsrail’i de bunların arasında sayabiliriz. Oysa kendi güvenliğini ABD’ye dayanarak sağlayan rejimlerin, ABD’ye karşı manevra alanları umdukları kadar geniş değil. Tanış, bunu kısa ve net olarak özetlemiş: “Washington, bu politikasıyla Ankara’nın önüne tek bir seçenek koymuş durumda. İçeride Kürtlerle süren gerginliğin azaltılması ve çözüm sürecine dönüş” (Hürriyet, 21.02.2016).
Suriye krizini 1962 Küba Krizi’ne benzeten Der Spiegel dergisi de Türkiye ve Rusya arasında tırmanan gerilimin NATO içinde yarattığı sıkıntıdan bahsediyor. Mülteci meselesinde kendi iktidarını koruyabilmek için Ankara’yla sıkı bir iş birliğine giren Alman Şansölyesi Angela Merkel’in, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’ye gönderilmesini engellemeye çalıştığı söyleniyor. Esas vurucu nokta ise Lüksemburg Dışişleri Bakanı ağzından NATO’nun Rusya’yla askeri bir çatışmaya “sürüklenmesine” izin verilmeyeceği, yani gerginliği tırmandıranın Ankara olması durumunda ortak savunma yükümlülüğünün geçerli olmayacağının ilan edilmesi (Spiegel Online, 19.02.2016). Başka bir deyişle NATO, Suriye’ye girip Kürtlerle savaşması ve bunun sonucunda Rusya’nın karşı saldırısına maruz kalması durumunda Türkiye’yi Rusya’ya karşı savunmayacağını beyan ediyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin Rus uçağını vurmasının ne kadar büyük bir hata olduğu, güç gösterisinin bir güçsüzlük ifşaatına dönüştüğü anlaşılıyor. Putin’in Ankara’yı Suriye’ye çekerek ve burada TSK’yi vurarak NATO’yu güçsüzleştirme planı, Rusya’ya karşı Doğu Avrupa kanadını sağlamlaştırmaya çalışan Batı ittifakı için mutlaka engellenmesi gereken bir durum teşkil ediyor. Mülteci meselesi yüzünden halihazırda Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle arası açılan Almanya için bu ülkelerin NATO ve AB gibi kurumsal yapılarda çıpalanması büyük önem arz ediyor. NATO’nun Putin karşısında zayıflaması Doğu Avrupa’daki dengeleri ciddi olarak etkileyecek, ABD’nin Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana izlediği NATO genişlemesi stratejisine telafisi mümkün olmayan bir darbe vuracaktır. Yani özetle sorun temelde bir rejim krizine dayanan Ankara’nın izlediği dış politikanın NATO’nun ortak çıkarlarını tehdit eder hale gelmesinden kaynaklanmaktadır. Ankara-NATO ilişkilerindeki ilk kriz bu değildir elbette, ama muhtemelen en kapsamlı ve en derin olanıdır. Geçmişte Johnson Mektubu, silah ambargosu gibi olaylar yaşanmıştır. Ancak geçmişteki benzer durumlardan farklı olarak bu sefer sorun NATO üyeleri arasındaki bir kavgadan veya Sovyetler Birliği’yle yakınlaşmaktan ziyade NATO’nun rızası hilafına Rusya’yla bir çatışmaya zorlanması ve bu çatışmadan kaçınmaya çalışırken de etkisizleştirilmesidir. Gelinen noktada söz tükenmiştir ancak aktörlerin nasıl hareket edeceği de belirsizdir.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22