25 Şubat 2016 01:00

Provokasyon ve savaş politikasına karşı mücadele

Provokasyon ve savaş politikasına karşı mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ülke ve halk; bölge ülkeleri ve halkları cok ciddi ve büyük tehlikelerle karşıkarşıya gelmiş/getirilmiş bulunuyor(lar). Tayyip Erdoğan ve hükümeti Türkiye’nin tüm emekçilerini daha sert, şiddet dozu yoğunlaştırılmış saldırılarla dize getirmeyi esas alan bir politik-askeri hat üzerinde ilerleyişini sürdürüyor. Kürt kentlerinin yıkımı, Artvin’deki saldırı, Ankara’daki bombalı eylem gerekçeli ilan edilen ve valileri sıkıyönetim komutanlığıyla yetkilendirmeyi daha ileriye taşıyan “güvenlik paketleri“ dahi yeterli görülmüyor. Dahası var diye tehditler devam ediyor.
Dahası, evet beklenmelidir: Bu iktidar kendini sürdürmek için  ülkeyi her tür belanın içine sürükleme ve halka karşı her türden kötülükten kaçınmayacağını göstermiştir. Durdurulamaz ise eğer, daha beteri beklenmelidir!
Erdoğan yönetimindeki iktidarın izlediği bölge politikası savaş kışkırtıcı provokasyon politikasıdır. İçeride ve dışarıda gerginlik çatışma ve şiddete dayalı bu politika, Suriye topraklarına, Rojava’daki Kürt özyönetim bölgesine sürdürülen top atışlarıyla daha üst boyutlara çıkarılmıştır. Erdoğan ilk hedeflerinin ‘Kürt koridoru’nu yok etmek olduğunu ilan etti.
Bölgede ve özellikle de Suriye’de askeri güçleriyle bulunan Rusya ve ABD gibi büyük emperyalist devletlerin birbirleriyle çatışmasını körükleyerek arada kendi emellerine erişme beklentisini de içeren bu provokatif ve şantaja dayalı politika, kontra ürünü çeşitli eylemlerle beslenerek “vatan savunması“ olarak da gösterilmeye çalışılıyor. Bu ise, onu daha da tehlikeli hale getiriyor. ABD’li “Neocon“ların yaldızlayıp siyaset sahnesinin önüne çıkardıkları “adamlar”ın şimdilerde emperyalistlere “kafa tutan cesur kişiler“ etiketiyle içerde pazarlanmaları için yürütülen kampanya bu ikiyüzlü-tehlikeli arsızlığı etiketliyor.
Kürt karşıtı, şiddete dayalı ve savaş kışkırtıcı Erdoğan-AKP politikasının en önemli özelliklerinden biri de milliyetçiliği ve mezhepçiliği tahrik ederek güçlendirmesidir. Başlıca bütün üst kurumlarıyla Sünni mezhepçi ve Türk milliyetçi devlet yönetimi buna rağmen, ekonomik-sosyal ve politik taleplerle mücadeleye yönelen herkesi (onların etnik ve dini mensubiyetine bakmaksızın) düşman olarak görmekte ve barbarca saldırılarla susturmaya çalışmaktadır. Mücadeleci Sünni Türk de, Kürt olarak ulusal talepte bulunan Sünni de aynı kategoride-bu iktidar tarafından düşman sayılmaktadır. Ülke içiyle sınırlı kalmayan, bölge halklarının din-mezhep ve milliyetçilik üzerinden birbirleriyle kanlı boğazlaşmalara daha fazla sürüklenmesini kışkırtan bu Sünni Selefist ve Türkçü politika, Araplar arası mezhep çatışmalarını körüklemekle kalmamakta, Suudi gericiliği başta olmak üzere Vahabi-Sünni “ekseni“nde İran’a karşı Arap milliyetçiliğiyle karışık mezhepçi-tarikatçı anlayışlara da güç vermektedir. Ortaçağcıl ideolojilerden beslenmesi, Şii-Alevi düşmanlığını içermesi başlı başına büyük bir tehdit oluşturuyor. Tayip Erdoğan  yönetimindeki sermaye iktidarı, Osmanlı’nın ve Türk’ün “yenilmez gücü” tiradıyla Türkiye’nin tüm milliyetlerden halkını değil sadece, bölgenin tüm halklarını uçuruma sürükleyecek; kanlı boğazlaşmalar içinde birbirlerini kıracak bu politikasını, neredeyse her dakikaya bir yenisinin düştüğü yalanlar eşliğinde haklı gösterme çabasındadır. Ankara’daki bombalı eylem buna hız katmıştır.
Türkiye’nin tüm işçi ve emekçileri, ilerici aydınları, gençlik ve emekçi kadın kitleleri, sermayenin en saldırgan, mücadeleyi vahşi yöntemlerle bastırmayı esas almış bu iktidarının ördüğü ve “son ilmiklerini atma”ya çalıştığı bu kanlı-provokasyon politikasını boşa çıkarmak gibi büyük bir sorumlulukla karşı karşıya gelmişlerdir. Savaşa, savaş kışkırtıcı provokasyon politikalarına, halkları birbirleriyle çatıştırmaya hizmet eden milliyetçi-mezhepçi kışkırtmalara karşı halkın/halkların birleşik eylemi-mücadelesi ve örgütlenmesi. Bunun araçları da, güçleri de vardır. Adım atmak, fedakarlıktan kaçınmamak, cesaretle hareket etmek şarttır. Ülkenin birçok yerinde birbirinden kopuk da olsa çok sayıda sürmekte olan direnişlerin ve yine çok sayıda farklı, ya da bazıları birbirleriyle ilişkili savaş karşıtı-barış için oluşumların genel bir “ortaklaşalık” temelinde birleştirilmesi önemlidir. Bunu başarabilirsek, daha ileriye de yürüyebiliriz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa