Üç yıl kadar önce günümüzde yaşananları özetlediğim bir yazıda aşağıdaki dizeleri bir marşa dönüştürenlerin veya marşa dönüştürülmüş bu dizelere kapılanların ne yapacaklarının merak konusu olduğunu yazmıştım.
Havasına suyuna, taşına toprağına
(...)
Bir başkadır benim memleketim.
Bu eskimiş dizeler aslında Yeni Türkiye’ye – yani Talan Cumhuriyeti’ne –çok uygun. Ülkenin taşı toprağı, havası ve suyu talan ediliyor. Dizelerde biraz değişiklik yapılırsa, ortaya bir talan düzeni marşı bile çıkabilir.
Havasına suyuna, taşına toprağına,
El koyuyorum kamunun malına...
Her köşesi talan edilse, ezilmez yanmaz içim,
Bir metadır benim memleketim.
***
O tarihte Fikret Başkaya bir yazısında, “Havayı Ne Zaman Özelleştireceksiniz?” diye soruyordu:
Özelleştirme, neoliberal saldırının üç sloganından biri. Diğer ikisi serbestleştirme ve kuralsızlaştırma. Özelleştirme kamu mallarının, kamuya ait işletmelerin özel sermayeye, kapitalistlere satılması, devlet tarafından sağlanan kamu hizmetlerinin de özel sektöre havale edilmesi demek. Velhasıl tüm bu alanların meta kategorisine indirgenmesi, metalaştırılması, paralılaştırılması, kâr etmenin hizmetine sunulması demek. Aslında asıl söz konusu olan, topluma/kamuya ait varlıkların ve değerlerin kapitalistler tarafından yağmalanmasıdır...
Kamu işletmeleri, kamu hizmetleri, sosyal hizmetler, yollar, köprüler, koylar, göller, denizler, ormanlar, yerin altı ve üstü, su, belediye hizmetleri, parklar, müzeler... velhasıl toplumca ortak sahiplenilmesi, kullanılması gereken her şey dar bir oligarşinin özel mülkü ve etkinlik alanı haline geldiği bir toplumda ortak yaşam mümkün müdür? Bu sürdürülebilir bir şey midir? Orada artık yurttaş kavramının bir karşılığı var mıdır? Toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçi kitlenin Orta Çağ’ın serf’inden, reayasından, bir farkı kalır mı? Bu durumda artık havayı ne zaman ve nasıl özelleştirecekleri merak konusu demektir...
***
Artık açık ki, “Havasına suyuna, taşına toprağına” ile kendinden geçenlerin, kurulan Talan Cumhuriyeti’ne, yani ülkenin taşının toprağının, havasının ve suyunun talan edilmesine hiç itirazları yok. Eski marşların, Talan Cumhuriyeti marşlarına dönüştürülmesine itirazları yok. Onların tek dayanak noktası, kin ve nefreti sürdürmek. Bu nedenle gerek Türkiye’de, gerekse Suriye’de savaş ortamı olmasından medet umuyorlar. Eskiden devletin derin mekanizmalarına hizmet ettikleri gibi bugün de düzene hizmet etmeyi sürdürüyorlar. Linç, bina yakma vb. görevler için her zaman hazırlar. Kirli işleri görmek için artık başkalarının devreye girmeye hazır olduğunu da göremiyorlar. Önder gördükleri kişilerin talan düzeninin parçası olduğunu, “ölümüne sevdikleri” ülkenin sonunun geldiğini da anlamak istemiyorlar.
***
Türkiye’nin yaşanabilir bir ülke olabilmesi için barışın gelmesi gerekiyor. Talanın durdurulabilmesi için barış gerekiyor. Tam da bu nedenle iktidar savaşı tek yol bellemiş durumda. Kriz yaratarak ülkeyi bir diktatörlüğe sürüklemek istiyorlar. Bugün Türkiye’nin sürüklendiği o korkunç bataklıktan, kin ve nefret ile yetiştirilmiş “dindar nesiller” oluşmasından kurtulmak için savaşa karşı çıkmak ve barış için çalışmaktan başka seçenek yok.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et