Onların yoz beğenileri...
Her türlü denetimden uzak “Toplu Konut” son yılların ürünü…
Devlet böylece, ballı kaymaklı yap- satçılığa soyunmuş oldu.
Son yıllarda bu yolla gerçekleştirilen konutların iyelerinin (sahiplerinin) karşılaştıkları, karşılaşacakları sorunlar, bildiğimiz bir apartman katı iyesinin sorunlarına gerçekten hiç benzemiyor.
Toplu yaşamın getireceği sorunların içinde sosyal- kültürel planlama, ortak kuruluşların, kullanımların yönetilmesi, çevre sorunlarının çözümlenmesi, gelişmenin, “hizmet”lerin örgütlenmesi belki en önemlileri…
Bunların çözümü, yine eninde sonunda orada yaşayanların kararlarına, yönetimin denetlenmesine katılımlarıyla sağlanabilir. Bu nedenle yeni örgütlenme yöntemleri gerekmektedir. Bugüne dek yerel yönetim yasaları-örgütleri çağdaş gereksinimlere karşılık verememekle kalmamakta, bireylerin etken katılımını da önlemekte ya da kısıtlamaktadırlar. Bunun için her şeyden önce doğrudan demokrasi gerekir. Var olan belediyeleri mahallelere dönüştüren anlayışın demokrasiyle ne gibi bir ilişkisi olabilir?
Yaşama kültürümüz üzerine düşünülmemişliğin boşluğundan yararlanarak, yalnızca piyasa koşulları uyarında üretim yapılıyor bu gün. Böyle bir üretimle elde edilen çarpık konutlar çarpık yapılaşmayı, çarpık yapılaşma çarpık kentleşmeyi doğurmaktadır.
Konutu kendi kültürü uyarında olmayanlar, orada bir otelde gibi yaşayanlar, sokaklarına, kentlerine de yabancılaşmaktadırlar. Hepsi de uzun süredir birbirlerine benzeyen kentlerimiz bu yabancılaşmayı apaçık göstermiyorlar mı?
Ülke ölçeğinde dengeli bir planlamayı gerçekleştirememenin sonucu göçler değil mi? Göçlerin neden olduğu hızlı yığılmalar bu çarpık konutların üretimini körüklüyor. Üretim, yığılmanın hızına yetişemiyor. Sağlıklı bir yaşam çevresi yalnızca konut üretmekle sağlanamıyor elbette. Gelenleri kentlileştirme alanları, örgütleri hemen hemen yoktur. Böylece, görüntüne olursa olsun kentlerin köyleşmeleri başlamış oluyor.
Bir yandan gelenlerin kente yabancılıkları, bir yandan da kentlilerin bu hızlı değişim içinde kendi kentlerine yabancılaştıkları gerçektir. Oturanların sayıları arttıkça, ortak kültür alanlarının bütün içindeki yüzdesi durmadan düşmüştür. İnsanların karşılaşmaları, merhabalaşmaları azalmıştır. Kararlara katılım şöyle dursun, değişik yerlerden gelenler birbirlerine bile katılmamaktadır. Kent elbette çoğulculuk demektir. Ama bu çokluk bir mozaiği oluşturabilmeliydi. Yığın yığın ayrı duran taşların çokluğunu değil…
Bu yabancılaşma, kentlerimizi, alanlarımızı, sokaklarımızı, neredeyse evlerimizi bile iyesiz (sahipsiz) bırakmaktadır. Bir iyesi olmayan yerde dileyen dilediğini yapmaktadır. Ne yazık ki, ne sanatçı, ne kültür adamı bir şeyleri savunmaktadır. Onların da yabancı durduklarını söyleyebiliriz.
Usumuzun almadığı, hiçbir mimarlık değerleri olmayan camiler, minareler iyiden iyiye sardılar ortalığı.
Kimselerin “bu nasıl iş iş” diye sorduğu yok. Sinan’ın ülkesinde bidondan minare yapanlara kimsenin bir şey dediği yok. Yüz yıl öncesinin Avrupa bozuğu fenerler, çirkin dökme demir parmaklıklar her yanı sardı. Bunca okul hiç mi yontucu yetiştirmedi diye düşünesiniz geliyor. (Olanların işlerine de bilecen emmiler karışıyor.)
Bir üniversitemizde, kültürel çevre açısından sanatımızı tartışıyorduk. Öğle yemeğinde, öğretim görevlilerine ayrılmış (Neden ki?) yere götürüldük. Her yanda İsviçre görüntüleri basılı takvim yaprakları asılıydı. (Kendi çevrelerini kendilerine yakışır duruma getirmeleri için bu sanatçılara yardım mı edilmeli?)
Hele o Atatürk yontuları… Bir ara bir sergi yapmak istedim. Atatürk’ün, Anadolu’nun her yerindeki yontularından çektiğim fotoğraflarla… Zor durdurdular…
Oturdukları koltuklara bakın… Bütün bu söylediklerimin özeti yerine…
Selçuk (İzmir) da bir yontu vardı… Anayolla Efes’e giden yolun çatına “trafik polisi gibi dikmişlerdi,,, Bir eskil (antik) çağ yontusu… Çevresini zincirle çevrelemişler… Tepesine de bir “trafik işareti” asmışlar…
Efes’i görmeğe gelen yerli- yabancı herkese bir şeyler söylüyordu bu yontu doğal olarak. Ne söylüyordu ben bilmiyorum. Ama çok utanmıştım… Yazdım da o günlerde. Sonradan kaldırıldı nasılsa…
Evrensel'i Takip Et