03 Mart 2016 00:56

Şu şiir mereti yok mu!

Şu şiir mereti yok mu!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şubat cüce ay!
Aman boyuna bosuna bakıp da akıllı uslu sanmayın!
Onun da melaneti, gıllıgışı bol. İşte, şu 28 Şubat!
Bay Erdoğan’ın Bay Arınç’ın kucağına yatıp da “Geçecek bu askerin zulmü.” “İnşallah, baş örtümüzü de takacağız.” dediği günler. O günleri şöyle anıyor o zamanın “dava arkadaşı” bu zamanın”o zat”ı Bay Arınç:
 “Biz Sayın Başbakanımızla (Erdoğan) askeri toplantıların hepsine katılırdık. Sonra bir kokteyl verilirdi. Şöyle bir masanın başında ikimiz kalırdık. Hiçbiri yanımıza gelmezdi. Karşı masalarda yerler içerler, bize de şöyle istihza edecek şekilde bakarlardı. Biz de birbirimizin elini tutar ‘Ya sabır, bu günler geçecek.’ derdik. Bize o gün o hakaretleri yapanların hepsi rezil oldu.”
28 Şubat kısa, askerlerle hesaplaşma uzun sürdü. Hadleri bildirildi(!) Bu sürece de şöyle içleniyor Arınç: “Allah nasip etti 2004, 2005’te ben o zaman MGK’de değilim. Meclis Başkanıyım. Aynı şeyi yapmak isteyen birisine o zamanın Başbakanı Erdoğan ‘Bana bak, otur oturduğun yerde, terbiyesizlik yapma. Ben de o imam hatip lisesinin mezunu delikanlıyım!’ cevabını verdi Herkes oturdu, haddini bildi.”
Kasımpaşalı “Kodum mu oturturum” terbiyesi!
Önce dokunaklı bir hapishane türküsü:
“Mapusane çeşmesi
yandan akıyor yandan
mapusluk bir şey değil,
ayrılık var bir yandan”
Sonra milletvekilliği, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı…
Baş döndürücü bir yükseliş…
Ayrılık bitti, askerler gitti, ülke tepeden tırnağa peçeye türbana büründü.
Yakıştı mı, yakıştı!
Bir şiir okudu hayatı değişti. Beş yıldızlı zindanlarda yattı(!)
Şiir bu, rakı gibi, şişede durduğu gibi durmuyor. İnsanın başına ne belalar açıyor!
Ne demişti “cüce şubat mağduru” o şiirde?
“Minareler süngü,
kubbeler miğfer,
camiler kışlamız,
müminler asker
her gecenin sonu gündüz değil mi
kara kıştan sonra bahar değil mi
takma sen kafanı yürü aslanım”
Bu veciz manzumeden çıkan mahpusluk, Erdoğan’a bütün yolları açmış ve yüce Mevla, sevgili kuluna “Yürü ya aslanım” demişti. Geceden sonra gündüz, kara kıştan sonra bahar gelmişti.
İşte bu “Yükseliş Devri”nden sonra da camiler, okullar AKP’nin propaganda büroları gibi çalışmaya başlıyordu.
Bir şiirle kara bahtı kem talihi değişmişken Bay Erdoğan’ın “Şiirler, insanı uyuşturuyor. Sigara ve alkol gibi bağımlılık yapıyor.” demesini nasıl açıklayacağımı ise bana sormayın. Avrupa’nın kırlangıç sakallı hayaleti Marx, “Din afyondur.” demişti, ahir zaman feylesofu Erdoğan’a göreyse din değil, şiirmiş meğer afyon.
Yeni şiir açılımı!
Düşünürdüm yıllardır neden bir hayal aleminde başım dumanlı yaşıyorum diye.
Şiirdenmiş.
Ya tütsülenmiş bir kafayla dolaşan şu eserekli, meczup, eli maşalı şairlere ne demeli!
Hoş, Bay Erdoğan da “o şiir”den sonra kendine gelemedi. O şiirden sonra bir dediği öte dediğine uymaz oldu. Sakinleşmek için okuduğu pirleri Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Arif Nihat Asya da derdine merhem olmuyor.
Yasa, hukuk, o “minberli miğferli, toplu tüfekli” o şiirden sonra evlere şenlik!
Hak adalet, o şiirden sonra hak getire!
Doğa çevre, barış özgürlük sizlere ömür!
Bir de şu uçak meselesi var.
Bay Erdoğan, malumunuz Batı Afrika yolculuğu için uçağa binerken o malum açıklamalarından birini daha yapıyor:  
“Anayasa Mahkemesinin kararına da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Biraz daha ortalık çalkalanabilir yani.”
Yanlış hesap bu kez Şam’dan, Bağdat’tan değil Anayasa Mahkemesinden döndü.
Can Dündar’la Erdem Gül’ün özgürlüğü Bay Erdoğan’a ağır geldi.
Oysa 2008’de AKP’nin kapatılmaması kararını veren Anayasa Mahkemesi için ne demişti Erdoğan? “ Anayasa Mahkemesinin aldığı kararla Türkiye ciddi bir badireyi atlattı. Bu kararla sadece AKP değil, Türkiye de büyük bir haksızlıktan kurtuldu.”
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
Hukuku nalıncı keseri gibi hep kendine yontan bir zihnin vay haline!
Her yolculuk öncesi böyle oluyor. Ya uçak ya yükseklik korkusu!
Cumhurbaşkanımızı Afrika çöllerine deve kervanıyla gönderemeyeceğimize göre bu kadar “yükseklik sarhoşluğu”na da katlanacağız artık.
Şiirdendir.
Sözleriyle giderayak ülkeyi yine birbirine düşürdü. Neymiş, “Ortalık çalkalanacakmış.” “Gezi çapulcuları”, “Cerattepe yavru gezicileri” yetmezmiş gibi şimdi de başka fitne fücurcularla mı uğraşacağız? Bay Erdoğan’ın tehdidi de bu yolu açıyor. Havuz fedaileri, troller, troliçeler
 “uçan kuştan tahrik” olmak için fırsat kolluyorken. İşçiye, çiftçiye, çevreciye, askere, barışçıya, akademisyene, aydına ağız dolusu hakaret!    
Bay Erdoğan’dan da gördük ki şiir çok fena kafa yapıyor.
Bu  mereti de mi yasaklamalı yoksa?
Platon da “Devlet”inden şairleri boş yere kovmamıştı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa