04 Mart 2016 00:55

Öğretmen bakıcı okul sirk değil

Öğretmen bakıcı okul sirk değil

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sirk ile şirk arasında bir bağ var mı bilmiyorum ama okulların sirklere benzetilmesi, eğitimle at terbiyeciliğinin aynı köke bağlanması, palyaçolar, akrobatlar, cambazlar pek cennetlik gözükmüyor. Roma’da sirklere kadın erkek seyircilerin karma olarak geldiği de belirtiliyor ki, böyle bir sekülerlik de biraz fazla oluyor. 

Okul bir sirk, öğretmenler trapez-at eğiticisi, öğrencilerin sıpa veya eğitilmesi zorunlu toylar olduğu kabulü, hatta giderek öğrencilerin hasta, öğretmenlerin terapist konumuna sokulması pek sağlıklı bir bakış sayılamaz.

Almanya’da yeni eğitim reformları okulun zıvanadan çıkmasına (Daha doğrusu okulun değil de öğrencilerin aklını oynatmasına veya henüz rüştüne ermemiş akıl öncesi evrede olmasına) karşı öğretmene pek çok gözetleme ve bakıcılık rolü daha getiriyormuş. Çocuklar her dakika kontrol altında tutulacak, her bir şeyi not edilecek. Koşup toz çıkarmalarına müsaade edilmeyecek. Öğretmenler çocukların her bir hareketinden sorumlu olacak. Bunlar işin dolaylı mı esas yanları mı, o da açık değil, tabii ki başarı en yüksek düzeyde olacak. Bu gelişmelere Almanya’daki öğretmenlerin yaygın tepkilerinden biri: “Okullar sirk, biz at eğiticisi miyiz!” şeklindedir. 

Türkiye’de de “kalite yönetimi” altında iş yüklerinin artırılması ve öğretmenlerin hem birbirlerini hem de çocukları denetlemelerine yönelik pek çok şart, 1990’lardan itibaren artarak devam ediyor. Öğrencinin denetimden öte öğretmenin denetimi daha da esaslı bir konu. Bu kontrol ve başarı baskısı, dışsal denetime (okulların sertifikalanmasına) kadar dayandı.

Bolivya sirklerde hayvan kullanılmasını tümden yasakladı. Elektroşok, kanca, sopa … eğer hayvanlar kullanılacaksa, kaçınılmaz olarak bazı zor tekniklerden yararlanmak gerekiyor. Yoksa karne-gösteri zayıf kalıyor.

Kamçılamadan öğrenciler çok da ciddi bir başarı gösteremiyor mu acaba? Okulda öğrenci olacaksa kamçı da olacak mı?

J.J.Rousseau; Tanrı’nın verdiği güzel doğaya ait ne varsa öğretmenler bozuyor, diyordu.

Ya imamlar?

O halde öğrencisiz okul, hatta okulun tümden kapatılması mı gerekiyor?

O halde okullardan, en azından mevcut halleriyle bu okullardan vazgeçmemiz mi gerekiyor? İ. İllich “Okulsuz Toplum” demişti, ideolojiden kurtulmanın, doktrinden kurtulmanın yolu okuldan vazgeçmek anlamına mı geliyor?

Yerine ne koyacağız? Yerine bir şey koyacaksak mevcuttan niye vazgeçeceğiz? Okul vazgeçilemez bir kurum mu? 

Doğaya salınan hayvanlar başıbozuk mu?

Böke de Arınç da: “Anayasa yoksa Cumhurbaşkanı da yoktur” diyor. Anayasa olmayınca da olamıyor gibi bir durum var o zaman. Anayasa olmayınca geriye güç ilişkileri, geriye tek adamlık, geriye “devlet reisi” kalıyor.

Laiklik yoksa demokrasi yoktur.

İkisi de olmayınca geriye ne kalıyor acaba? Din ve teokrasi mi?

Bolivya sirki değil sirkte hayvan kullanılmasını yasakladı. Almanya’da öğretmenler haykırıyor: “Rahat bırakın da işimiz olan derslerimizi hakkıyla yapalım”. “Ben psikolog, bakıcı, terapist vb. değilim. Ben konuşma uzmanı, özel eğitimci veya at eğiticisi değilim. Bırakın sadece derslerimi yapayım, hakkını vererek derslerimi yapayım”

Başka bir öğretmen; “bizlere henüz evcilleştirilmemiş, dahası da evcilleştirilmeye pek hazır olmayan yabani hayvanların eğitilmesi gibi bir görev veriliyor,” diye yakınıyor.

Bu paradoksal ve ağır zanaatın da mümkünse içten ve gönüllü yapılması bekleniyor.

Kırbaç yerine havuç verildiğinde daha bağımlı bir nesil mi yetişiyor? Kırbaç veya havuç veya ikisi birlikte değil, bambaşka bir okul yaratmalıyız.

İçinde çocukların çocukluklarını yaşayarak yetişkinleştikleri bir okul. 

Böyle bir okul var mı? Yaratabilir miyiz? En azından denemeye değmez mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa