06 Mart 2016 00:00

Halimiz ahvalimiz meselesi (5)

Halimiz ahvalimiz meselesi (5)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Memleket sathında gelişen olaylara bakılırsa; görünen o ki, her geçen günün ardından dönüp dolaşıp, milletçe sık sık dillendirdiğimiz ve yıllar yılı hemen hemen neredeyse hiç değişmeyen şu klasik soruyla yatıp kalkıyoruz.

“Ne olacak bu memleketin hali”...

Papağan misali nesiller boyunca çarşıda, pazarda, devlet dairelerinde uzayıp giden kuyruklarda bu sorunun cevabını arayıp dururken, zaman zaman kimi yöneticilerimizin, kendilerince kim bilir hangi kerteriz noktalarından yola çıkıp ardından da “güzel günler” göreceğimize dair “umut” pompalamalarına rağmen, çoğunlukla umutlarımız boşa çıktığı için, her defasında “Dön baba dönelim hacılara gidelim” tekerlemesiyle dönüp dolaşıp gele gele gelip yine aynı soruya tosluyoruz: “Ne olacak bu memleketin hali”...

Aslında her defasında “Vatan Kurtaran Şaban” kimlikleriyle siyaset arenasında kollarını sıvayıp şu ya da bu şekilde “iktidar” koltuğuna kurulup oturan gelmiş geçmiş veya günümüzdeki bilumum devletluların, daha ayaklarının tozuyla verdikleri demeçlere bakılırsa, kendilerinden önceki yöneticilerden “enkaz” halinde bir ülke aldıklarını, ancak en kısa zaman zarfında bu enkaz yığınından müreffeh bir Türkiye’ye doğru yelken açacaklarını belirtmeleri de, yine ülkemizin politika sahnesinde hiç değişmeyen, hatta bir gıdım daha da ileri giderek söylemek gerekirse tam anlamıyla başlı başına bir “milli monolog”...

Biteviye sürüp giden, birbirinin kopyası olan bu milli monolog aynı minvalde yoluna devam ederken, öte yandan köprülerin altından akıp giden sularla birlikte zamanın beyhude yere geçtiğini sanki kanıtlarcasına hiç aklımızdan çıkmayan, zihinlerimizde mıh gibi çakılıp kalan, memleketin “hali ve ahvaliyle” ilgili bu “kıdemli” soru, tıpkı bozuk plak gibi hep aynı yerde takılıp kaldı, kalıyor...

Son zamanlarda memleketin hal ve ahvalinin hep aynı fasit daire içinde hapsolmasının nedenlerini TV ekranlarından dillendiren “akil”lere göre, doğru dürüst bir anayasaya sahip olmadığımız için başımız ağrıyor, iki yakamız bir türlü bir araya gelmiyor; dolayısıyla öncelikle sırmalı, bol yıldızlı “apolet”lerinden tümüyle sıyrılmış, bunun yerine papyonlu “sivil” bir anayasa ile ancak maddi ve manevi bilumum “mesele” lerimizin köküne kibrit suyu dökülebileceğinden dem vururken, beri yandan yaklaşık bir hafta önce tıkıldıkları mahpusha-neden gün yüzüne çıkan “muzır” , “casus”, “hain”, “paralelkenar” bakışlı iki gazeteci hakkında, Anayasa Mahkemesinin aldığı bir karar karşısında hiddetini, tepkisini kendine has “lisan-ı münasip” le ortaya koyup, böylece “hukuk devleti”mizin bir bakıma “yılmaz bekçisi” olan “Anayasa Mahkemesi”nin oy çokluğuyla verdiği kararı amiyane deyimiyle, hiç mi hiç “iplemediğini”, bu vesileyle beyan eden cumhurumuzun “başı”nın, hesapça temelini attığı “Yeni Türkiye”de tam da şu günlerde memleketin hali ahvali yandı gülüm keten helvası kıvamındaysa, ehh o zaman yeni bir anayasa için bunca laf, bunca belagat, bunca retorik acaba neyin nesi, kimin fesidir ka yavrum!

Kirvem, bir zamanlar adı Samatya, şimdilerde de Kocamustafapaşa diye adlandırılan İstanbul’un bu semtinde yaşayan Rumların yanı sıra, keza aynı şekilde sayıları hayli fazla olan Ermenilerin de büyük bir çoğunluğu; turnalar, kırlangıçlar misali buralardan göç ettikten sonra, onların içinden geride kalan Rum Madam Tasula veya Ermeni Madam Surpik namındaki bu kocakarıların dediklerine göre, bugün yarın şu ya da bu kılık içinde görücüye çıkacak “yeni anayasa”nın temeli de, tıpkı bundan önceki bilumum anayasalarımızdaki gibi “tek”çi zihniyetin aynası olup bunu yansıtacaksa, o zaman “Ne olacak bu memleketin hali” sorusunu birbirimize sorup bu bapta daha uzun yıllar yarenlik edeceğiz...

Neyse...her ikisi de hayli yaşlanmış bu “bunak”ların laflarını bir kenara bırakıp, gerisini haftaya konuşalım Kirvem! 

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa