Kadına zulmün bekçiliği ve sorunun ‘şah damarı‘!
Fotoğraf: Envato
Hak-İş’in Dünya Kadınlar Günü etkinliğine katılan T. Erdoğan, konuşmasının bir yerinde, “Kadına haksızlık eden tüm insanlığa haksızlık etmiş olur“ derken, Davutoğlu’da sadrazamlığını göstermek üzere İstanbul Kongre Merkezi’nde AKP’li kadınları, kadın sorununa ne denli “duyarlı olduğu“na sözümona inandırmak için “kadına şidet büyük bir insanlık ayıbıdır“ diye, kendiyle; kendi ve hükümetinin siyasal pratiği ve ideolojik yaklaşımıyla; ve ikisi birden kendi dünya ve toplum görüşüyle çelişen açıklamalar yapmış oldular.
Kendi gerçeklikleri ve yaklaşımlarıyla aykırılık gösteren ve fakat nesnellikleriyle gizlenemeyecek denli somut ve çarpıcı olan kimi toplumsal sorunları işaret ederek kitleleri aldatmaya ve kendi politikalarına yedeklemeye çalışmak burjuva politikacılarının ayırtedici bir özelliğidir. Dünyada olanları, Ortadoğu’da yaşananları; yukarıdaki konuşmaları yapan devlet yöneticilerinin kadın cinsine ideolojik-kültürel yaklaşımını bir an için bir yana bırakalım! Bu konuşmaları yapanların yönettikleri ülkede kadın gerçeğinin ne olduğunu burada tüm yönleriyle ele alma mümkünsüzlüğünü unutmaksızın sadece birkaç sokağa, birkaç alana, birkaç kente; ve fakat Erdoğan-Davutoğlu iktidarının kadınlara yaklaşımının gerçekliğine bakalım.
Manzara; yalaka-yandaş eşik beslemelerinin tüm gizleme çabalarına karşın son derece çarpıcı ve insanlıktan söz edilecekse eğer, sarsıcıdır: Cizre ve Sur’da, cesetleri çırılçıplak teşhir edilen Kürt kızları; külleri Mezopotamya-Anadolu topraklarını savuran rüzgarlara bırakılmış ve cesetleri Kürt toprakları gibi paramparça edilerek herbir parçası farklı yerlere dağıtılmış Kürt kadınları; evleri, kentleri top atışlarıyla yığıntıya çevrilmiş Kürt anaları insanlığın ve gerçeğin “aynası“nda değil kendisinde dururlar! Yaşam alanlarını korumak için didinen ve yiğitçe direnen Artvin-Cerattepeli kadınlara TOMA ve jandarma-polis birlikleriyle yapılan saldırıların komutasında, içte ve dışta saldırı politikasının yöneticileri durmaktadır. 6 Mart’ta İstanbul ve Ankara’da dünya kadınlarının erkek cinsiyle hak eşitliği ve emekçi kadınların sermaye ve Ortaçağcıl gericiliğin kalıntısı her türden baskı ve sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması hedefiyle bağlı mücadelelerine barbarca saldırıların sorumluluğu, yukarıdaki konuşmaları yapanların omuzlarındadır. Zaman Gazetesi’ne yönelik tiranca uygulamayı protesto eden kadınlara karşı gazlı-coplu-kalkanlı-tomalı saldırganlık aynı adresten emir almaktadır. Ve üstüne üstlük onlar çoğunluklarıyla “başı örtülü“ olanlardı. Anımsansın; 2013 Haziran Büyük Direnişinde Erdoğan, muhafazakar-milliyetçe kesimleri mücadeleye atılmış halk kitlelerinin üstüne saldırtmak için “Başı örtülü bacımıza saldırdılar“ diye, asla meydana gelmemiş bir iddiayla ortaya çıkmış ve bu iddia aylarca sürdürülmüştü.
Bunlara yüzlerce, binlere ulaşan başkaca örnek eklenebilir. Ücret eşitliği, sendika ve sigorta hakkı, ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadele eden işçi kadınlara saldıranlar; hakları için direnen kamu emekçisi kadınları saçlarından sürükleyerek joplayarak yıldırmaya çalışanlar, iktidarın silahla donatılmış özel ayrıcalıklı güçleridir. Kapitalistlerle işçiler arasındaki her anlaşmazlık ve mücadelede kapitalist çıkarların bekçiliği göreviyle kadın-erkek ayırmaksızın işçilerin karşışına dikilenler sermaye politikasının iktidar uygulayıcılarıyla onların silahlı güçleri ve yargıç ve zindancıbaşlarıdır.
“Kadına haksızlık eden tüm insanlığa haksızlık etmiş olur“ evet; ama sorun basit bir haksızlık değil dosdoğru zülüm ve şiddettir; aç bırakmadır, yoksul tutmadır, öldürme ve işkencedir, parça parça kıyıp küllerini savurmadır; sömürmek, aşağılamak, “hayır eşit değilsiniz“ demektir ve cinsel şiddettir! Kadın-erkek cins ayrımcılığı ve erkeğin kadın üzerindeki “üstünlüğü“nün kültürel-ideolojik ve dini argümünlar sürekli tazelenip Ortacağcıl hurafeler diriltilerek “büyük insanlık ayıpları“ ortadan kaldırılamaz. Bunun için baskı, zor ve sömürünün her türü tasviye edilmeli; baskının erkekçi, ve düzen kaynakli biçimleriyle işci-emekçi kadının kapitalist sömürüsü sona ermelidir. Kapitalizmin iktidar mangaları ve onları yönetenler bu yöndeki mücadelenin de düşmanlarıdırlar. Eşitsizlik ve ayrımcılığın ortadan kalkması için yürütülen mücadelenin karşışına tank-top, cop-dipçikle çıkarak, işten atıp açlık dayatanların safında durarak bunu tüm netliği ve somutluğuyla gösteriyorlar. Kadın-erkek arasında baskı ve eşitsizliğe dayanan ilişkilerin gerçek kaynağının açıklık kazanmasını engellemek ve kadının sömürülmesinin kapitalist temelini korumak için tüm silahlarıyla cephededirler. Ataerkillikten günümüze uzanan ne denli gerici anlayış varsa, ideolojik cephaneliklerinde korumaya alarak eşitsizliği “yaradılışın kaçınılmaz sonucu“ gösterirler.
İstatistikler, kadını, insan soyunun yarısından da fazla gösteriyor. Son on yılların toplumsal gerçeği, emekçi kadının, insanın sömürülüp ezilen; baskı altında tutulan ve ayrımcılığa uğrayan sınıf ve kesimlerinin hak eşitliği, siyasal demokrasi ve sömürüden kurtuluş mücadelesinin en ön saflarında ve aktif gücünü oluşturduğunu gösteriyor. Kadın mücadelesinin kitleselleşmesi ve bu yöndeki eğilimin giderek güç kazanması dünya ezilenlerinin ve dünya işçi sınıfının önemli bir kazanımı olmuştur. Bu mücadelenin bizim ülkemizde de daha ileri mevziler kazanması, işçi ve emekçi kadınların etnik kökeni ve dini-mezhepsel inancı ne olursa olsun baskı gören, sömürülen, ayrımcılığa uğrayan herkesin yanında yer alarak burjuva devlet iktidarının giderek azgınlaşan saldırganlığına karşı birleşmesine bağlıdır. Kadını değil sadece erkeği de köleci ilişkilere mahkum tutan kapitalist barbarlık ve burjuva sınıf hakimiyeti tasfiye edilmeden tam bir kurtuluş mümkün değil ama, oraya varana dek de mücadeleyle elde edilebilir hayli hak ve mevzi var. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün mücadele geleneği bunun gerektirir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40