Demokles'in kılıcı
Günümüzde gücün sorumluluğunu ve diken üstünde olma halini betimleyen bir deyim olarak kullanılan Demokles’in kılıcı aslında yöneticiler için önemli dersler barındırır. Hikayeye göre MÖ 4. yüzyılda Sirakuza’nın korkunç tiranı Dionysius’un sarayında Demokles adlı bir dalkavuk yaşar ve Dionysius’un yüceliğini, gücünü yere göğe sığdıramaz. Kendisi de bir gün onun sahibi olduğu güce sahip olmanın, şedit tiranlığın hayalini kurar. Bunu fark eden Dionysius Demokles’e hükümdar giysisi giyip, taç takmasını ve onuruna verilecek ziyafete hükümdar olarak katılmasını önerir. Demokles büyük bir mutlulukla kabul eder ancak tahtının üzerinde tek bir kıla bağlı büyük keskin bir kılıcın varlığını fark ettiğinde korkuya kapılır, tahttan kalmak ister ama Dionysius izin vermez. Amacı şiddet konusunda Demokles’e bir ders vermektir. Siyaset bilimci John Keane Demokles paradoksunun şiddet kullanmaktan doğan güçsüzlük üzerine düşünmeyi telkin ettiğine işaret ederken yönetenlerin veya yönetmede gözü olanların şiddet yerine başka yollar aramasının daha iyi olacağı önermesini yapar.
Keane, Şiddet ve Demokrasi* adlı deneme kitabında medeni toplumların çok hızla gayrimedenileşebileceğini ve gayrimedeni savaşların dünyaya dalga dalga yayılarak şiddet üçgeninin bir parçası olduğunu söyler. Bu tür savaşlarda şiddet araçları kötücül baskıcı yöneticilerin oyuncakları olur. ‘Şiddeti bastırma/önleme’ bahanesiyle, bir çekiç gibi düşmana vurarak boyun eğdirme amacıyla kullanılır. Askeri güç azami hasar vermek üzere şiddet uygular ve çatışmalar pervasızca bir şiddete dönüşür. Sonrasında ise hayatta kalanların sivil toplum oluşturma gücü kalmaz. “Hem müdahale savaşının hem de öncesinde acımasızlığı anlamsızca kutsamanın yarattığı ruhsal travmalar, sosyallik dokularına, ekolojiye ve altyapıya verdiği hasar giderilmeden öylece bırakılır” Savaş sonrası ticaretin dönüştürücü gücü olduğu fikri de geçersizdir. Yıkıntıların arasına sokulacak lüks oteller, dükkanlar travmayı pekiştirmekten, yeni çatışmalar yaratmaktan başka bir işe yaramaz.
2004’te yazdığı kitabında AKP’yi iktidarda kalmak için diktatörlükten kaçınan, parlamenter demokrasiye bağlı bir parti olarak tanımlayan Keane, 2015** yılında Türkiye’yi Rusya, Çin, Körfez Ülkeleri ve Orta Asya ile birlikte 21. yüzyılın seçimle gelen yeni despotizmleri arasında sayıyor. Sekülerizmin tam tersi bir gidişatın varlığından ve bölgede gücün yeniden dağılımından bahsediyor. Devletlerin kavgacılığı arttıkça içeride kendi uyruklarına daha şiddetle hükmettiğini söyleyen Keane’i yaşananlar haklı çıkarıyor.
ENİNDE SONUNDA ELDE KALAN UTANÇ OLACAK
Ablukanın kalkmasının ardından Cizre’ye giden gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin karşılaştığı korkunç manzara gayrimedeni bir savaşın tezahürü sanki. Yıkılan evlerin içinden aileler çocuklarının yanmış kemiklerini toplamaya çalışıyor. Bütün bir ilçenin yanık et koktuğu söyleniyor. Evlerine dönenleri duvarlardaki cinsiyetçi yazıların yanı sıra ortalığa serilmiş kadın iç çamaşırları karşılamış, bir aşağılama yöntemi olarak. Yine geçtiğimiz günlerde Sur’da çekilen duvar dibine dizilmiş çıplak erkekler boyun eğdirme stratejisinin canlı görüntüsü.
Bugün bu şiddeti gizlemenin imkanı yok, bölgedeki gazeteciler canla başla olan biteni dünyaya duyuruyor. Onların da aynı şiddete maruz kalması şiddeti çok daha görünür kılıyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonunun hazırladığı “Namlunun ucunda gazeteciler/Savaş bölgelerinde görev yapan kadın gazeteciler anlatıyor” başlıklı rapordan bir örnek:
“Gazeteciler burada artık tarihi kültürel miras haberleri yapmak istiyor, silah bomba değil. Ben artık cenaze görmek istemiyorum. Çınar saldırısından sonra İrem’den geriye sadece 200 gram kemik kalmıştı. Cizre’de öldürülen Miray’dan da öyle. Bu çocukların öksüz yetim kalması iyi değil, psikolojimiz de iyi değil. Burada çalışan bütün gazetecilerin psikolojik destek alması gerek. Her gün ölüm, her gün kan. Burada bundan başka bir şey yok.”
Bunca şiddetin, yıkımın ardından barışçıl sosyal ilişkiler kurmak, sivil toplum yaratmak çok zor. Sur’dan müteahhitler eşliğinde bir Toledo yaratma hayali yıkıntıların üzerine yapay zafer anıtı dikmeye çalışmak gibi. O görüntüler tüm dünyanın zihnine kazındı, bundan sonra o bölge ancak bir yıkımın açık hava müzesi olabilecek. Yapılması planlanan kentsel dönüşüm ise yeni çatışmalar yaratmaktan öteye gidemeyecek. Çünkü iktidarın amacı barışı sağlamak değil ‘boyun eğdirme’ stratejisinde kentsel müdahaleyle yeni bir aşamaya geçmek.
Medeni toplumlarda şiddeti azaltmanın yolu Keane’e göre şiddeti demokratikleştirmek. Denetim mekanizmalarıyla, polis güçlerinin, orduların, istihbarat teşkilatlarının aşırı yıkıma kalkışmamasını, bu kurumların o günün hükümeti de dahil belli bir grubun elinde kalmamasını sağlamak. Bu mekanizmaların içeride tıkanması durumunda Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi gibi uluslararası mekanizmalar ya da uluslararası sivil toplum, devletlerin hukuka uygun davranmasını ve insan haklarının korunmasını sağlamak için varlar, Demokles’in kılıcı işlevi görüyorlar. Bugün çıkar çatışmaları, mülteciler üzerinden yapılan gayriahlaki pazarlıklar etkili gibi gözükse de nihayetinde iktidar bu şiddetle yüzleşmek zorunda kalacak. AİHM’de biriken yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü ihlali davaları, basına uygulanan ve artık tüm dünyanın gözleriyle gördüğü baskılar nihayetinde ister vize muafiyeti ister AB’ye giriş sürecinde, her fırsatta, iktidarın önüne konacak.
Anayasa Mahkemesinin Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili hak ihlali kararına saygı duymadığını belirten ve “Uymuyorum” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yerel mahkemenin kararında diretmesi gerektiğini savunurken “Bundan sonra isterlerse AİHM’ye gidebilirler. AİHM eğer Anayasa Mahkemesinin verdiği istikamette bir karar verirse, o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı öder” demişti. Yani iktidar her türlü hak ihlalini yapar parası neyse veririz görüşünde. Kılıçla hükmetmenin sonu hayırlı değil, Keane’in dediği gibi iktidarlar demokrasi adına yürütülen mücadelelerde işlenen şiddet suçlarından utanmaya hazır olmalılar.
*John Keane, Şiddet ve Demokrasi, Çev. Meral Üst, İmge Kitabevi
** “InConversationWith John Keane: Gods, Power, Democracy”, Sydney Democracy Network, 14.08.2015
Evrensel'i Takip Et