T.C. ve kırmızı ruj lekesi!
Fotoğraf: Envato
Haberi görmüşsünüzdür. Yalova’nın Çınarcık ilçesinde Meslek Yüksek Okulu’nda okuyan altı kız öğrenci, biri Diyarbakırlı olan iki kız öğrencinin evine baskın yapıyorlar. Adı da Kürtçe olan Diyarbakırlı öğrenciye, evinde bulunan Türk bayrağı ile işkence yapıp alnına kırmızı rujla “T.C.” yazıyorlar. Ardından da bu fotoğrafları sosyal medyada paylaşıyorlar.
Ülkedeki gidişata dair bizi uyaran bir diğer gelişme de bu olaydan birkaç gün önce, 8 Mart’ta Niğde’de yaşandı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylem yapan Niğde Üniversitesi’nden beş kız öğrenci “Her gün şehit oluyor. Neden eylem yapmadınız, şimdi yapıyorsunuz” diye kendilerine tepki gösteren bir grubun saldırısına uğradı.
Olağan koşullarda birkaç ırkçı-gericinin işi deyip geçiştirebileceğimiz bu olaylar, ülkenin olağanüstü bir süreçten geçtiği bu günlerde üzerine durup düşünmemizi zorunlu kılıyor. Olağanüstü koşullardan geçiyoruz, çünkü baharla birlikte ülkede Kürt sorunundan kaynaklı şiddetin tırmanacağına dair ciddi kaygılar var. Kaygının da ötesinde bu konuda yapılan hazırlıklar var. Devletin sokağa çıkma yasağı ilan ettiği Yüksekova’ya 80 tank sevk edildi. Bu hazırlıklar kapsamında ilçedeki okullara özel timler yerleştirilirken öğretmenler de idari izne gönderildi. Şırnak kent merkezinde benzer hazırlıklar devam ederken, Nusaybin’de de çatışmalar yeniden şiddetlendi. Özetle herkesin barış mesajlarını beklediği önceki Newroz’ların aksine, bu sene baharı savaş kaygısını büyüten gelişmelerle karşılıyoruz.
Sosyal medyada isminin başına “T.C.” yazan on binlerce kişi var. Bu tutum, insanların politik tercihlerini ifade etmelerinin bir biçimi olarak düşünülebilir. Ancak kendisi gibi olmayan/düşünmeyen insanların alnına T.C. yazmak; bu anlayışı insanlara zorla kabul ettirme, onlara boyun eğdirme tutumudur-ki faşizan bir tutumdur. Suriye ve Rojava’da kendisi gibi olmayan herkese ya biat etmeyi, ya da ölümü dayatan IŞİD zihniyetinin bir başka biçimde tezahüründen başka bir şey değildir.
Ancak yapana değil, yaptırana bakmak lazım. Her şeyden önce herkesin gözü önünde cereyan eden bir savaş gerçeği var. Kuşatma altındaki kentlerde yerle bir ettikleri mahallelerin duvarlarına “Türkün gücünü göreceksiniz”, “Türksen övün, değilsen itaat et”, “T.C. burada” yazan özel harp çetelerinin “eserleri”ni herkes görüyor. Ve Cizre. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok orada yapılan barbarlığı. Bir yanda yakılan insanlar, öte yanda işgal ettikleri evlerde kadın iç çamaşırı ile fantezi yapan ölüm timleri. Her şey göz önünde. İnsanlık tarihinin en lanetli sayfalarında yer alacak olan bu “eser”lerin altındaki imza ise, sır değil. ‘Barış’ diyen milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak için harekete geçen ama bu özel savaş çetelerini ‘dokunulmazlık’ zırhı içine almak için yasal düzenleme yapan saray rejiminden başkası değil!
Şimdi herkesin gözü önünde kentlerde cereyan eden bu savaşta devlet güçleri Kürt halkına açıktan kin ve öfke kusarken ve insanların katledilmesi bir “temizleme operasyonu” olarak sunulurken “vatandaş” ne düşünür, ne yapar acaba?
Bu sorunun yanıtını Cizre’de özel savaş çetelerinin kanla yaptıklarını, kırmızı rujla yapan Çınarcık’taki kız öğrenciler veriyor işte. En yakınındaki Kürdün alnına T.C. yazıp eline Türk bayrağı tutuşturarak milli bir dava gibi gösterilen bu savaşta devletinin yardımına koşar!
Savaş ve çatışmaların yayılması ve batıya sıçraması tehlikesinin olduğu bir süreçte, bu “vatanseverlik” anlayışının ülkeyi götüreceği yer, “düşman” olarak görülen Kürdün her yerde saldırıya uğraması ve giderek iki halkın her yerde karşı karşıya geldiği bir boğazlaşmadan başka bir yer olmayacaktır. Çünkü alına yazılan T.C. gibi, Kürde yönelik linç ve saldırılar, halkların birlikte yaşama duygusunda kırmızı ruj lekesi gibi kolay çıkmayacak ciddi tahribatlar yaratmaktadır. Bu tehlikenin önüne geçebilmek, bu savaşı “milli bir dava”, “vatan savunması” olarak gören geniş halk kesimlerinin savaşın gerçek nedenini ve sorumlularını görmelerini sağlayacak bir aydınlatma çalışmasını ve savaşa karşı barış mücadelesini büyütmeyi zorunlu hale getiriyor.
Bu sürecin işaret ettiği bir diğer tehlike de önümüzdeki süreçte Kürt kentlerinin ötesinde ülkenin batısında da işçi ve emekçi halk kesimlerinin hiç bir hak eyleminin yapılamaz hale geleceği bir siyasi atmosferin yaratılmasıdır. Çünkü saray rejimi, bu savaşı sadece Kürdü ezmenin değil, ülkeyi yönetmenin ve tek adam iktidarını kurumsallaştırmanın bir aracı olarak da sürdürmektedir. İşte sarayın muhtarından, esnafına herkesi durumdan vazife çıkarmaya çağırdığı böylesi koşullarda, her türlü hak eyleminin Niğde’dekine benzer bir şekilde kendilerini devletin yerine koyan insanların saldırılarına uğraması şaşırtıcı olmayacaktır.
Özetle önümüzde iktidarın baskı rejimini kurumsallaştırmak için savaşı tırmandıracağı günler var. Ya sivil güçleri de harekete geçirmeye çalışan bu faşizan politikalara teslim olacağız ya da zaman kaybetmeden emek, barış ve demokrasi güçlerinin bu gidişatı durdurabilecek en geniş kesimlerini kucaklayacak bir mücadele cephesini kuracağız. Bugün ülkeyi felakete sürükleyen gericiliğin halklarımızın alnına sürmeye çalıştığı lekeleri temizlemenin başka bir yolu bulunmuyor.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30