Cihadizmin dünya politikasındaki yeri
Adamın biri Sovyetlerin çöküşünden sonra bir kitap yazdı, ‘Medeniyetler Çatışması’ diye. O zaman çokları bunu abartma saydı.
Kimisi de bunu ‘komplo’ teorilerinden biri olarak sınıflandırdı.
Ama şu anda bir medeniyetler değil de bir din savaşı yaşamakta olduğumuz bir olgu.
Oğul Bush, hiç gerek olmadığı halde, ikinci Irak Savaşı’nın düğmesine basarken, bunu bir ‘Crusade’ yani Haçli Seferi’ olarak nitelendirecek, sonra bunu tevil etse bile bu aslında bir dil sürçmesi değildi.
Haçlı Seferinin karşılığı ise Cihat olmuştur hep.
Fakat şurada ilginç bir yan var ki, Cihadizmin modern dünya politikasına geri dönüşü, sömürgecilikten emperyalizme geçiş safhasında olmuştur. Ve onu devreye sokanların pek Müslümanlıkla da derin ilgisi olduğu söylenemez.
Elbette daha 19. yy. da sömürgeciliğin yayılması karşısında Pan İslamist düşünceler yaygınlaşmaya başlamış, Abdülhamit de, ülke içinde Hristiyan toplumların uyanışı ve hak talepleri karşısında, özellikle Kürtleri ve diğer Müslüman unsurları devreye sokabilmek için bunu desteklemeye başlamıştı.
Ama ülke dışına yönelik olarak 2. Wilhelm’in emperyal yayılma ve paylaşım kavgası siyasetine paralel olarak, 1914 yılı kasım ayında Cihat ilanı, İslamist siyasetçiler tarafından değil, iktidarı 1913 Babıali Darbesi ile geçiren, pozitivist ve modernist İttihat Terakki yönetimi tarafından yapıldı.
İslam sadece bir dünya gücü tarafından değil, yerel bir siyasal erk tarafından kullanıldı. Alman ajandası, özellikle Hindistan, Orta Asya ve Mısır’da Müslüman ayaklanmalarını kışkırtmakken, modernist İttihatçıların ajandası, Anadolu’nun Hristiyan toplumunu, İslam fanatizmini kullanarak kırmak, Pan-Türkist Turan devletine erişmek için aradaki coğrafi alanı temizlemekti. Cihat ilanının hem yerel hem de sınır ötesi hedefleri vardı. *
O günden bu yana, Cihadizm, farklı dönemlerde farklı dünya güçleri tarafından kullanılan bir araç oldu.
Ama onun da kendi içinde güçlü bir ideoloji olduğu, bu ideolojinin de dünya güçleri arasındaki çatışmalardan yararlanarak, bugünkü konumuna geldiği unutulmamalı.
Onların da her zaman kendi ajandaları oldu. Bunu basit bir kullanılma/kullanma mantığı içinde bakmamak lazım.
Bolşevik Rusya’ya karşı kimi İngiliz siyasetçileri, Almanya’nın sağ partileri ve ordusu, Hitler Nazizmine kullanmaya elverişli bir alet olarak bakmışlar ve bir tehdit olarak görmeyerek, önünü direnmeden açmışlardı.
Ama tarihin garip cilvesi, Nazizmin gırtlaklarını kesmesini önlemek için de, onunla ittifak kurmak zorunda kalacaklardı.
2. Dünya Savaşı’nda, ırkçı Nazi yönetimi, karşısındaki savaş blokuna karşı II. Wilhelm gibi İslam unsuruna başvurmaktan kaçınmayacak, farklı Sovyet milliyetleri savaş esirlerinden antirus, mikro milliyetçi Lejyon birlikleri oluştururken, başlı başına Müslüman lejyonları da oluşturacaktı.
İsrail başbakanı Netanyahu, geçen yıl, Hitler’in ilk başta soykırım niyeti olmadığı, Yahudileri kaçırtma ve sürme niyetinde olduğunu, dünya ülkelerinin Yahudilere kapı açmadığını, bu arada Kudüs Müftüsünün Yahudilerin Filistin’e yerleşimine şiddetle karşı çıktığını ve Hitler’e kıyım çağrısında bulunduğunu söylediğinde, büyük tepki aldı Hitler’i aklıyor diye.
Elbette Netanyahu, burada Hitler’i aklamak değil Holokosttan Filistinlilerin de sorumlu olduğunu ima etmek, bugünkü şiddet politikasını aklamak istiyordu.
Ama burada, sadece din temelinde değil, Arap milliyetçiliğinin de, Nazi erki ile, Fransız ve İngiliz manda yönetimlerine karşı, dirsek temasları olduğunu unutmamak gibi.
Nazizmin yükseliş döneminde Alman ajanlarının Mısır ve Orta Doğu manda devletlerinde cirit atmalarına da…
Buna Türkiye de dahildi. Bunun hikayesini 1948 yılında derin devlet tarafından infaz edilen büyük Türk Yazarı Sabahattin Ali’nin sıcağı sıcağına yazdığı ‘İçimizdeki Şeytan’ adlı romanında okumak mümkün.
1944 yılında Stalingrad Zaferinden sonra Nazi yanlısı Turancı çevreleri tutuklayan hatta, Gestapo’da eğitim almış siyasi şube elemanlarına işkence yaptıran CHP yönetimi, daha 1945 sonbaharında, daha Soğuk Savaş patlak vermeden bu çevrelerle dirsek temasına girecek, yükselen sola ve sendikacılığa karşı onları kullanacaktı, üniversitelerde temizliği onlar aracılığı ile gerçekleştireceklerdi.
CHP yönetimindeki Türk derin devleti yine bu dönemde, sözde muhalif DP ile paralel, İslami çevrelere oynamaya başlayacak, üstelik Atatürk heykellerine saldırıları ile nam salan en radikal Ticanilerle bağlantı kurmaktan çekinmeyecekti.
TC ‘Başkanı’ Erdoğan’ın mezun olmakla öğündüğü imam hatip okullarını açma şerefi de, Sol eğilimli aydınların gönüllü seferberliği ile açılan köy enstitülerini tasfiye eden, 1945 yılında kabul elden toprak reformunu askıya alan CHP yönetimine ait olacaktı.
Onun için Bay Baykal ile Bay Erdoğan arasındaki “derin” muhabbete çok şaşırmamak gerek.
Hitler nasıl sonunda bela oldu ise, cihadizm de, bir alet niyetine önü açılan cihadizm de bugün “kontrol” dışına çıkıp dünya başına bela olmuş vaziyette.
*Nazi ve İslam ilişkileri için Bk: David Motadel, Islam and Nazi Germany’s War, 2014 Harvard University Press. (Türkçesi Everest Yayınları tarafından yayınlandı.)
Evrensel'i Takip Et