17 Mart 2016 00:28

Köpek öldüren

Köpek öldüren

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bektaşi, iftara yakın bir caminin önünden geçiyor. Koltuğunun altında bir okka “köpek öldüren.”
Caminin köşesinde de bir “ramazan dilencisi.”
Adamın iler tutar yanı yok. Çolak, sarsak, kötürüm, ağzı bir tarafta burnu öte tarafta…
Gözünün biri Allah’ta öteki Araf’ta…
Çul çaput içinde, aç biilaç, bitkin…
Acıyor Bektaşi, dilenciye…
“Yahu” diyor, “Sana verecek aşım ekmeğim, akçem kesem yok. Şarabımın da dibi göründü ama istersen paylaşabilirim şu cennet suyunu seninle.”
Dilenci, gözlerini belerterek Bektaşi’ye uzun bir “Yoooo!” çeker.
“Neden” diye sorar bizim kalender.
Dilenci, bir uzun “zinhaaar!” daha salladıktan sonra, “Allah çarpar!” diye diklenir.
Bektaşi, gülümser: “İyi yahu, bırak çarpsın, çarparsa düzelirsin belki, çarpılmadık yerin mi kalmış?” der.
Ülkenin hali, “ramazan dilencisi” gibi. Bir yığın silleyle belayla yamulmadık yerimiz kalmadı.
Şamarı yedikçe daha da sersem sepelek olduk.
Gelen vuruyor, giden vuruyor.
Şamar oğlanına döndük.
Önce Ortadoğu’da yalnız kaldık, sonra Avrupa’da…
Son kozları oynuyoruz artık.
Bu kozların en “kârlı”sı da “mülteci krizi” galiba.
Fırsatı ganimete çevirmeye çalışıyoruz. Ölümler üzerinden yapılan bu kirli  pazarlıkta iktidar, “bir koyup üç alma” derdinde.
Özal’ın kulakları çınlasın!
“Körfez krizi”nde o da aynı “lunapark oyunu”nun peşindeydi. Rulet boşa döndü. Olmadı.
Bulgaristan sınırını Türklere açmıştı, Bulgaristan akın akın boşalınca kapıyı bir sabah kapatıvermişti.
Özal’dan bu yana da Ortadoğu bataklığından çıkamıyoruz. Bugün Trakya ve Ege de aynı bataklığa dönebilir. Ege Denizi, ölüm gölü oldu. Şimdi de o ölü-diri mültecilerden gelecek parada gözümüz.
Bugünün Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin mülteciler için 10 milyar dolar harcadığını, BM’nin ise yalnızca 455 milyon dolar destek verdiğini söyledikten sonra bu pazarlığı şöyle özetliyor: “Ayıptır ayıp... Bu Birleşmiş Milletler Teşkilatı bu iş için kurulmadı, ‘Kapıyı aç!” diyorlar. Dünyadaki diğer ülkelerin kabul ettiği mülteci sayısı ne kadar? Bazıları yüz tane almış, öbürü üç yüz tane, beş yüz tane, bin tane... Bizim alnımızda enayi yazmıyor, kusura bakmayın. Bir yere kadar sabır, sabır, sabır...Ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız. Herhalde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor.”
Ağzımızı avucumuzu açtık, Avrupa’dan gelecek avroları bekliyoruz. Para gelmezse otobüslere doldurup göndeririz, diyor. İnsan sadece “tane” ve “kelle” sermaye için.
Avrupa’nın göndereceği her kaçak mülteciye karşı, Avrupa’nın kabul edeceği bir yasal mülteci…
Ne için?
Erdoğan’ın “Kayseri pazarlığı”yla kopardığı 3 milyar avroyu arttırmak, Avrupa’da vizesiz, pasavansız serbest dolaşmak, Avrupa Birliği’nin kapısında yatmaktan kurtulup avluya kapağı atmak için.
Avrupa bu pazarlığı yer mi?
Bakacağız.
Yese de yemese de hiçbir ahlaki yüzü olmayan, acı ve ölüm üzerine kurulmuş bu pazarlıktan ülkenin tarihine kalacak olan erdem değil, aşağılanmadır.
Çite takılacak koyunların yününü eğirip satmayı düşleyen bir tüccar-siyaset, erdemli olabilir mi?
Şimdiden ellerimizi ovuşturup “peşin satan, veresiye satan” tabelasının önünde poz veren taşra esnafına benzedik...
Çite takılan koyunların yünlerinden eğirdiğimiz iplik kazak olacak, kazaklar Avrupa Birliği çarşılarında, eski adıyla “Ortak Pazar”da,  satılacak ve gelen parayla da ülkenin dağ gibi birikmiş dış borcu ödenecek.
Ne diyordu Hoca Nasrettin?
“Peşin parayı duydun nasıl da gülersin köftehor!”
Başbakanın, Cumhurbaşkanının ağızları kulaklarında!
Oysa bu ön pazarlığın ve anlaşmanın yoksul mülteciler için gülünecek hiçbir yanı yok. Bu anlaşma, ülkenin duvarına asılmış bir utanç belgesidir.
Ölüm üzerinden yapılan, yapılacak hiçbir pazarlık insani değildir. Avrupa, çöpünü  boşaltacağı bir arka bahçe arıyordu ve buldu. Ancak sorun böyle çözülemeyecek.      
Türkiye ve Avrupa, siyasi sorunları çözmeye çalışırken mülteciler kar gibi yığılacak ve “toplumsal çığ” Avrupa’yı ve bu ülkeyi süpürecek. Saraylar, konaklar değil, yeni toplama kampları inşa edilecek.
Sözün özü, evdeki hesap çarşıya uymayacak, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunacak.
Batıda kıyılarda, doğuda bodrumlarda çocuk cesetleri...
İç savaş, terör, yoksulluk, ölüm...
Boşalan, boşaltılan kasabalar, iller, ilçeler...
Tecrit, tehdit, tehcir...
Çocuk gelinler, kadına yönelik şiddet, tecavüz, cinayet...
Şeyhülislamların akla ziyan dinsel-cinsel fetvaları...
Kanla beslenen kara kamu ve onun ahlaksız medyası...
“Ramazan dilencisi”ne döndük, merhem ilaç tutar yanımız yok!
Bektaşi’nin şu köpek öldüreninden birkaç yudum alsak mı dersiniz?
Çarpılırsak düzeliriz belki.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa