20 Mart 2016 00:20

Barışı şiirle kotarmak

Barışı şiirle kotarmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Barışı şiirle kotarmak olacak iş değil elbet! Şair aklı işte, çocuktan farksız! İnsan doğasına aykırı her olumsuzluğun karşısına çıkacak cesareti ve muhakeme gücünü kendinde görüyor herkesten önce; yangına körükle giden savaş bezirgânlarının eğreti düşmanlıklarını şiirle alt etmeye çalışıyor.
Hele bu yürekli karşı çıkış hedefini Türk-Yunan dostluğunda yoğunlaştırınca daha bir önem kazanıyor. Dostluğu düşmanlığı girintili çıkıntılı sınırlarla ayırıp, neredeyse ortak tarihleri yok sayan geleneksel duvarları Marmara Depremiyle (19 Ağustos 1999) çöküverdi birden. Resmi makamlardan ferman bekleyen Yunan halkı, tüm içtenliğiyle bitiverdi yaralı bir ahtapotu andıran Türk depremzedelerinin yanında. Yardımlar, kurtarmalar. Gözü yaşlı kucaklaşmalar komşuluk ilişkilerimizin kapısını ardına değin açarken, bu kez Atina’nın sarsılmasıyla biz taşındık Ege’nin öte yakasına. Derken politik ortamın sisli havası yavaş yavaş dağılmaya başladı ister istemez. Ardından sanatsal etkinlikler gündeme taşındı tüm içtenliğiyle, kördüğüme dönüşmüş ilişkiler yumağını ucundan kıyısından çekiştirerek.
Bir denizin iki yakasına taşan binlerce yıllık uygarlık tarihinde ‘barış’ ortak söylemdi zaten. Kültür ve sanatın taşkın dili ondan alıyordu duyarlığını. Barış süreci, sanatsal yaratıları özgür ve özgün bir süreçti. Barışı köstekleyen her darbenin yaşama sevincini de kararttığı açıktı. Barış demek, uygarlık demekti. Bir yerde gelişmişlik göstergesiydi insanlığın.”
Ahmet Günbaş ve M. Kadri Sümer’in hazırladıkları Barış ve Dostluk Şiirleri Antolojisi Ege’de Mavi Düşler Duvar Yayınları tarafından yayınlandı. Yukarıdaki satırlar şair Ahmet Günbaş’ın kitabın girişinde yer alan “Barışı Şiirle Kotarmak” başlıklı yazısından.
“Savaş çığırtkanlığının aksine, bugüne değin her iki ulusun şairleri sürekli barış ekseninde gezindiler. Üretken emeğin düşlediği paylaşım ve dostluk gerçeğinde halkların kardeşliğini başat kıldılar. Bu yüzden “Sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın” dizesiyle barışı tanımlayan Ritsos’la birlikte, “Yaşamak / bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine”  diyen Nâzım’ı, aynı yazıta kazımak gerekir.” (Ahmet Günbaş. A.g.y.)
Antolojide Güngör Gençay’ın da “Biri İstanbul’dur Gözümün, Biri Atina” adlı şiiri yer alıyor. Şiir Evrensel Kültür’de (Temmuz 2000) yayınlanmış. Kitaptan Gençay Güngör ustanın şiirini paylaşalım:

BİRİ İSTANBULDUR GÖZÜMÜN BİRİ ATİNA

“Mayısın dudaklarıyla gülümsüyor sabahlar
İçimde coşkulanan alkış sesleri.
Yolcuyum atlasların kurak iklimlerine
Bakmışsın Patra’yım, bakmışsın Kerkyra.
Bakmışsın Kütahya oluyorum.

Biri İstanbul gözlerimin biri Atina
Akıyor tonlarıyla yeşil rengi dağların
Mutluyum yol aldığım uçurtmalarda
Ortaklığına bütün selamların
Öpücükler gönderirken
Kendimi şiirlere katıyorum.

Aydınlıklar döşeniyor yollarımıza
Öncesini ve sonrasını Miladın
Yeniden üretiyor çocuklarımız
Mavisi sevgiyi söylerken bulutların
Çok ağızlı meridyenlerde
Gözlerimin konuklarına
bulutlar sunuyorum.

Kokusu giysilerine taşınıyor insanların
Yüreği emeğin kardeşliğine
İnce bir sızıdan ayırıp aklımın adımlarını
İstanbul ve Atina’lı gözlerle ağlıyorum
Zor zamanlar arasında yürüyen
Pembe-beyaz çocuk ellerinden
Çiçekler alıp
Şiirler veriyorum.”

ZİTO İ EPANASTASİS! / (YAŞASIN İSYAN)

İzmirli şair Tuğrul Keskin’in “Özgür dünyanın tutsakları, efendiler!/ söz etmeyin bizlere özgürlükten/ özgürlük Anadolu kapılarında/ bir kez daha yılmamaksa ölümden/ özgürüz demektir biz yoksullar artık” dizeleriyle başlayan şiiri de şu dizelerle sürüyordu:
“Bizleri köleleştiren prangalarınızdan/ kurtulmak kavlindeyiz Küçük Asya’da
Özgür dünyanın zavallıları, efendiler!/ söz etmeyin bizlere altın vatandan/ eski ve yeni vatan çiftliğinizdir sizin/ bizler için vatan; yeni doğmuş çocuğun/ zeytin gözlerinden başka bir şey değildir
Körler ve köleler özgürleşecek bugün/ kıracaklar zincirlerini burada, Asya’da.
Özgür dünyanın sırtlanları, efendiler!/ söz etmeyin bizlere kurtuluştan asla
“tanrı ve beyler bizleri nasıl kurtarır/ bizleri kurtaracak kendi kollarımızdır/ isyan ateşini körükleyip bir kez daha
Zulmü rüzgârlara savuracağız”/ insanlık vicdanının hürleştiği Asya’da.
Özgür dünyanın zalimleri, efendiler!/ Kalplerimiz sizlere karşı nefretle dolu/ yarattığınız yokedici savaşın ardından/ söz etmeyin bizlere asla kurtuluştan/ barıştır ancak kurtaracak, yoksulu acıdan
Ve barış renkli bir kuşun kanadında bugün/ soluk soluğa yükselecek Küçük Asya’dan.
Özgür dünyanın kan emicileri, efendiler!/ sözlere karşı duyduğumuz bu derin nefret/ halklar arasında yarattığınız nefret değil/ başkaldıranların büyük kutsal nefretidir bu/ ve kahredecek olan budur kölelik bağlarını
Bunun içindir ki bizler, bir vatanın değil asla/ insanlığın askerleri olarak öleceğiz Asya’da
Ve ortak dünyanın yoldaşları, kardeşler!/ yeni gelen 1921 yılı bu yukarı cephede/ ne boş yere ölenlerin ağıtlarını duyacaktır/ ne de acı çekenlerin feryadı duyulacaktır/ toprak altından kemiklerimiz fakat, sonsuza kadar haykıracaktır;
Zito i epanastasis! Zito i epanastasis!/ Yaşasın isyan! Yaşasın isyan! Yaşasın isyan!” (Tuğrul Keskin, Zito İ Epanastasis /Manifesto)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa