24 Mart 2016 03:13

Ümitle direnişin bahar çağrısı!

Ümitle direnişin  bahar çağrısı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Newroz mücadelenin, ümitle direnişin, bahar güzelliği ve kardeşliğinin toprağa, güne-güneşe ilanı olarak da tanımlanabilir. Dicle-Fırat havzası halklarının çeşitli din ve mezheplerden inançlarından da motifler alan bu rengânk bayramın aktüel en ileri düzeydeki anlamı Kürdün özgürlük ve hak eşitliği “aşkı” yla dile gelmektedir. Yüzbinlerin doğanın tüm güzel renkleriyle bezenmiş direniş türkülerinde dile gelen bu yaşam umudu ve sevgisi, ülkemizin ve bölgemizin her tarafını saran zulmün toplarına karşı halkların gür sesini temsil ediyor.

Bundandır ki, “ölsek de barıştan vazgeçmeyeceğiz, bilsinler diye geldik” diyen de; “Ne olursa olsun gelecektik. Gelmesek olmazdı. Varız, burdayız diyelim diye geldik” diyen de; “Burda bir halk var görsünler diye geldik” diyen de bütün ezilmişlerin, baskı ve terörle sindirilmek istenen tüm emekçilerin bugün ya da sonra, ama kaçınılamaz öfkesi, umudu ve insanca yaşam için direnişinin sesi oluyor. Büyütülmesi, milyonlarla çoğaltılması şart olan sesin sesi! Yan yana olmanın; omuz omuza kol kola durmanın kararlı haykıran sesi!

Böyle olmak zorundadır: Tarihte çünkü kim ne kazandıysa hak adına; uğruna dövüşerek kazandı. Bugün de öyledir: yaşam koşullarını iyileştirmek için en küçük hak kırıntısından en geniş anlamıyla siyasal özgürlüklere değin her yerde ve her zaman özgürlük ve eşitliğin yolu direnişten, mücadeleden geçmiştir. Ancak öyle zamanlar vardır ki, küçük boyutlu bir başkaldırı dahi, kendi kirli çıkarlarını halklara kanla dayatan zorba yönetimlerin ayakları altındaki toprağın sarsılmasına ve tahtları-taclarıyla yıkılacakları anları düşünüp daha gaddar daha arsızca saldırmalarını, bir tür kaderleri haline getirir. Şimdi böylesi korkuyla zalimane saldıran bir tiranlık yönetiminin sadece ülkemizi değil bölgemizi de kana kestiği böylesi bir durumdayız. Saray zulüm idaresinin sürmesi halkın hak isteyen, eşitlik isteyen, barış isteyen tüm kesimlerini karanlık zindanında boğma siyasetine bağlanmıştır. Ya biri ya öteki! Dayatılan budur! Başlıca malzemesi daha fazla terör, daha fazla hak gaspı olan bu politikanın sürdürülmesi gerginlik ve yalan üretimine bağlanmıştır. ‘Can damarı’ gerginlik, cehalet ve yalandır! Erdoğan- Davutoğlu profesörleri cehalete övgü düzmekte; burjuva iktidar ülkenin ilerici-aydın birikimini, toplumsal gelişmeleri bilim ve aklın süzgecinden geçiren akademisyenlerini ihanetle suçlayıp zindanlarla susturma çabasındadır. İktidar çanağından beslenen güruh her olay ve gelişmeyi çarpıtarak insan zekası ve anlama yetisiyle alay etmekte, bir yalan fabrikası gibi çalışarak iktidarın halka karşı suçlarını örtme malzemesi üretmektedir. Arpalık ambarları boşalana dek bu böyle devam edecektir. Barış karşıtlığının ülkede ve uluslararası alanda onca öne çıkarılmasının nedeni bu yalan ve yağma siyaseti-idaresi ve ‘düzeni’nin sürdürülmesidir. Ankara-İstanbul katliamlarından da, Brüksel’deki bombalamalardan da yarar bekleyecek denli karanlık ve arsız bir kast, bir grüh politikasıdır bu! Ya teslim olunacak ya da boşa çıkarılması için mücadele edilerek karanlığın duvarları darmadağın edilecek! Sürdürücüleri, “arası yok!” diyorlar, ve bu büyük oranda doğrudur.

İşçiler, “Direne direne kazanacağız” diyorlar. Kürtler, çocukları, eşleri ve kardeşleri savaş sahasında, barikatlarda ve tank atışları altında can verirken; haksız bir hegemonyayı tank-top saldırılarıyla sürdürmeye çalışanların dayattıkları savaşa karşı barışta ısrar ediyorlar. Bu direniş ve birleşme çağrısı güç bulmalı; büyütülmelidir. Erdoğan’ın “teröre karşı seferberlik” çağrısı ise, terör olarak gösterdiği Kürt mücadelesine karşı sövenist fanatizmi büyütmeye adaydır. Buna çağrıdır; ve halkların “bir arada olma ve eşit haklara sahip olarak birlikte yaşama” umudu ve duygusunu yok etmeye açıktır. Oysa, tüm milliyetlerden halk çoğunluğu “barış“ istemekte; Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümünü bunun en önemli koşulu görmektedir. Türkiye yöneticilerinin Suriye’deki savaşın körükleyici tarafı olmaktan çıkmasını, Nusra ya da başka terörist çetelirin desteklenmesinden vazgeçmesini; Suriye’de “tampon bölge oluşturma” ve Rusya ile savaşın eşiğine taşıyan provokasyon politikasını terketmesini istemektedir. 

Bu bir direnişe tutunma ve oradan barışa ilerleme hattıdır. Güçlendirip ilerletecek olanlar ülkenin her ulus ve ulusal topluluklardan tüm baskı görenleri, hakları çalınanlar, ezilip sömürülenler ve vahşi saldırılarla susturulmak istenenleridir. İşçilerin, kent-kır emekçilerinin Kürtlerle aynı mengenenin dişlileri arasında ezilmek istendiklerini görerek mengeneyi parçalayacak bir tutum göstermeleri bu bakımdan belirleyici öneme sahiptir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa