Her katliamdan sonra aynı açıklamalardan bıkmadınız mı?
Fotoğraf: Envato
Madrid, Londra, Paris, İstanbul, Ankara, Beyrut... katliamların ardından “dayanışma”, “birlik”, “teröre karşı ortak mücadele” çağrısı yapan Avrupa Birliği (AB) üyesi olan ve olmayan ülkelerin liderleri aynı kalıptaki açıklamalarını bu kez Brüksel’deki alçak terör saldırısının ardından yaptılar.
“Belçika yalnız değildir”den tutun “Je suis Bruxelles”e kadar pek çok şey söylendi, bayraklar yarıya indirildi, yas ilan edildi. Bununla kalınmadı kıta genelinde “güvenlik alarmı” verildi, kent merkezlerine askeri yığınaklar yapıldı. Schengen Bölgesi’nde sınır kontrolleri başlatıldı.
Yani AB’nin, NATO’nun, Belçika’nın kalbi Brüksel’de yapılan katliamın ardından önceki katliamlardan sonra söylenenler ve yapılanlardan farklı bir şey yok.
Her katliamdan sonra aynı mesajları duymak insana gerçekten bıkkınlık veriyor. Bu nedenle ezberlenmiş cümlelerin liderler tarafından arka arkaya sıralanması aynı zamanda bir sonraki katliamın engellenmeyeceği anlamına da geliyor.
Halbuki, her katliam aynı zamanda bir sonraki katliamın olmaması için fırsatlar sunuyor.
Ne var ki, özellikle Paris ve Ankara Katliamlarından yeteri dersler çıkarılmadığı için kısa bir süre sonra aynı katliamların, adeta tıpkısının, tekrarlanmasının önüne geçilmemiştir. 22 Mart Brüksel’de yapılan ve 31 insanın canına mal olan katliamlar pek çok açıdan 13 Kasım’da Paris’te 130 insanın katledildiği saldırıyla adeta iç içe...
Daha açık ifade etmek gerekirse Brüksel Katliamı, 13 Kasım’daki Paris Katliamı’nın devamı niteliğindedir. Çünkü eylemi yapan aynı hücrenin elemanları. Bu nedenle Belçika Başbakanı Charles Michel’in “Korktuğumuz başımıza geldi” demesi boşuna değildir.
Belçika’da daha çeşitli saldırılar düzenleyenler ile Paris katliamlarını gerçekleştirenlere baktığımızda Brüksel’in Molenbeek semtinin radikal dinci terör örgütleri için Avrupa’daki “kavşak” ya da “başkent” haline geldiği görülüyor.
Dün Başyazarımız İhsan Çaralan’ın dikkat çektiği gibi Türkiye’de Adıyaman neyse Avrupa’da Molenbeek odur.
Bu nedenle Süddeutsche Zeitung’un yaptığı gibi “Neden Belçika?” diye sormak yerine “Belçika neden katliamı engelleyemedi?” diye sormak daha doğru olacaktır.
Bugün bütün dünyanın sorması gereken asıl soru da bu olsa gerek...
Çünkü, katliamları yapan teröristler bilinmeyen, tanınmayan kişiler değildi. Tersine her katliamdan sonra eylemi yapanların istihbarat tarafından izlendiği, çoğunun sabıkasının bulunduğu, terör örgütüne Türkiye üzerinden nasıl ve ne zaman katıldıkları, Suriye’ye gittikleri ve nerelere barındıklarına dair ayrıntılı bilgiler yayımlanıyor.
Şimdi sormak gerekmiyor mu, “Madem teröristler istihbarat örgütleri tarafından bu kadar yakından tanınıyorsa, katliamlar neden engellenemiyor?”
İstihbarat örgütleri yöneticileri ve “güvenlik uzmanları” bilinen teröristlerin katliam yapmasının engellenememesini “kör noktalara” bağlıyorlar. Yani, teröristler bilinmesine rağmen terör eylemi yapmaları engellenemiyormuş... Kendilerini takip ağının dışına çıkarabiliyorlarmış...
Halbuki; 11 Eylül 2001’den sonra bu “kör noktaların” kapatılması adına halka güvenlik için özgürlüklerinden feragat etmeleri çağrısı yapılmış ve bu temelde var olan pek çok temel hak rafa kaldırılmıştı. Denilebilir ki; “terörle mücadele” adı altında temel haklarda yapılan gasplar, yurttaşların her adımını istihbarat ve güvenlik örgütlerinin denetimine koyarken, halkın canına kasteden teröristler eylemlerini sürdürmeye devam ediyor.
Bu demektir ki, sorun demokratik hakların varlığında değil, güvenlik birimlerinin teröristleri engellememesinden kaynaklanıyor.
Gelinen aşamada terör saldırıları can almaya devam ettiği için olan halkın kazanılmış demokratik haklarına oldu. Dahası her terör saldırısından sonra var olan temel hakları hedefe koyma bu kez da yapıldı. Bakalım önümüzdeki günlerde hangi hakları somut olarak hedefe koyacaklar.
Özetle, Batılı kapitalist devletlerin “terörle mücadele” adı altında aldığı bütün güvenlik önlemlerinin çoktan iflas ettiği Brüksel Katliamı’yla bir kez daha görülmüştür.
İzledikleri politikalarla bırakalım bataklığı kurutmayı, sinekleri dahi yakalayamıyorlar.
Terör saldırıları, katliamlar ancak bu katliamların yapılmasına neden olan politikaların köklü değiştirilmesiyle mümkündür. Afganistan’da başlayan Suriye’de devam eden işgal ve paylaşım savaşları bugünkü terör ve şiddet sarmalının ana kaynağıdır.
Buna rağmen Batılı ülkelerin egemen sınıfları bu yanlış politikadan dönme niyetinde değil. Dolayısıyla, terör saldırılarının kurbanı olan halkların harekete geçip savaş ve paylaşım politikalarına karşı mücadelesi yeni katliamların olmaması için tek çıkar yoldur.
- Almanya seçimlerine doğru: Muhafazakarlar aşırı sağcılaşıyor 31 Ocak 2025 04:47
- Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi? 24 Ocak 2025 04:15
- 2. Trump döneminde Avrupa'yı neler bekliyor? 17 Ocak 2025 04:58
- Avusturya'dan Güney Kore'ye siyasi krizler ne anlama geliyor? 10 Ocak 2025 04:08
- Almanya ABD’nin arka bahçesi mi? 03 Ocak 2025 04:54
- Avrupa 2024-25: Krizler, çelişkiler ve mücadele 27 Aralık 2024 04:19
- Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı 20 Aralık 2024 05:25
- ‘Suriyeliler gitsin mi, kalsın mı’ tartışması üzerine 13 Aralık 2024 04:24
- Avrupa'da 'siyasi kriz' hayaleti dolaşıyor 06 Aralık 2024 06:40
- Almanya'yı savaşa hazırlıyorlar 29 Kasım 2024 06:45
- Kiev'deki hesap Moskova'ya uyacak mı? 22 Kasım 2024 04:30
- Bir Almanya gerçeği: İşçilere yoksulluk, CEO’lara zenginlik 15 Kasım 2024 04:12