Twitter’da ustalık dönemi
Hafta başında Twitter kullanıcıları onuncu yaş günü vesilesiyle Twitter’dan bir mesaj aldı: ‘On yıl önce bugün her şey tek bir tweetle başladı. O günden beri birlikte muhteşem bir şey inşa ettik. Bunu sensiz başaramazdık!’ Twitter’ın sadece on yıldır hayatımızda olduğunu düşününce, sosyal medyanın toplumsal yaşamda yarattığı dönüşüm epey etkileyici gözüküyor. Bu dönüşümün doğası ise tartışmalı. İnternet ve sosyal medya, özgürleştirici alanlara mı ev sahipliği yapıyor? Yoksa özgürleştirici sandığımız sosyal medya kapitalizmin yeni bir yansımasından başka bir şey değil mi? İnternet ve özelde sosyal medyayı iyi ya da kötü gibi basit bir ikili karşıtlığa sıkıştıran bu tip sorular epeydir soruluyor ve küresel gelişmeler ışığında devam eden tartışmada, nereden bakıldığına bağlı olarak ibre iki uç arasında gidip geliyor. Oysaki ikili karşıtlıklar bu mecraların doğasını asıl belirleyenin toplumsal, tarihsel ve politik bağlamlar olduğunu gözden kaçırmamıza neden oluyor.
Geçen hafta onuncu yılını kutlayan Twitter, insanların birbirine küfür ettiği, nefret söyleminin yaygın bir biçimde dolaşıma girdiği, ayrımcılığın yeni formlar alarak beslendiği bir alan. Twitter aynı zamanda yolu başka mecralarda tıkanmış seslerin yükselebildiği, hak ihlallerine karşı dayanışmanın ve karşı duruşun örgütlenebildiği, yurttaşların haber alma hakkını hayata geçirilebildikleri bir platform. Bu haftadan somut bir örnekle Twitter, Reza Zarrab’ı tutuklatan Savcı Prete Bharara’nın eline Fethullah Gülen ilintili bir dernek plaketini vasat altı bir Photoshop kullanımıyla tutuşturan Sabah’ın deşifre edilebildiği bir toplumsal arena.
Bağlamına yerleştirince, Türkiye ile beraber Twitter’ın da ustalık dönemini yaşadığını görüyoruz. Kendilerini değilse de, sık yaşadığımız gerçeğini artık kanıksadığımız kriz anlarında, yayın yasaklarına paralel Twitter yavaşlatmaları, bu toplumsal ve tarihsel bağlama özgü bir sansür mekanizması olarak not edilmeli. Ya da işlerini yaparken gözaltına alınan, tutuklanan gazetecilere, avukatlara sosyal medya paylaşımlarının sorulması, paylaşımların iddianamelere girmesi bağlamından ayrı tutulursa anlaşılması imkansız bir toplumsal gerçeklik. Acaba başka bir bağlamda Twitter ‘toplumların baş belası’ olarak nitelenmiş midir, ya da atılan tweetler üzerinden sayısız Cumhurbaşkanına hakaret davası açılmış mıdır?
SİSTEMİ DEĞİL BİREYİ, TARİHİ DEĞİL KOMPLOYU GÖRMEK...
Bu hafta Twitter Reza Zarrab’ın savcısı Prete Bharara’ya sevgi selinin de mecrası oldu. Savcı Bharara’dan kısa sürede bir kahraman yaratıldı, kendisine methiyeler düzüldü. Bharara’nın Twitter takipçisi birkaç saatin içinde on katına çıktı. Aynı savcıdan iş birlikçi bir düşman çıkartılmasıysa çok sürmedi. Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklanmasına ilk gün yer vermeyen bazı gazeteler, düşmanı dün yakalayıverdi. Hükümet Sözcüsü Ömer Çelik önceki gün Zarrab’la ilgili açıklamalarda bulunmuş ve ‘ABD’de bir savcının tasarrufuyla hastalıklı faaliyet, dizayn’ sözlerini tekrarla sarf etmişti. Buradan yola çıkarak Star gazetesi dün ‘ABD Gezi’den bu yana sürdürdüğü darbe denemelerine yenisini ekledi: Hedef Erdoğan’ ifadelerini manşete taşıdı. Her şey bir yana, olaylarda bir hukuk sisteminin, kurallarla işleyen mekanizmaların varlığını (ya da yokluğunu) görmek yerine, işini yapan bir savcıdan darbe maşası ya da kurtarıcı kahraman çıkarmak bir kez daha hakikatle kurulan ilişkiye mal oluyor. Aynı birey vurgusunu, bu kez sistemsel yozluğu görmezden gelmek biçiminde, Ensar Vakfı ve cinsel istismar davasında görebiliyoruz. Siyasilerin Ensar Vakfını korumak için söyledikleri bir yana dursun, gazetecilik reflekslerinden yoksun bazı gazetecilerin ‘Canım suçlu bir kişidir, koca bir kurum suçlanamaz’ söylemine iştirak etmesi dikkat çekici ve vahim.
THE INDEPENDENT ONLINE, RADİKAL KAPANDI
İngiltere’de yayın yapan The Independent gazetesi bundan böyle basılı olarak yayımlanmayacağını açıkladı. Türkiye’nin ilk online gazetesi olarak lanse edilen Radikal ise bu hafta kapandığını duyurdu. Haziran 2014’te ‘Bize Ayrılan Kağıdın Sonuna Geldik’ manşetini çoğumuz gazetenin pasifize edilmesinin ve hatta öncesiyle birlikte düşününce yakın bir gelecekte kapanmasının sinyali olarak okumuştuk. 2013’te Ankara bürosundan çok sayıda gazeteci işten çıkarıldığında ve Radikal İki kapandığında adı Radikal İki ile özdeşleşmiş Gazeteci Tuğrul Eryılmaz şunları söylemişti: ‘Artık başka türlü bir gazetecilik var: Misyoner gazetecilik. Bizler üzerimize düşen şeylerin bir kısmını bile yapsaydık, böyle olmazdı.’ Üç yıl sonra bugün buradayız. Acaba gazetecilik adına daha kötüsünü de görecek miyiz? Ya da doğru soru şu: Bundan daha kötüsü var mı?
Evrensel'i Takip Et