28 Mart 2016 00:53

Göçüp gidecekler, gölgesiz!

Göçüp gidecekler, gölgesiz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsanlık tarihinin 7.500 yılına tanıklık eden Diyarbakır Suriçi’ndeki tanklı-toplu yıkım yetmemiş olacak ki, AKP-Erdoğan iktidarı Sur’un büyük bölümü için ‘acil kamulaştırma’ kararı aldı. Üç ayı bulan bir direnişin ardından bazı cenazelerin hâlâ sokaklarda olduğu, 28 ailenin iki buçuk aydır çocuklarının cenazelerini beklediği koşullarda alelacele alınan bu ‘işgal’ kararı, tanklı-toplu yıkımın yarım bıraktığını tamamlamak amacını taşıyan siyasi bir karardır. Siyasi bir karardır, çünkü bu “kamulaştırma” kararı ne bölgenin yerleşimcileri, ne de belediyeler ve mimar-mühendis odaları gibi sorunun doğrudan muhatabı konumunda bulunan hiç kimsenin görüşü alınmadan verilmiş bir karardır. Dahası Suriçi, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan bir ‘açık hava müzesi’dir. Dolayısıyla bütün insanlık tarihi bakımından önem taşıyan bir kültürel varlığın geleceğini tehdit eden ve hiçbir hukuki dayanağı olmayan bu karar, bütün insanlığa karşı alınmış bir karardır. Bu nedenle bunca yıkım yetmezmiş gibi Suriçi’ne “kamulaştırma” adı altında el koyma kararını verenler, bizlere nedense yine UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasi Listesinde yer alan Palmira Antik Kenti’ne IŞİD’in ve Afganistan’da Buda heykellerine Taliban’ın yaptıklarını hatırlatıyor. 

Elbette iktidarın bu yıkım ve işgal kararı, hesapsız değil.

Öncelikle Sur’da üç ay süren direnişin bütün izleri silinmek isteniyor. Bilinebilir bir şeydir ki, bir avuç gencin dünyanın en büyük ordularından birine karşı sürdürdüğü direnişi kazanma şansları yoktu. Ancak bu direniş, ulusal hak eşitliğine dayalı demokratik-barışçıl çözüm isteyen bir halkın çocukları karşısında egemenin nasıl aciz kaldığını ve aciz kaldıkça nasıl en kirli savaş yöntemlerine başvurduğunu bütün dünyaya gösterdi. Sur’daki 16 mahalleye ait 348 bölgeyi içine alan “kamulaştırma” kararının, direnişin son gününe kadar sokağa çıkma yasağı uygulanan 6 mahallesinin neredeyse tamamını kapsamasının nedeni de budur. 

Şimdi kamulaştırma kararı verilen bölgelerin TOKİ’ye devredileceği konuşuluyor. Herhalde TOKİ’nin de ilk işi, tıpkı Fransız burjuvazisinin 1848 Devrimi’nden sonra barikat savaşlarının izlerini silmek için uzun, düz ve geniş caddeler açması gibi, Sur’daki direniş sokaklarını/ kûçelerini yıkmak olacak. Sonra burjuva gericiliğin AKP-Erdoğan iktidarı ile kader birliği yapmış olan kesimlerinin en gözde kurumlarından biri olan TOKİ, elbette en iyi bildiği şeyi yapmak; Sur’da yeni bir yağma, rant ve sömürü planı için kolları sıvayacak! Tıpkı Van depreminden sonra yaptığı gibi. 

Peki, binlerce yıllık tarihi varlıklar ne olacak?

İktidar elbette bütün tarihi varlıkları yok etmeyecek. Bilindiği gibi Başbakan Davutoğlu, çeşitli açıklamalarında Sur’un yeni ‘Toledo’ olacağını söyledi. O yüzden ‘Yeni Osmanlı’cı iktidarın tarihe yaklaşımı dikkate alındığında, Sur’a biçeceği tarihsel misyonu da tahmin etmek mümkün. Davutoğlu ve Erdoğan, ‘ecdat’ edebiyatı üzerinden nasıl tarihi, bugün ülkede  Bölge’deki emellerine dayanak oluşturacak şekilde yorumluyorlarsa, Sur’da da yapacakları odur. İnsanlığın ortak kültürel değerlerini ya ortadan kaldıracaklar, ya da görünmez hale getirecekler. Sonra Osmanlı-İslam kültürü üzerinden Sur’da kendilerinin sahiplenebileceği yeni bir kültürel-tarihsel inşa gerçekleştirecekler. Yanına bir de AVM’ler ve büyük camiler yapıldı mı ‘yerli ve milli Toledo’muz için ‘dönüşüm’ tamamlanacak(!) Tabii İspanya’nın Toledo’su bütün kültürel mirasın sembolüyken bizimkine Türk-İslam tekçiliği damgasını vuracak!

Uzun lafın kısası Sur’un “kamulaştırılması” kararı, Kürt ulusal mücadelesinin direniş kalelerinden birinin yok edilmesinin ve insanlığın birlerce yıllık kültür-tarih mirasını yok edip yerine ‘yerli ve milli’ kültür-tarih inşasının kararıdır. Bu karara karşı direniş, bir yanıyla Kürt halkının kendi topraklarında kendini yönetebilmesi mücadelesi olarak anlam kazanıyor. Ancak öte yandan da bütün insanlığın ortak değerlerini savunmak anlamına geliyor. O yüzden bu karar karşı direniş, sadece Sur’da yaşayanların ya da Kürt halkının değil; eşit haklar temelinde birlikte yaşamdan yana olduğunu söyleyen bütün halk güçlerinin ve barbarca yıkıma karşı her yerde insanlığın ortak tarih-kültür değerlerini savunan dünyanın bütün ilerici güçlerinin sorumluğu durumdadır. 

Bu yıkım ve işgal kararını verenlere son sözü uğradığı bunca istilaya rağmen dimdik ayakta duran Diyarbakır Sur’ları, Ahmed Arif’in kendilerine ses veren dizeleriyle söylesin:

 “ Binlerce yıl sağılmışım,
 Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
 Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
 Haraç salmışlar üstüme.

Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa