29 Mart 2016 01:00

Cihadizm 3

Cihadizm 3

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İkiz Kuleler’den sonra Siyasal İslam Bumerangı, farklı zamanlarda Moskova, Madrid, Londra, Paris, Ankara, Mumbai, Reyhanlı, Suruç’u vurdu. Şimdi de İstanbul, Taksim… Canlı bombalar, On yılı aşkın bir süredir Afrika, Afganistan, Irak ve Suriye’yi vururken, Libya’da aşiret savaşları devam ederken,  TV başında pek de şaşırmadan izleyenler, Paris ve Brüksel’den sonra şokta.
Brüksel’deki patlamalar, bence 11 Eylül’den bu yana en şok edici tırmanış. Nasıl 11 Eylül, İkiz Kuleler, Pentagon ve Beyaz Saray’ı, yani siyasal, ekonomik ve askeri erkin merkezlerini birlikte hedef aldıysa, Brüksel’deki saldırı da, ekonomik ve siyasal bir ittifak olan AB yanında NATO’nun merkezini hedef alıyor
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz ve olmayacak.
Brüksel’de kısa bir süre önce, AB ile T.C. arasında, mülteciler konusunda, Avrupa’nın temel değerlerini ve insan haklarını dikkate almayan çirkin bir anlaşma yapıldı.
Avrupa, nasıl 30’larda geliyorum diyen Holokaust konusunda iyi bir sınav vermedi ise, şimdi de mülteci tsunamisi konusunda iyi bir sınav vermiyor.
Bir çeşit, esir ticareti anlaşması yapıldı.
Avrupa’nın mülteciler konusunda verecek parası varsa, ağır ekonomik kriz ortamında insani tavır sergileyen Yunanistan’a vermeliydi.
3 çocuğunu kurtarmak için 2 kızını başlık parasıyla veren Afganlı kadın, niçin “Türkiye’ye dönmektense, ölmeyi tercih ederim” diyor Midilli Adası’nda?
Bu adalar 1914-22 arasında başka bir mülteci tsunamisi yaşamıştı, Anadolu kıyılarından…
Ders alınmayan tarih ha bire kendini tekrarlayıp duruyor, Ege’nin çırpınan suları ve gel gitleri gibi.
İnsanlık yeni bir sınavdan geçiyor.
Daha önceki 2 yazımda Cihadizmin Dünya Savaşları ve Soğuk Savaş dönemlerindeki kullanımları üzerinde durmuştum.
Bir de “İslam”ın iç politikada kullanımı olgusu var.
Bu kullanım, daha önce de belirttiğim gibi, modernist İttihat Terakki’nin, Cihat ilanı ve İslami fanatizmi, öncelikle İran, Mısır, Afganistan ve Hindistan’daki İngiliz sömürge yönetimlerini çökertmek yanında, Anadolu’nun Müslüman olmayan halklarının tasfiyesini  gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
Ama bir de Kemalizm’in, Ankara’da alternatif iktidarını kurarken, İslam’ı kullanış örneğini de unutmamak gerek. Ankara, Anadolu yanında, özellikle Hindistan gibi Müslüman nüfusun desteğini almak için, temel sloganlarından birini, “Halife’yi Kafirlerin elinden kurtarmak” olarak belirlemişti. Ve bu slogan aynı zamanda, Kürtlerin önemli bir bölümünün Ankara Hükümetini desteklemelerinin nedenini oluşturmuştu.
Ankara’nın ve eski Osmanlı kadrolarının Suriye ve Irak’ta manda yönetimleri oluşturulurken patlak veren Kürt ve Arap ayaklanmalarına el altından verdiği desteği de unutmamak gerek.
Bunun için Ankara, Batı ile uzlaşma yoluna girerken, Suriye ve Irak’taki Arap ve Kürt ayaklanmalarına desteğini kestiği gibi, nihai olarak halifelik kurumunu kaldırarak, bir anlamda olumlu mesaj vererek, sistem tarafından onaylanacak ve taktir alacaktı.
Türkiye’nin çok partili sisteme girmesi ile birlikte, sistem partilerinin, Müslüman cemaatlerinin oylarını çekmesi önem kazanacaktı. Bunda CHP genel olarak başarısız olup, Alevi oylarına mahkum olacaktı.
Önce sistem partilerinin oy desteği rolüyle sınırlı kalan, İslami kesimler, Siyasal İslam’ın yükselişi ile birlikte, kendi bağımsız kimlikleri ile oyunda biz de varız deyip, ilkin yerel iktidarlarla başlayarak, siyasal erkin zirvesine kadar yükselmeyi başaracaklardı.
Siyasal erkin, solu ve Kürt hareketini ezmeye odaklanmasından, yararlanan Siyasal İslam olacaktı. 12 Eylül darbesi ile bütün kanallar kapatılınca, sosyal muhalefet olanakları için tek açık kapı camiler kalacaktı!
Bütün dernekleri, partileri, sendikaları kapatan 12 Eylül rejimi sırasında tek toplumsal bir araya gelme merkezi olan camilerden, Siyasal İslam’ın yükselişine şaşırmamak gerek.
T.C. Başkanı Erdoğan’ın, Çamlıca tepesine, anıtsal bir cami ile mührünü vururken, belediye başkanı iken okuduğu şiiri, anı defterine yazması da bir tesadüf değil.
“Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker. Bu ilahi ordu dinimi bekler”. Bunu İslamcılığı ile tanınan Mehmet Akif’in mi yazdığını düşünüyorsunuz? Hayır.
İslam-Türk sentezi fikriyatının babası, Cihatçı İttihat-ı Terakki’nin ideoloğu, Malta sürgünü  ve aynı zamanda Ankara Hükümetinin milletvekili olan Ziya Gökalp’e ait bu dizeler...
Bu tam da Siyasi İslam Cihadizminin Manifestosudur. Elbette bu şiiri okuduğu için kimse hapsedilmemeliydi. Belediye Başkanlığından alınmamalıydı. Ancak bunu eleştiren kişinin yönetimi altında görevden alınan ve hapsedilen Kürt belediye başkanlarının sayısını bilmiyoruz.
Demokratik bir toplumun inşası için, tam da bu noktada radikal bir değişim gerekli. Politika nasıl kışladan çıkacak ise, camiden de çıkmalı. Ve kışla kışla, cami cami olarak kalmalı. Nasıl kilise ve sinagog, ya da pagoda sadece, bir inanç yeri ise, cami de bir inanç yeri olmalı sadece. Kilise, 30 Yıl Savaşlarından sonra salt inanç mekanı olmak üzere, kendi yerine çekildi ise, cami de siyasal üs olarak kullanılmaktan kurtulmalı. Ve bunu Müslümanların kendisi başarmalı.
Camiler, pogrom ya da cihat için fanatizmin kalabalıkları saldırtmak için devşirme mekanı olmaktan çıkmalı.
Gerçek inanç de bunu gerektirir zaten.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa