30 Mart 2016

Haber Nöbeti’nin çağrısıyla geldiğim Diyarbakır’da JINHA Muhabiri Beritan Canözer’in davasını izleyebilmek için yazıyı önceden kaleme almak zorundayım. Çokça gazetecinin, bölge siyasetçisinin, bölgedeki sivil toplum kurumu temsilcisinin, İstanbul’dan meslek örgütleri yöneticilerinin izleyeceği davaya bir müddet önce İstanbul’a sürgün edilen tutuklu Gazeteci Beritan Canözer’in katılıp katılmayacağı henüz belli değil. Diyarbakır D Tipi cezaevinden 6 PKK’linin firar etmesinden sonra bu cezaevinden birçok tutuklu ve hükümlü Türkiye’nin değişik cezaevlerine sürgün edildi. Heyecanı nedeniyle tutuklanan, haber notlarındaki ibareler ile çantasındaki basın açıklaması metinleri delil olarak kabul edilip hakkında örgüt üyeliği iddiasıyla dava açılan Beritan da bu sürgünden payını aldı.

Mahkeme Beritan’ın tutuklandıktan sonraki ilk duruşması olmasına rağmen mahkemeye getirilmesini istemek yerine, SEGBİS üzerinden yani görüntülü olarak bulunduğu cezaevinden duruşmaya katılması kararı vermiş. Mahkemelerin birçok davada sergilediği bu hukuksuzluğu, Beritan’ın kabul etmeyeceği ve davaya fiili katılımı sağlanmadığı müddetçe SEGBİS üzerinden ifade vermeyeceği bilgisi var. Bu tavır nedeniyle bir ihtimal davaya getirilebilir, diye bir beklenti de var.

İki ay önce çatışmalı alanlarda görev yapan meslektaşlarla dayanışmak, onlarla yan yana haber yapmak için yola çıkan Haber Nöbeti, Beritan şahsında tutuklu ve hükümlü gazetecilerin durumuna dikkat çekmek için davanın izlenmesi çağrısı yapmıştı. Bu çağrı ile beraber 8 hafta boyunca dayanışma amacıyla bölgeye gönderilen gazeteci grupları organizasyonunun sonuna gelindiğini de açıklayan Haber Nöbeti, bundan sonrasını nöbet etkinliğine destek veren gazetecilerle birlikte kararlaştırmak istiyor. Bu nedenle hem Diyarbakır’da, hem de İstanbul’da iki buluşma organize etti. Bu buluşmalardan ilkini Diyarbakır’da Beritan Canözer davasından bir gün önce gerçekleştirdi. İstanbul buluşmasını da 2 Nisan’da gerçekleştirecek.

Diyarbakır’daki toplantı geniş bir meslektaş grubunun katılımıyla yapıldı. Öncelikle, Beritan Canözer’in tutukluluğuna dikkat çekildi. Bu davaya çağrının niçin önemsendiği aktarıldı. Bir müddet önce serbest bırakılan gazeteci Can Dündar’ın da, en mütevazı duruşu ile hepimize örnek olan Mıgırdiç Margosyan’ın da, Cizre’de uğradığı saldırıda yaralanıp akabinde gözaltına alınan genç meslektaşımız Refik Tekin’in de, bölgedeki gelişmeleri canları pahasına habere dönüştüren birçok gazeteci arkadaşımızın da, Haber Nöbeti Koordinasyonunun da, katıldığı bu toplantıda herkesin üzerinde durduğu ortak nokta dayanışmaydı.

Can Dündar, toplantı sonrasında oğluyla yaşadığı bir anekdotu aktardı. Tahir Elçi’nin katledilmesinden sonra oğlu kendisine, “Baba iyi ki cezaevindesin, yoksa sen de öldürülebilirdin” demiş. 12 Eylül döneminde yüreğine taş basan anaların oğullarını ihbar edip yakalattıkları dönemleri de yaşadık. O analar, dışarıda kalırsa katledilir korkusuyla oğullarını ihbar etmişlerdi. Sonradan pişman olsalar da, analık duyguları, yaşamaları için oğullarını ihbar noktasına getirmişti onları.

Babası cezaevindeyken bir katilin kurşunlarına hedef olmayacak diye sevinen bir evladı, oğlu ölmesin diye cezaevine girmesini evla gören bir anayı yaşayan bu toplum, şimdi evlatlarının bodrumlarda yakılarak katledilmesini izliyor. Bu yetmez toplarla yerle bir edilen kasabaların tümden kamulaştırılmasını ya da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı’nın deyimiyle devletleştirilmesini seyrediyor.

İşte tüm bu yaşananları, hukuksuzlukları, katliamları, işkenceleri topluma ulaştıracak kesimlerden biridir, gazeteciler.

Kalemini satan, siyahı beyaz, beyazı mavi eden ve ne yazık ki adı gazete ve gazeteci olan bir güruhun varlığına rağmen, iyi ki halen doğru haberi topluma ulaştırmayı amaç edinen Rojhatlar, Refikler, Beritanlar, Nedimler var. Ama unutmamak lazım canlarını dişlerine takan bu meslektaşlarımızın da, çatışmalı bölgelerde acıyı iliklerine kadar yaşayan 7’sinden 70’ine her insanın da dayanışmaya ihtiyacı var.

Evrensel'i Takip Et