31 Mart 2016

Yırtın atın kanlı sözcüklerinizi...

Roger Caillois’in “Şiir Sanatı” adlı kitabında imgenin gerçekçilikle ilişkisini ve gücünü vurgulamak için bir öykü anlatılır:
“ New York’un Brooklyn Köprüsü’nde kör bir dilenci varmış. Köprüden gelip geçenlerden biri, adamcağıza günlük kazancını sormuş. Dilenci bir iki dolara zar zor ulaştığını söylemiş. Yabancı, bunun üzerine kör dilencinin göğsünde taşıdığı tabelayı almış, arkasına bir şeyler yazdıktan sonra tekrar dilencinin boynuna asmış ve şöyle demiş:
‘Tabelanıza bir söz yazdım. Bir ay sonra uğradığımda işlerin nasıl gittiğini söylersiniz bana.’ Dediği gibi de bir ay sonra gelmiş. ‘Bayım, size nasıl teşekkür etsem acaba?’ demiş dilenci. ‘Şimdi günde on-on beş dolar kadar birikiyor çanağımda. Olağan üstü bir şey. Tabelaya ne yazdınız da sadakamı bu kadar arttırdınız?’ ‘Çok basit’ diye karşılık vermiş adam, tabelanızda ‘doğuştan kör’ yazıyordu, onun yerine, ‘Bahar geliyor ama ben yine baharı göremeyeceğim’ yazdım.”    
İmge, o yoksulu sonsuza dek doyuracak buğdayı yeşertip onun gözlerini açabilir mi? Şiir, o buğdayı olgunlaştıracak bahar yağmurunu, yaz güneşini veremez kuşkusuz ancak yoksulların mutluluğu için onları yüzlerini gökyüzüne çevirebilir, onlara bahar yağmurlarını düşündürebilir. Bu tazelik de az şey değil!
İşte yine, baharın ve bahar yağmurlarının eli kulağında ama güzel ve yaralı ülkemde hâlâ her yer kana baruta kesmiş.
Yeni gün baharla ve barışla gelsin diye şairler, 21 Mart Dünya Şiir Günü’nde Brooklyn Köprüsü’nde değil de Edirne’de Meriç Köprüsü’ndeydiler. Mültecilerin en çok yitip gittiği yerlerden birinde, Meriç Irmağı kıyısında mülteci ölümlerine karşı ses vermemiz için şiirler okudular, barışı çağırdılar. Edirne halkına barış şiirleri dağıttılar.
Barış geldi mi, hayır! Kimi şairlerin bile kanla, savaşla soluk aldığı bir yeryüzüne barış niye gelsin ki? O şairler, ne yağmuru bekliyorlar ne gövermesini başakların. Kalpleri çöl, ruhları kör kuyu… Günleri dertleri savaş... Kara iktidarlar gibi “savaş, savaş” diye diye tepinip duruyorlar. Barış diyeni de vatan hainliğiyle, teröre destek vermekle suçluyorlar. Egemenlerin kanlı gömlekleri üzerlerinde.
Dilleri barbarların dilleri, çalımları barbarların çalımları... Oysa şairin ruhu kanla değil, vicdanla karılmıştır. Kim ölürse ölsün o ölüm kendi ölümüdür. Bir insanın ölümüyle insanlığın yarısı da yok olur, demiyorsa ne yapayım o şairin şiirini?
Sözü bir yazıya getireceğim. Hüseyin Haydar Aydınlık’taki köşesinde şöyle diyor:   
 “…Bugün bölgemizde milli devletlerin başına bela edilen PKK/PYD, IŞİD, EL NUSRA vb. terör örgütleri haksız savaşın temsilcileridir. Amerikan emperyalizminin çıkarlarına uygun, haksız bir savaşın sürdürücülerinin eylemlerine destek olan gerçek bir şiir gösteremezsiniz.
Fakat terör örgütünün adını ağzına almayan bazı yazar ve şairleri görebilirsiniz ki, terörizme ve savaşa karşı olduklarını söylerler, fakat PKK yandaşlığında, aynı tutum ve eylem içindedirler. Örneğin Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), salt savaşa karşı olduğunu söyleyip bunun bitmesini isterken, davranışının PKK terörünü perdelemek olduğunu görmez.
Benzeri sanat kurumları tutumlarını gözden geçirmeli, Amerika’nın kara gücüm dediği PKK perdeciliğinden vazgeçmelidir. Terör eylemlerinden Türk’e, Kürt’e, tüm milletimize karşı alçakça saldırılar çıkar, ama şiir, sanat çıkmaz. Bunu görmeliler. Türkiye haklı bir vatan savaşının içindedir. Türk milleti bu savaşta Amerika’nın “Kara gücüm” dediği PKK’yı bozguna uğratmıştır, kökünü de kazıyacaktır. Şiir bu haklı savaşta milletimizin yanında, Mehmetçiğin safındadır.”
Böyle diyor Haydar. Ne anladınız? Savaşınız haklıysa öldürmek de ananızın ak sütü gibi helal size... Kürt Türk’ün, Türk Kürt’ün canına okuyabilir. Azeri Ermeni’nin, Ermeni Azeri’nin karnını deşebilir, Müslüman Hıristiyan’ın, Hıristiyan Müslüman’ın ciğerini sökebilir, kellesini kesebilir.
Oysa vatan için yaşamak varken ölmek, öldürmek niye? Anlaşılır gibi değil. Savaşın ve ölün diyor Şair Hüseyin Haydar. Bir şair bunu nasıl söyleyebilir? Yeryüzünden savaşı, öfkeyi, kini, kanı silmek için şiiri bir eylem ışığı kılmak yerine, ölün, öldürün demek...  
TYS, yıllardır, kim olursa olsun her ölüm insanlığın ölümüdür diyorken kendisinin de üyesi olduğu  yazar örgütünü “PKK paravanı” görmek ve devlete jurnallemek, akıl alacak gibi değil!
Haydar’a göre Yazarlar Sendikası, barışı isteyerek PKK yandaşlığı yapıyor. Akla ziyan!  TYS, hep insanın, insanlığın barışını savundu, savunacak. Bunun için de ilk başkanları Yaşar Kemal, “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir, barıştır.” diyordu.     
Vicdanlı şairlerinse ölüme övgüler dizen şairlere de sözü şu olabilir ancak:
Kan bulaşmışsa sözcüklerinize yırtın atın yazdığınız bütün şiirleri!
Belki o zaman barış gelir bu güzelim ülkeye...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et