Çözüm içeride
12 Eylül askeri faşist darbesi öncesinde bazı “kıdemli” siyasetçi ve yüksek bürokratların “Ne zaman darbe yapacaksınız” diye Genelkurmayın kapısını aşındırdığı yaygın bilinen bir gerçektir. Genelkurmayın bunlara “ABD’den yeşil ışık gelince” yanıtını açıkça verip vermediğini bilmiyoruz. Ama darbe sonrası ABD yöneticilerinin “Bizim çocuklar yaptı” dediğini biliyoruz. Bugünlerde bazı ulusalcı ve Erdoğan muhalifi çevrelerde, ABD’nin çeşitli mihraklarından gelen Erdoğan karşıtı sinyallerden ABD’nin Erdoğan’ı gözden çıkardığı yorumlarını yapıyorlar, hatta Erdoğan’ın ABD eliyle gönderilmesini ister durumdalar. Bu çevrelere göre nasıl olsa bir Sisi bulunur vb.
Kuşkusuz ABD’nin stratejik emperyalist çıkarları bunu zorunlu kıldığında ve bunun için gerekli koşullar oluştuğunda bir darbe mümkün olabilir. Bu durumun pek çok örneği bulunuyor. Ama bu tür darbelerin sadece at değiştirmek olduğunu da politik tecrübeler açıkça ortaya koyuyor. Sivrilmiş anlaşmazlık noktaları tasfiye ediliyor, işçi ve emekçi halk üzerinde baskı ve sömürü artıyor, raydan çıkma tehlikesi gösteren iş birlikçi devlet iktidarı yeniden sağlama alınıyor vb. Peki ama bugün ülke açısından böyle somut bir gelişme gündemde mi?
Bu soruya yanıt verebilmek için, pek çoğu demagoji ürünü karşılıklı sarf edilmiş sözlere değil, ilişkilerin mevcut somut durumuna bakmak gerekiyor. Yani ABD başta olmak üzere ülkenin Batılı büyük emperyalist devletlerle ilişkilerinde bazı temel konularda ciddi anlaşmazlıklarının olup olmadığına bakmak gerekir. ABD ile ikili askeri anlaşmalar yürürlükte ve ABD üslerde istediği gibi at koşturuyor. NATO’nun her talebi karşılanıyor. AB ile mülteciler konusunda anlaşıldı ve onların da temel istekleri karşılanmış durumda. Demokratik hak ve özgürlükler sorununda ise bugüne benzer eleştiriler bazen artmak, bazen azalmak suretiyle her zaman yapıldı. Uluslararası tekeller için ülke ucuz emek cenneti durumunda. Karşılıklı laf sokuşturmaktan da kimsenin kafası gözü yarılmıyor! Üstelik mevcut durum büyük güçler açısından her türlü tavizi koparmaya elverişli ve onların da bu konuda beceriksiz oldukları söylenemez. Bazı bölgesel konulardaki görüş ayrılıkları söz konusu olsa da, Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin büyük devletlerin politikasını engelleyebilecek bir gücü de bulunmuyor.
ABD’nin, AB’nin bu durumdan bazı hoşnutsuzlukları olsa da, gerçek bir rahatsızlık duyduğundan söz edilebilir mi? Karşılıklı laf sokuşturmalar dışında ciddi bir rahatsızlıktan söz etmek olanaklı değil. Aksine onlar her türlü pazarlığı yapma ve boyun eğdirmenin yanı sıra şöyle bir avantaja da sahipler; ülkede Amerikancılığı sempatik gösteren bir muhalefet biçimi de şekilleniyor! Bu konuda ulusalcılar bile bölünmüş durumdalar. Ana muhalefet partisi de halkta yanlış çağrışımlar yapacak politik bir hat tutturmuş durumda. Erdoğan ve AKP Hükümeti de ucuz yoldan “Milli çıkarların savunucusu”, “Dış güçlerin oyunlarına maruz kalan vatan savunucuları” pozisyonunda görülmekten hoşnutluk duyuyor ve bunu da bolca kullanıyor. Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin kitle desteğinde henüz değişiklik olmamasında bu tür etkenlerin ciddi bir rol oynadığını da görmek gerekiyor.
Sorunun özü ise şudur: Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin darbe vb. yollarla gönderebileceği hayallerini yaymaya çalışmak halka zarar veren bir yoldur. Ülkenin demokrasi ve barış sorunlarının çözüme kavuşturulmasının, işçi ve emekçi halkın çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesinin sadece bir tek yolu bulunuyor. Bu yolun Türk olsun, Kürt olsun işçi ve emekçi halkın barışı ve demokrasiyi kazanmak üzere harekete geçmesinden ve kendi gücüne güvenmesinden geçtiğini ise bütün yaşananlar açıkça ortaya koyuyor. Bunun için son zamanlarda farklı yönlerden daha fazla çağrı yapılıyor ve çaba gösteriliyor. Eğer Erdoğan-Davutoğlu yönetimi gönderilecek, barış ve demokrasi kazanılacaksa bu yolda ısrar etmekten başka bir alternatif de bulunmuyor. Bu konuda büyük güçlere bel bağlamak ise, geçmişte yaşanan acı tecrübelerin yeniden yaşanmasına, yeni aldanışlara sürüklenmeye yol açmaktan öte bir anlama gelmeyecektir.
Evrensel'i Takip Et