07 Nisan 2016 01:01

Washington ziyareti sonrası

Washington ziyareti sonrası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD başkentini ziyareti hem Türkiye hem ABD basınında dikkatle takip edilen bir olay oldu. Başkanlık rejimini fiilen devreye sokan Cumhurbaşkanı’nın, rejim dönüşümünü eleştiren Batı kamuoyuna giderek artan bir şekilde meydan okuduğu, ancak “reelpolitik kaygılarla” hareket eden Batı hükümetleriyle - belki gizli koşullar da içeren - önemli anlaşmalara imza attığı, onlarla el sıkıştığı bir dönemdeyiz.
Bu durum Türkiye-Batı ilişkilerini analiz etmeye çalışanlar için kafa karıştırıcı olabiliyor. Siyasal meşruiyetini “liberal demokratik değerlere” dayandıran Batı hükümetleri için Erdoğan yönetimiyle çalışmak kamuoyu açısından zorluk çıkarıyor elbette. Kestirmeden Putinizm diye tarif edebileceğimiz bir rejim türünün Batı liberal demokrasisine rakip bir kapitalist devlet biçimi olarak ortaya çıktığı bir konjonktürde rejim sorunları ve reelpolitika iç içe geçebiliyor.
Batı için Erdoğan’la daha yakın bir işbirliğini meşrulaştırmak giderek zorlaşıyor. Ancak Türkiye’de yaşanan rejim dönüşümünün Batı dünyasında da karşılığı olduğunu unutmamak gerekiyor. 11 Eylül’den beri terör saldırılarına karşı güvenliği arttırma vesilesiyle Batı’da devletin nasıl bir güvenlik devletine dönüştüğünü çeşitli örneklerle anlatmak mümkün. Bunun yanında Batı’da da popülist aşırı sağın yükselişini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Dolayısıyla mesele sadece Batı’yla Erdoğan yönetimi arasında bir “değerler çatışmasına” indirgenemez.
Meselenin özünde ABD’nin izlediği bölgesel stratejiyi taktik manevralarla yönlendirmeye çalışan Erdoğan yönetiminin Batı’nın talep ettiği öngörülebilir, güvenilir bir ortaklık sunmaması yatıyor. Üstelik Türkiye bu açıdan tek örnek de değil. Türkiye’nin yanında İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölgesel ABD müttefikleri de Obama’nın başlatmış olduğu “İran açılımına” muhalefet ediyor ve İran’ın bölgesel etkinliğini Amerikan stratejik hattından sapan politikalarla “dengelemeye” çalışıyor. Yeni bir bölgesel mimari oluşturmaya çalışan ABD için ise İran’ı sisteme entegre etmek uzun vadede önem taşıyor. Çünkü ABD için gelecekte rakip olabilecek tek devlet şu anda Çin olarak görünüyor ve bu yüzden ABD stratejik önceliğini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmış durumda. Bu durumda Ortadoğu’da İran’ın da dahil olduğu bir bölgesel düzeni hayata geçirmek istiyor. Sonuçta bu stratejik yaklaşım Suriye ve Irak’ta nüfuz alanlarının dağılımına doğru ilerleyecek. Türkiye’yle yaşanan sorunlar bu bağlamda ABD için önem kazanıyor.
Suriye ve Irak’ta siyasi dengeler açısından vazgeçilmez hale gelen Kürtlerin ABD-Türkiye ilişkileri açısından belirleyici hale gelmeye başladığını gözlemliyoruz. Erdoğan’la elli dakikalık görüşmesinin fotoğrafları daha Türkiye’deki basına düşer düşmez Obama’nın basın toplantısında Erdoğan’ın yönetim biçimini açıkça eleştirmesi kuşkusuz sansasyonel bir gelişmeydi. Ancak bu açıklamanın arkasında yatan meselenin ne olduğu ABD koalisyon güçleri sözcüsü Steve Warren’ın yaptığı açıklamada gizliydi: Warren’a göre Suriye Demokratik Güçleri Rakka ve Deyr ez-Zor’u ele geçirecek en iyi güçtü. Böylece TÜSİAD çevrelerinin etkisiyle şekillendirilen Washington ziyaretinin Erdoğan yönetimi açısından pek de sonuç getirici olmadığını çıkarabiliyoruz. Önümüzdeki günler şunu gösterecek: ya Beyaz Saray’daki Kırmızı Oda fotoğrafı için belirli diplomatik ayarlar yapılmış, ya da yapılabileceği izlenimi yaratılıp deklanşöre poz verildikten sonra cayılmış.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa