Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
Reklamları Kapat

İnsan haklarının temel özelliği bölünmezlik prensibidir. Buna göre birbiriyle doğrudan ilişkili ve tamamlayıcı nitelikteki bu hakların her biri diğeriyle eşit statüdedir. Hiçbiri diğerinden “daha önemsiz” sayılamaz ve inkar edilemez.

Buna karşılık hakların bölünmezliği (bütünselliği) ilkesinin gözetilmemesi hali ise bir dizi hak ihlalini gündeme getireceği gibi, insan haklarının devlet otoritesini sınırlandırma işlevini de sakatlar.

Örneğin Robert George Adolf (2011) tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre liberal demokrasilerde sivil ve siyasal haklar ekonomik eşitsizliği gizleyebildiği gibi, otoriter rejimlerde de ekonomik ve sosyal haklar sivil hak ihlallerini gizleyebilmektedir. Dolayısıyla bölünmezlik ilkesi göz ardı edildiği nispette, hakların birbirini tamamlama özelliği birbirini ‘ikame etmeye’ dönüşürken siyasal otoriteyi sınırlandırma işlevi ise ‘iktidara meşruiyet sağlamak’ halini alabilir. 

Toplumsal yaklaşımlar sınıfsal bir bakış açısından uzaklaştığı ölçüde, hakları bütünlüklü savunma eğilimi de azalır. Piyasa egemenliğine terk edilmiş bir sistemde, farklı hak kategorileri gerçek bir demokratik standart oluşturmaktan ziyade esasen sınıfsal eşitsizlikleri gizleyen biçimsel mekanizmalara dönüşür. Bununla beraber siyasal iradenin hukuksal ve toplumsal meşruiyet arayışından vazgeçmesi halinde ise ortalama bir burjuva demokrasisinin de gerisine düşmek kaçınılmazdır. Çünkü bu durumda hakların birbirini “ikame etme” özelliği bile ortadan kalkacak ve meşruiyet arayışından tümüyle vazgeçen siyasal iktidar, insan haklarının bütününü “tehdit” olarak algılamaya başlayacaktır.

Bu “tehditlerin” her birinin “güvenlik riski” olarak tanımlanmasıyla beraber de bütünsel haklar yerini bütünsel ihlallere bırakır. Nitekim AKP iktidarının muhalefetin her biçimine yönelttiği siyasal baskılar bu bütünlük içinde değerlendirildiğinde, “güvenlik” gerekçesiyle daraltılan demokratik alanın sadece siyasal haklar veya ifade özgürlüğü ile sınırlı olmadığı açıkça görülüyor.

“Ya bendensin ya terörist” keyfiyeti içinde topluma dayatılmaya çalışılan bu hukuk dışı “güvenlik” yaklaşımının aynı zamanda daha örgütsüz, güvensiz ve güvencesiz bir çalışma hayatının gerekçesi haline getirildiği de aşikar. Gerek kamu kurumlarına gönderilen Başbakanlık genelgesi, gerek yeni YÖK tasarısı gerekse kamuda iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına ilişkin tüm tartışmalar AKP’nin “güvenlik” gerekçesini kamu kesimini esnekleştirmenin önemli bir enstrümanı haline getirdiğini gösteriyor.   

Nihayet son zamanlarda gündeme getirilen vatandaşlıktan çıkarma tartışması ise iktidarın göze aldığı hak ihlallerinin ucu bucağı olmadığının işareti.

Evrensel'i Takip Et