Yeşilçam'da işçi filmleri: Dünyanın bütün işçileri birleşiniz!
Fotoğraf: Envato
Büyük kentlerde sanayileşme, kapitalist üretim ilişkileri gelişmeye başladığında açılan irili ufaklı fabrikalarla işçi sınıfı ve sorunları da girer hayatımıza. Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz çalıştırılır ucuz işgücü olarak. Çalışanın yoksulluğunda, yaşamında bir değişim olamazken sermaye sahipleri çalışanlarının sırtından kazandıkça kazanır.
İşçilerde sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri başlar. Fabrikalarda sendika ve grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri, ödedikleri bedeller sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin anlatıldığı, 1964 tarihli ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihine geçen, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, Ertem Göreç’in yönettiği Karanlıkta Uyananlar’dır.
Filmde ustabaşı, “Sendikaya girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden?” diyen işçiye şunları söyler: “Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. (ürettikleri boya kutusunu eline alıp göstererek) Şu meydana gelir miydi emeğimiz olmadan? İşte, bunu yaratan emeğimizin hakkını biz almazsak kim verir bize? Ben teknisyenim, çoluğum çocuğum da yok. Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa, ya sen Temel, 60 lira alırsın haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiniyorsun? Sen Hasan, Rıza, Moiz, Şakir, Hıristo, Yaşar? Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun bir hak vermiş size, köpek gibi korkup titreşeceğinize, hele bir sımsıkı tutunun birbirinize, bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla oynayabilir mi?”
Turgut Bey’in kendilerini atlattığını söyleyen işçilere de, “Atlatacak tabii, onun için işverenin karşısına tek tek değil, toplu olarak çıkalım ki kuvvetli olalım. Anlasanıza be” der.
İşçiler aralarındaki grev kırıcılara, işveren muhbirlerine rağmen grev kararı alırlar. Gittikçe borçlanan, ürettiği boyaları da satamayan, yabancı sermaye temsilcilerinin oyununa gelen Turgut fabrikayı kaybeder. Grev de başlar... Bütün mahalleli ve işçi aileleri, grevci işçilerle dayanışma içine girer. Grev alanına yiyecekler, eşyalar taşınır. 1970’li yıllarda çokça yaşandığı gibi başka fabrikalardan işçiler de kortejler halinde gelir dayanışmaya. Tam bir ‘sınıf dayanışması’ yaşanır grev alanında. Grevci işçiler hep bir ağızdan, “Karşılarında biz varız” diye bağırır fabrikanın yeni sahiplerine. Karşılarında oldukları, hakları için direndikleri sermayedir; ezen, sömüren sınıfın temsilcileridir.
‘BİRLEŞİN’
Demiryol filminde de Yavuz Özkan demiryolu işçilerinin mücadelesini ve grevini anlatıyordu. Yavuz Özkan 1978 yılında ilk politik sinema örneğini verdiği Maden’i, 1979 yılında da yine politik sinema örneği olan Demiryol’u çeker.
Her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan maden işçilerinin çalıştıkları ocaklarda gereken önlemler alınmadığı için uyarı amacıyla imza toplanır, ama birlik ve dayanışma sağlanamaz. İşçilerin birleşmesi konusunda çaba harcayan İlyas davasında yalnız kalır. İlyas direnmesini sürdürünce sendika ağaları tarafından kurşunlatılır. Bir süre sonra İlyas’ın göçük altında kalıp ölmesinden sonra işçiler bir araya gelir ve “birleşin” sloganıyla film biter. Film, gerçek mekânlarda gerçek maden işçileriyle çekilir.
Maden’in öyküsü yıllar önce yazılmış, senaryosu uzun süre sansürde kalmış, çekimiyse çok güç koşullarda gerçekleştirilmiştir. “Bu Türk sinemasında bir madende çekilen ilk film değildir. İşçi-işveren ilişkilerine değinen ilk film de değildir. Ama bir Karanlıkta Uyananlar’ın, Şehirdeki Yabancı’nın ötesinde (ve bunca yıl sonra) başka bir şey getirmektedir. En azından değişik bir gerçekçilik ve değişik bir toplumsal ilişki bakışı.” (Giovanni Scognamillo, “Maden”, Hey Dergisi, Sayı 16, 26 Şubat 1979).
“Bu filmde gelişen işçi sınıfı hareketine, işbirlikçi burjuvazinin indirmek istediği darbe girişimlerini sergilemeye çalıştım. Bir kamu kuruluşu olan demiryollarındaki greve ekonomik planda hiç ilgisi olmadığı halde politik planda ilgilenenlerin oynadıklarını sergilemek istedim. Bu ana tema içinde toplumun çeşitli kesimlerindeki örnekleri alarak bu baskı, terör ve demagojiyi örgütlü ve birlik içinde püskürtmenin mümkün olabileceğini vurgulamak istedim,” diyen Yavuz Özkan’ın Demiryol filmi de greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa tren garında hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle başlar.
Hayat da çekildikleri dönemi oldukça gerçekçi ve başarılı biçimde yansıtan Maden ve Demiryol filminde aktarıldığı gibi akıyordur, o yıllarda.
Emekçiler günümüzde de hak/ekmek mücadelelerini sürdürüyor, eylemler grevler yapıyor fakat tüm bunlar haber olamıyor yaygın medyada.
DAHA GÜZEL BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ
“Size güveniyoruz ağabey, size; işçilere güveniyoruz. Bana güzel haberler yazmanı bekliyorum. Sizin, o sade, gösterişsiz fakat doğru, sağlıklı gelişmenizden aydınlık haberler yazmanı. Geçen mektubunda “Biz bir yandan faşizme karşı savaşırken, bir yandan da sendika ağalarına karşı savaşmak zorundayız diye yazıyor ve başaracağız, başka çaremiz yok” diyordun. Yavuz Özkan’ın yönettiği Maden filminin bir sahnesinde, kardeşinin işçi önderi İlyas’a yazdığı mektupta geçer bu cümleler.
Demiryol filmi greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa tren garında hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle, grev de işçi önderinin yaptığı konuşmayla, halaylarla başlar.
“İşçiler, arkadaşlarım, şu an binlerce demiryolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Biz kamu sektöründe çalışıyoruz ama para babaları grevimizle yakından ilgileniyorlar. İşyerimizdeki satılmış sarı sendika aldığı buyruk gereği saldırıya hazırlanıyor. Baskı, terör, entrika kol geziyor ama mücadelemiz yükseliyor. Bugün ülkemizde şiş göbeklilerin uşakları saldırılarıyla, katliamlarıyla halkı yıldırmaya çalışıyorlar. Ama bu saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre, bile bile babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine kulak verelim.”
- Düşen yapraklar (1) 27 Mart 2024 04:15
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (2) 13 Mart 2024 04:20
- Nihat Ziyalan: Yılmaz Güney’in kan kardeşi, filmlerin kötü, gönlümüzün ve edebiyatın iyi insanı (1) 06 Mart 2024 04:15
- Bilal İnci: Zalim, gaddar, acımasız kötü adam 28 Şubat 2024 04:20
- Geleneksel Türk tiyatrosunun son temsilcisi: İsmail Dümbüllü 21 Şubat 2024 04:00
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (3) 14 Şubat 2024 04:15
- Atatürk, “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” filmi ve Münir Hayri Egeli (2) 09 Şubat 2024 04:20
- Atatürk, ‘Ben Bir İnkılap Çocuğuyum’ filmi ve Münir Hayri Egeli (1) 04 Şubat 2024 04:35
- Jönlükten kötü adamlığa bir sinema sevdalısı: Hüseyin Peyda 28 Ocak 2024 04:33
- Şerafettin Kaya: Ben İyi Biri Olmadan Önce 21 Ocak 2024 05:10
- Yeşilçam’ın Çınarları (6): Vedat Örfi Bengü: ‘Mısır’da sinemayı kuran Türk’ 14 Ocak 2024 04:43
- Yeşilçam’ın Çınarları (4): Aziz Basmacı, Vahi Öz 07 Ocak 2024 04:04