20 Nisan 2016

Van’dan Gever izlenimleri...

Geçtiğimiz hafta sonu EMEP Van il örgütünün düzenlediği “Kuşatma Altında Barış” paneline katılmak için kısa süreliğine bu kente gittim. En son 2010 yılında Bahçesaray, Kürtçe adıyla Miks kasabasında düzenlenen Feqiyê Teyran Festivali’ne katılmak için Van’a gidebilmiştim. 

Hatırlarsınız, 2010’da Miks’teki etkinlikten sonra Kürdistan ağır bir çatışma dönemini daha yaşadı. PKK’nin, 2011’de bozulan Oslo Süreci’nden sonra alan hakimiyeti üzerinden boyutlandırdığı çatışmalarla birlikte Kürtçe adıyla Êlki olan Beytüşşebap’tan Çelê’ye, yani Çukurca’ya kadar geniş bir alan 2012’nin sonlarına doğru PKK’nin kontrolüne girmişti. Bu durumdan Hakkari kadar elbet Van’da etkileniyordu. Ancak 6 yıl sonra gittiğim Van’da bu kez tamamen farklı bir tablo ile karşı karşıyaydım. Yaşanan büyük deprem sonrası hükümetin tüm engellemelerine rağmen yaralarını yeni sarmaya başlayan Van, 24 Temmuz’dan bu yana yaşanan çatışmaların yarattığı yeni bir sancılı dönemi yaşıyordu. Çok sayıda iç göç almış bir Van vardı, karşımızda. Sadece Yüksekova’dan, sokağa çıkma yasağı başlamasından sonra Van’a 6 bine yakın aile, yani birçoğu işsiz ve yardıma muhtaç 40 bin civarında insan gelip yerleşmiş. Van Büyükşehir Belediyesi bu ailelerin ancak 4 bin 200’ünü kayıt altına alabilmiş, şimdiye kadar ise yaklaşık 800’üne yardım edebilmiş. Van’daki DBP’li belediyeler tüm Geverlilere henüz yardım ulaştıramasa bile birçoğunun hastane, ilaç ve benzeri acil ihtiyaçlarını karşılıyordu. Söylenen, yardım almayan veya alamayan diğerlerinin henüz kendine yeter durumda olduğu. Bu yetme durumunun da en çok bir ay daha devam edebileceğini ve Van’daki Geverlilerin ciddi bir desteğe ihtiyacı olduğunu söylüyorlardı yerel yöneticiler. Tabii Van’da, az da olsa Valilikten destek ve yardım alan aileler de var.

Bölgedeki gazeteci arkadaşlarla konuştum. Bunların bir kısmı daha önce Gever’e, yani Yüksekova’ya gidebilmişti. Sokağa çıkma yasağından sonra da gidebilenler vardı. Sokağa çıkma yasaklarının başladığı ilk günlerde ana yollar yerine alternatif güzergahları kullanarak gidebilmek mümkünmüş. Şimdi alternatif yollar da kesilmiş.

Van’dan Gever’e gitmek için, Kürtlerin Xoşav dediği Güzelsu’dan Elbak’a, yani Başkale’ye geçer, oradan Çatak Suyu üzerinde bulunan Yeni Köprü’de çatallaşan yoldan Gever’e devam edersiniz. Yeni Köprü’den yönünüzü Gever’e vermezseniz, çatalın diğer ucu sizi Hakkari’ye götürür. Ancak Gever’e döner sonrasına yolunuza devam etmek isterseniz, yol sizi Bajêrgan yani Esendere üzerinden İran Kürdistanı’nın Urmiye kentine kadar ulaştırır. Gazeteci arkadaşlar normal zamanlarda herkesin kullandığı bu yolu kullanırmış. Sonrasında köy yollarına saparak gidebilmişler Gever’e. Ancak şimdi son gidebilecekleri nokta, Gever’e 30 kilometre uzaklıktaki Yeni Köprü. Bu da gösteriyor ki Gever, çatışmaların şiddetlendiği son ablukadan sonra yalnız kalmış. İçerden bilgi veren birkaç gazeteci arkadaşımız ile bölge parlamenterleri dışında kimseden haber alabilmek mümkün değil ki onların da zerre can güvenliğinin olduğunu kimse iddia edemez.

Bu zor koşullar nedeniyle Gever’e gitmek mümkün olmadı. Yeni Köprü’ye kadar gidip dönmenin de bir yararı yoktu. Gever’e gitmek yerine bölgeyi iyi bilen arkadaşlardan ayrıntılı bilgiler edinmeyi önemsedim. Edindiğim bilgilerden biri sonradan ANF’ye yansıdı. Doğan Çetin 18 Nisan günü ANF’de kaleme aldığı yazıda bazı bilgilere yer verdi. Gever’de süreci yakından takip edenler bana ANF’de de yazı konusu olan Esat Canan’ın başını çektiği Barış İçin Hakkari Girişimi’nin çabalarını anlattı. Denilene göre bu çabalarda kısmen anlaşma sağlanmış, Hakkari valiliği YPS’li gençlerin silahlarıyla birlikte Gever’i terk etmesi durumunda 2 gün asker ve polisi kışlalarına çekebileceğini, en azından bunu denemek için çaba harcayacağını söylemiş. Ne yazık ki bu girişim, taraflar arasındaki güvensizliğin had safhada olması, öte yandan bölgedeki polis ve askerlerin komutasından sorumlu güçlerin bu çabaya sekte vurması nedeniyle yaşama geçirilememiş. Zaten şiddetli çatışmaların başlaması da bu girişimden birkaç gün sonra oldu.

Gever’de hâlâ çatışmaların yaşanmadığı mahalleler var. Buralara dönük top saldırıları olsa bile çatışmalar ağırlıkla sivillerin bulunmadığı mahallelerde yaşanıyor. Çatışma derken, bir ayrıntıya da dikkat çekmekte yarar var. Polis ve jandarma özel harekat timlerinin Gever’de ciddi bir sokak çatışmasına girdiği söylenemez. Mahalleler dışardan obüslerle ağır bombardımana tabi tutuluyor, girilen sokaklarda da evler bombalarla yerle bir edilerek ilerleme sağlanıyor. Bu da ölümleri artırıyor. Van’dayken, Gever’den 51 cenazenin Erzurum adli tıbba gönderildiğini, bunlardan 42’sinin kimliğinin tespit edilmediğini öğrendim. Bu sayı, Hakkari milletvekili Selma Irmak’ın açıklamasıyla tazelediğimiz bilgiye göre şu an 61 ve bunlardan 49’unun kimlik bilgileri hâlâ bilinmiyor.

Çatışmaların önümüzdeki 8-10 gün içinde tamamen biteceği ve akabinde Silopi, Cizre ve Sur’da yaşandığı gibi bu kez ‘acele kamulaştırma’ amaçlı sokağa çıkma yasağının devam edeceği yönünde iddialar da var. Hükümet, Gever’i il yapmaya hazırlanıyor. Bunun için de çatışmaların bitmesinin, daha açık bir deyimle Cizre benzeri bir katliam yaşatılmasının akabinde ilçenin önemli bir bölümünün kamulaştırılıp TOKİ marifetiyle yeni binalar yapılacağı anlatılıyor. Bu binalara, Suriyeli göçmenlerin yerleştirilerek bölge demografisinin değiştirilmek isteneceğine dair iddialar da var.

Bir başka iddia da bölgedeki Çeçen cihatçılarla ilgili söylenenler. Hükümetin emrindeki askeri güçler ile polisin arasında Çeçen kökenli bazı cihatçı militanların paramiliter güç olarak yer aldığını söyleyen çokça insan var. Bu iddianın kaynağı da bölgedeki korucular.

Van’dan edindiğimiz bilgilerle izlemeye çalıştığımız Gever’de durum bu.

Ağır baskı altındaki Gever, ciddi bir katliam riski ile karşı karşıya. Bölgedeki paramiliter güçlerin yalnız Gever’de değil neredeyse bölgedeki her noktada büyük katliamlar yapmaktan imtina etmeyecek kadar düşmanca bir tutum içinde davrandığı, uygulamalardan gözleniyor. Bölgedeki duyarlı insanların, HDP’li vekillerin, bir avuç gazetecinin tek yapabildiği ise yaşanan hak ihlallerini, cinayetleri, katliamları, yıkımları belgelemek. İnsanlar umutsuz da olsa belgelemeye önem veriyor. Bu belgelemeyi yapanlar, katliam ve yıkımların sorumlularının ilerde mutlaka yaptıklarının hesabını vereceğine inanıyor.

Evrensel'i Takip Et